Paylaş
* * *
Bu soruyu soranlar sanıyorlar ki:
Bir insan Ermenilerin katledilmesine itiraz ediyorsa, mutlaka Türklerin katledilmesine sessiz kalır. Bu soruyu soranlar sanıyorlar ki:
Bir insan Hrant’ın Ermeni olduğu için katledilmesi karşısında isyan ediyorsa, mutlaka Ermeniler tarafından katledilen Türkler için gıkını bile çıkarmaz.
Açık söylüyorum:
Bu hastalıklı bir yaklaşımdır.
Karşıdakini buradan köşeye sıkıştıracağını sanmak ise daha da hastalıklı bir yaklaşımdır.
Çünkü:
Akıl ve ruh sağlığı yerinde olan hiçbir insan Hocalı katliamı karşısında duyarsız kalamaz.
Çünkü:
Akıl ve ruh sağlığı yerinde olan hiçbir insan katliamlar arasında tercih yapmaya kalkmaz.
Ne yani...
Türk olmak Türklerin katlettiği Ermeniler için acı çekmeyi, Ermeni olmak Ermenilerin katlettiği Türkler için acı çekmeye engel midir?
* * *
Hocalı meselesine gelince:
Ermenistan askerlerinin çoluk çocuk demeden Azerileri katletmesinin üzerinden ne kadar zaman geçti?
20 yıl...
Peki bu 20 yıl zarfında...
- Neden bu yılki kadar “Hocalı” diye haykırılmadı?
- Neden bundan önceki yıllarda Taksim’de etkili mitingler yapılmadı?
- Neden bu yılki kadar köşe yazısı yazılmadı?
- Neden her 26 Şubat’ta Hocalı ile dayanışma etkinlikleri yapılmadı?
* * *
Cevabını veriyorum:
Çünkü Fransa’ya, Sarkozy’ye falan nazire yapmak için ortada bir gereklilik yoktu.
E peki bu mu insanlık?
Azeri Türklerinin başına gelen bir felaketi, Ermenistan meselesi nedeniyle köşeye sıkıştırıldığını hissettiğin anda mı anımsayacaksın?
“Siz bize katliam yaptınız derseniz, biz de sizin yaptığınız katliamla ortaya çıkarız” dersen, bu yaptığına vicdani bir başkaldırı mı denir, yoksa “bir katliamı politik sıkışmışlıktan kurtulmak için kullanma” mı denir?
* * *
Gelelim Hocalı için duyarlılık meselesine...
İşte buradan haykırıyorum:
Kahrolsun Hocalı’da çoluk çocuk demeden Azeri Türklerini katleden Ermenistan yetkilileri!
Hepimiz Azeri’yiz!
Hepimiz Hocalı’lıyız!
Hadi şimdi dön kendine bak bakalım: “Hepimiz Ermeni’yiz” dediğimizde sen ne demiştin?
Meclis’e açık dilekçe: Kavakçı’ya hakkını verin
SAYGIDEĞER Türkiye Büyük Meclisi üyeleri...
28 Şubat’ta sizin bir üyenize tarihte eşi benzeri görülmemiş büyük bir zulüm yapıldı.
Halktan oy aldığı halde, seçildiği halde, mazbatasını aldığı halde Meclis Genel Kurulu’nda kendisine yemin ettirilmedi.
Kürsü işgal edildi ve üyeniz zorla genel kurul salonundan dışarı çıkarıldı.
Yetmezmiş gibi...
Bir alavereyle vatandaşlıktan çıkarıldı.
Yetmezmiş gibi...
312’den dava açıldı.
Yetmezmiş gibi...
Milletvekilliği hakkı gasp edildi.
* * *
Saygıdeğer Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri...
Merve Kavakçı için bugün bir “sıfat” bulunamamaktadır.
“Eski milletvekili” değildir. Özlük haklarının hiçbirinden yararlanamamaktadır. Meclis albümlerinde adı vardır ama özgeçmişi yoktur. 1999 seçiminde İstanbul’dan seçilen bu üyeniz için bir statü tanımlaması yapılamamaktadır. Pasaportu bile yoktur. Kendisine zulmedenlerin hiçbirinden hesap sorulmamıştır.
Kısacası...
Demokrasi tarihimize “Merve Kavakçı olayı” diye geçen bu ayıp, tüm kara lekeleriyle olduğu gibi durmaktadır.
* * *
Saygıdeğer Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri...
Gelin, üyesi olduğunuz kurumun tarihinde kara bir leke olarak duran bu ayıba bir son verin.
İktidarıyla muhalefetiyle, yani AK Parti, CHP, MHP ya da BDP demeden, hep birlikte bir hareket başlatın.
Merve Kavakçı’ya yapılan bu ayıbın temizlenmesi için harekete geçin.
Elbirliğiyle bir formül bulun.
Çünkü...
Bu ayıp ortada durduğu müddetçe ne özgürlük nutuklarınızın, ne hak arayışlarınızın bir kıymeti olacaktır.
Kendi ayıbınızı temizlemeden Türkiye’nin ayıplarını temizleyemezsiniz.
Emre Uslu’da ‘cemaat şuuru’ yok
TARAF yazarı Emre Uslu demiş ki:
“Cemaat tasfiye ediliyor.”
Emre Uslu’nun “tasfiye”den kastettiği okulların kapatılması, Cemaatçilerin içeri tıkılması, “hizmet”in önüne set çekilmesi, gönüllüler hareketinin önünün kesilmesi falan değil.
Başka bir şey...
* * *
“Cemaat”in önde gelen isimleri “Cemaat”i nasıl tanımlıyorlar: “Biz bir gönüllüler hareketiyiz” diyorlar. “İşimiz gücümüz hizmet” diyorlar. “Gönüllere taht kurmuşuz” diyorlar. “Fedakar öğretmenlerin üzerinden yeryüzüne eğitimi götürüyoruz” diyorlar. Bu durumda...
Emre Uslu için “Cemaat”i hiç anlamamış diyemez miyiz?
Keşke “abiler”, Emre Uslu’ya biraz “Cemaat”i anlatsalar da şuurlansa...
Erbakan neden tankın üzerine çıkamadı?
BİR: Erbakan’ın stili farklıydı.
İKİ: Aldığı oy yüzde 21 küsurdu.
ÜÇ: İktidar ortağı sağlam durmuyordu.
DÖRT: Kurumlara hâkim olamamıştı.
BEŞ: Çankaya kendisine cephe almıştı.
ALTI: Uluslararası destek sıfırdı.
YEDİ: Karşısındakileri “ikna” yoluyla geriletebileceğine inanıyordu.
SEKİZ: Siyasi rakipleri demokrasi paydasında kendisine destek çıkmıyorlardı.
DOKUZ: Almanya’da tank projelerinde çalışmış bir makine mühendisi olarak tankın üzerine çıkmanın risklerini iyi biliyordu.
Paylaş