İçeriden bir mektup

NE zaman Avrupa’daki dindar Türklerden para toplanarak kurulan holdingler meselesi gündeme gelse, cepheleşme dönemlerinden kalan alışkanlıkla hiçbir ayrım yapılmadan bütün holdingler ‘yeşil sermaye’ olarak nitelendiriliyor ve vuruluyordu.

İşte bu tutum, holdinglerin ‘doğal müşterileri’ni etkiliyor ve ‘içeriden’ bir hesaplaşma bir türlü gerçekleşmiyor, ‘kötü niyetliler’ maalesef ayıklanamıyordu.

Ama şimdi madem ‘cepheleşme dönemi’ sona erdi, o zaman ‘içeriden’ eleştirilere kulak vermenin sırası geldi.

***

Aşağıdaki mektup, kendisini ‘dindar’ olarak nitelendiren bir okurumdan geldi.

Bu mektup, hem olup biteni özetlemesi, hem de cesur bir hesaplaşma içermesi açısından önemli.

Bugün ‘adı bende saklı’ okurumdan gelen bu mektubu sizlerle paylaşıyorum:

***

Merhaba Ahmet Bey,

Dünkü yazınızı okudum ve çok beğendim. Ayrıca Almanya’da yaşayan on binlerce dindar insanın hislerine tercüman olduğunuz için sizi tebrik ediyorum. Bunun yanında yüksek tirajlı ulusal bir gazetede bu meseleyi dile getirdiğiniz için arasından çıktığınız ve yetiştiğiniz mütedeyyin insanlara karşı bir nevi vicdani borç ödeyerek büyük bir mesuliyeti yerine getirerek büyük sevaplar kazandınız.

Ben Almanya’da işçi bir babanın çocuğu olarak doğdum ve tahsil hayatımı üniversiteye kadar tamamen Türkiye’de tamamladım. Bu arada yaz tatillerini Almanya’da ailemin yanında geçiriyordum. Üniversiteden mezun olunca da üç sene Frankfurt’ta çalıştım. Muhafazakar bir ailede yetişmemiz hasebiyle bu holdinglerin yurtdışındaki bütün maceralarına en başından sonuna kadar şahit oldum.

O zaman holdingciler insanlardan değişik vaatlerle camilerde, cemaat evlerinde paralar toplamaya başladılar. Tabii bu arada hep beraber cemaatle namaz kılmalar, zikir çekmeler, yatsı namazından sabah namazına kadar ideolojik sohbetler gırla gidiyor. Ben seneler ilerledikçe bunun pespaye bir riya haline geldiğini gözlerimle gördüm. Hatta bu riya öyle ileri gitmişti ki, bir gün yine Frankfurt’ta bir Türk camiinin kahvesinde otururken takkeli, şalvarlı bir cemaat önderi geldi. Şu anda adını unuttuğum bir holdinge para toplamak için gelmişti. Bir ara konu yine zikre falan gelince adam, ‘Arkadaşlar keşke ben buraya arabayla geleceğime evde kalsaydım da en azından 4 saat zikir çekip Allah’ı hatırlardım’ gibi bir laf edince millet paraları söküldü.

Tabii bu arada paralar toplandıkça Almanya’da holdingler süpermarketler ve bunun gibi işyerleri de açmaya başladılar. Bunların çoğu rasyonel işletme mantığından yoksun, modern ticari usullere göre işletilmeyen yatırımlardı. Bizler bunu o zamanki iyi niyetimizle ya da saflığımızla ‘Yeni bir başlangıçtır, ileride biz de büyüyeceğiz ve diğerleri gibi olacağız’ diye meşrulaştırıp kendimizi avutuyorduk. Şu anda bu işletmelerin hepsi batmış durumda!

Bu arada bu sermaye birikimi kısa süreli de olsa kendi burjuvamızı oluşturdu. Ama ne burjuva! Tam bir köylü, görmemiş ve kibir abidesi insanlar topluluğu. (Ben yine burada iyi niyetli ve samimi insanları istisna tutuyorum. Adamlar öyle bir lüks içinde yaşıyor ki dubleks müstakil evler, manda kasa Mercedes’ler, acayip kitsch makam odaları falan filan. Sonra da bütün görmemişliğiyle parayı topladığı adamlara tepeden bakmalar... Yani adamları dışardan görenler Microsoft, HP ya da DaimlerChrysler’in CEO’ su sanır.

Bizim önde gelen dindarlarımızın çok sevdiği bir argümanı var. Bir şeyi başaramayıp sıkışınca hemen ardından CIA yaptı, masonlar yaptı diye bahane üretmeleri ve insanları bunlara inandırmaya çalışmaları. Ben artık bundan sıkıldım. Benim sizden önde gelen bir münevver olarak bir ricam da bu yaklaşımın kınanmasıdır.

Ben size tekrar teşekkür ediyor, iyi çalışmalar diliyorum.’

F.P. (İnsan Kaynakları Uzmanı)
Yazarın Tüm Yazıları