RUHAT Mengi’nin Star’daki "Her Açıdan" programına katılınca, iki sert kahvenin bile gideremediği pazar mahmurluğumdan eser kalmamıştı.
Hatta biraz heyecan bile istiyordum.
Bir adrenalin bağımlısının ruh haliyle teklifi ortaya attım:
"Hadi Çağlayan’a gidelim!"
Ruhat Mengi tatlı bir telaş içine girerek "Tamam, gidelim!" dedi.
CHP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Özyürek, sevinçli bir heyecan içinde "Ben zaten gidecektim" dedi.
Ve böylece bizim "İki laik, bir aklı karışık"tan oluşan "Çağlayan ekibi" ortaya çıktı.
Mustafa Özyürek’in "milletvekili forslu" otomobiline doluştuk ve yola koyulduk...
* * *
Ne kadar adrenalin tutkusu içinde olsak da...
Sonuçta insanız...
Yolda beni bir endişe almasın mı?
Ya kalabalık içinden "Heyecana gelince mantığı savuşan" bir vatandaşımız, "Vay! Ahmet Hakan da buradaymış" diye bir çemkirme gayreti içine girerse...
Ya da...
Nüansın hiç mi hiç hesaba katılmadığı şu kaotik atmosferin etkisi altına giren biri çıkıp da, "Sen ha! Seni gidi gri alanların prensi! Şimdi düştün elimize" diyerek bir efelenme içine girerse...
Sağıma baktım...
Ruhat Mengi rahat... Laik Kadınlar Birliği’nin en ateşli mücahidesi olarak hayli gururlu ve heyecanlı bir şekilde gidiyor Çağlayan’a...
Soluma baktım...
Mustafa Özyürek de rahat... Fenerbahçe Stadı’ndaki maça giden Aziz Yıldırım rahatlığında ve güveninde...
Peki ya zavallı ben?
Tabii ki adrenalin tutkusunun etkisiyle "Çağlayan’a gidelim" teklifini ortaya atmış biri olarak, "Arkadaşlar! Benim bir işim çıktı" diyerek sıvışmaya kalkışamazdım.
"Başa gelen çekilir" deyip kaderime razı olarak, hayatımın en riskli macerasına devam ettim.
Hatta bir ara Ruhat Mengi, "Ahmet, senin açından riskli bir durum olabilir mi?" diyerek endişe katsayımı arttırsa da, "Yok canım, ne riski olacak" diyerek, bir soğukkanlılık abidesiymişim gibi hava atmayı da ihmal etmedim.
* * *
Otomobil "müsait bir yerde" park edince...
Çağlayan Meydanı’ndaki insan selinin içine dalıverdik.
Önümde Ruhat Mengi, arkamda Mustafa Özyürek ile durumu biraz olsun kontrol altına almıştım.
Miting alanına doğru yürürken...
Öfkeli ve kızgın bir kalabalığın "Sert adımlar / Erkek haykırışlar" ile ortalığı inleteceğini düşünüyordum.
Ancak...
Ortam hiç de böyle değildi.
Havada bir festival coşkusu vardı.
Bir tür "laiklik bayramı" kutlaması yapılıyordu.
Kalabalık içinde ilerlerken...
Bizim "mühim adamlar" olduğumuz sanısına kapılan bir davul zurna ekibi, etrafımızı çevirdi.
Kalabalık içinde gösterilme tehlikesini göze alamadığımızdan "Gidin başka yerde çalın" desek de, başarılı olamadık.
En sonunda Özyürek’in zurnacıya verdiği bahşişle davul zurna ekibinden kurtulmayı başardık.
Mitinge katılanlar arasından...
Özyürek’e "Başkanım!" diyenler ve Ruhat Mengi ile fotoğraf çektirmek isteyenler çıktı.
Bu arada kaderine razı olmuş zavallı bana, sevecen ve sempatik bir şekilde "Hoş geldiniz Ahmet Bey" diyenler de olmasın mı?
Hatta...
Şapkasında Atatürk fotoğrafı taşıyan bir vatandaşımız, kolumdan tutup usulca, "Sen bildiğin gibi devam et. Kimseye yaranamazsan da devam et" demesin mi?
Bende abartılı bir güven duygusu oluştu.
Bu nedenle...
Orta yaşlı bir hanımefendinin, elindeki bayrağı üzerime doğru sallayarak, "Satılmış medya! İmamlar dışarı" falan diye bağırmasını hiç üzerime alınmadım.
Dudaklarıma bir "Abdullah Gül tebessümü" kondurarak yürümeye devam ettim.
* * *
Ve birkaç gözlem:
Miting alanında Bülent Arınç, eski Türk filmlerinin kötü adamı Ahmet Tarık Tekçe, Tayyip Erdoğan Erol Taş, Abdullah Gül ise Önder Somer muamelesi görüyordu.
Epeydir gündemde olmayan bir isim, Kemal Unakıtan da miting meydanında Turgut Özatay etkisi yapıyordu.
Kalabalık kararlıydı kararlı olmasına da...
Kürsüde konuşan Tuncay Özkan’ın öfke katsayısı ile miting meydanında toplananların öfke katsayısı arasında muazzam bir fark vardı.
Belki de Genelkurmay bildirisi, kalabalık üzerinde bir parça etkili olmuştu.
Tuncay Özkan’ın durumu mu?
Tanklar yürüse bile onun sakinleşmesi galiba mümkün olmayacak