Paylaş
-CHP’li Yılmaz Büyükerşen’in anı kitabını okudum: Olağanüstü bir yoksulluktan geliyor. Fukaralık içinde geçen bir çocukluk ve gençlik...
*
-İslamcı yazar İsmail Kazdal’ın anı kitabını okudum: Göz yaşartan bir yoksulluk.
Resmen ağladım. Yahya Kemal, küçük İsmail’e “Sen bataklıkta açan bir çiçeksin” demiş.
*
-Ünlü edebiyat eleştirmeni Fethi
Naci’nin anılarını okudum: Çocukluk ve gençlik yıllarında yaşadığı yoksulluk karşısında resmen ağladım.
*
-CHP’nin güya baronlarından Mustafa Özyürek’in anılarından öğrendim: Bir mağarada doğmuş... Öyle yoksul, öyle çileli, öyle gariban bir hayat yaşamış ki... Burun direkleriniz sızlar.
*
-Tayyip Erdoğan çok mu zengindi? Ne gezer? Onun da bin türlü yoksulluktan geldiğini artık herkes biliyor.
*
-Sözde Cumhuriyet eliti Mustafa Balbay’ın ana ve babasının ocağını gördüm: Anasının benim anamdan, babasının benim babamdan farkı yok.
*
-CHP’li İhsan Özkes... “Babam beni okutmak için çırpındı durdu” demişti... Gecekondu mahallesinden imam hatibe nasıl gittiğini yürek parçalayan anılarla anlattı.
*
-Saadet Partisi
Genel Başkanı Mustafa Kamalak: “İlkokul mezunu bile olmayan babam, dağda çobanlık yaparak beni profesör yaptı” dedi. Bu ne muhteşem bir öykü... Ve bu hikâye, çoğumuzun hikâyesiyle aynı.
*
-Abdullah Gül’ün babasına ve annesine bakın: Yüzlerindeki olağanüstü şefkat izleriyle hepimizin babasına ve annesine benzemiyorlar mı?
*
-Ketumdur, özel hayatını pek açmaz ama... Bir anlatsa kim bilir hangi yoksulluğun, imkânsızlığın içinden gelmiştir Devlet Bahçeli.
*
Durum böyle olunca...
Şu iki şeyi yapıyorum:
-BİR: “Yaşasın Cumhuriyet” diyorum.
-İKİ: Ağzını açınca karşısındakine “elit”, “beyaz” falan diyerek sataşanlara girişmek için “Kürek nerede? Kürek bulun bana” diyorum.
-Ve işte HDP’nin Selahattin Demirtaş’ı... “Yasak şeyler söyleme yavrum” diye oğlunu uyaran annesi, oğlundan duyduğu gururu özenle saklamaya gayret gösteren babası... Bizim annelerimizden, bizim babalarımızdan ne farkı var? Demirtaş’ın saygıyla anne ve babasının elini öpmesi... Bu toprakların çocuğu olduğunun bir göstergesi değil mi?
Polemikte b.k eşiği
BİR polemiğin içine...
-B.k.
-Karı.
-Hanım abla.
-Cadaloz.
-Herif.
-Hayvan.
-Mahalle karısı.
Gibi sözcükler giriyorsa...
Bu durum...
-Kibar dille okkalı cevap vermek hususunda içine düşülen acizliğin bariz göstergesidir.
-Erkeğe “kadın” diyerek... Erkeği aşağıladığını düşünen bir zihniyetin varlığının göstergesidir.
-Daha zeki, daha çaplı, daha donanımlı, daha kibar bir kapak yapmayı becerme konusundaki eksikliğin göstergesidir.
-Çirkinleşme ve bayağılaşma dozunu en aza indirerek 40 yılda kazanılan itibarın 40 saniyede yitirilmesinin mümkün olduğunun göstergesidir.
Ankara’da üniversite yazacaklara ilk uyarı
BİR reklam filmi:
Hülya Avşar, kızı Zehra’ya “Ankara’da bir üniversiteyi tercih et” diyor. Kızı Zehra da “anne” kelimesini gayet tuhaf bir şekilde telaffuz ederek “Ama anne orada deniz yok” diyor. Reklam senaryosu gereği Hülya Avşar da gayet yapmacık bir şekilde “Olur mu, Ankara’da marina bile var” diyerek önüne su doldurulmuş, çok katlı o antipatik rezidanslardan birinin reklamını yapıyor.
*
Reklam işte.
Hayatın gerçeklerinden kopuk...
Oysa “Ankara’da üniversiteyi tercih etme” tavsiyesi alan bir yeniyetmenin aklına ilk “deniz” gelmez, “Melih” gelir.
Yani...
Zehra kızımız, “Ama anne orada Melih var” deseydi...
Ürüne bir katkısı olur muydu bilmiyorum ama...
O reklam on numara beş yıldız olurdu.
Savcı fotoğrafı meselesi
LAMI cimi yok.
Şehit Savcı’nın fotoğrafının yayınlanması yanlıştı.
*
Biliyorum...
Batı medyasında da basılıyor bu tür fotoğraflar...
IŞİD’in eline rehin düşmüş, boğazına bıçak dayanmış, turuncu elbiseli Batılıların fotoğrafları tam sayfa yayınlanıyor Batı basınında.
*
Buna rağmen yanlıştı savcının fotoğrafının basılması.
-İnsani açıdan yanlıştı.
-Ahlaki açıdan yanlıştı.
-Şehidin aziz hatırasına saygısızlık olması bakımından yanlıştı.
-Eşi, babası ve çocuklarının acısını arttırması bakımından yanlıştı.
Unutmayalım:
Önce insanız, sonra gazeteci.
Önce insanlığımızı göstereceğiz, sonra gazeteciliğimizi...
*
Bu fotoğrafı iktidar destekçisi televizyon kanalı da ekrana getirdi. Hükümete yakın bazı gazetelerde yayınlandı.
Bizim gazetelerde yayınlanmasını doğru bulmadığım gibi onlarda yayınlanmasını da doğru bulmadım.
Ama aklımın ucundan bile geçmedi bu yayın organlarına “Terörist destekçisi” demek.
*
“Doğru bulmamak” ve “etik eleştirisi” yapmak başka bir şeydir.
Bu etik hata yüzünden bu hatayı yapanlardan sadece bazılarının üzerine orantısız bir şekilde yüklenmek, ağzı her açışta “terör destekçisi” falan diyerek işi hiç tutmayacak bir noktaya taşımaya çalışmak ve buradan geniş kapsamlı bir yıpratma ve bitirme faaliyeti içine girmek...
Kelimenin tam anlamıyla istismardır.
Eski Türkiye’nin derin devlet oyunudur.
Kaybetmeye mahkûm bir algı operasyonudur.
Ayıptır, yazıktır, günahtır.
*
Yetersiz bir malzemeyle, temelsiz bir yakıştırmayla, altı asla doldurulmamış saçma bir iftirayla yapılan bu kampanyanın “tutma” şansı sıfırdır.
*
Allah’a çok şükür milletimiz idrak duygusunu yitirmemiştir.
İzanını kaybetmemiştir.
Sağduyusunu ve vicdanını hepten terk etmemiştir.
Bu nedenle...
Kuzuyu yemeye karar vermiş kurdun, “suyumu bulandırıyorsun” diye oluşturduğu kibirli, uyanık ve zalim gerekçesinin farkındadır.
*
Troller vasıtasıyla, ahlaksız tetikçiler eliyle, üstü açık-kapalı suçlamalarla, “yetersiz malzemeden büyük sonuçlar çıkarma” gayretleriyle yapılan ve yapılmak istenen ortadadır.
Kendilerine kalpten bağlı olanlar bile bunu yemezler.
Paylaş