SEN misin ‘Şu feleğin işleri’ diye ‘kaderin cilveleri’nden söz eden?
Bak, işte külyutmaz okurlar nasıl da kıskıvrak yakaladı seni!
‘Mustafa Denizli’yi Tahran’a, Fethullah Gülen’i Amerika’ya gönderen felek, seni nerelere getirdi!’ diye bir yandan kafa bulan, bir yandan da hesap soran okur mesajlarına yanıt ver de görelim.
Hadi bakalım!
Başkalarının değişiminden söz edip, ‘Amma tuhaf şeyler oluyor’ havası yaymak kolay.
Sen önce kendi değişiminin kefaretini öde!
* * *
İki gündür yakasını bırakmayan bu ‘iç ses’ten, susarak ve kaçarak kurtulmamın olanaksız olduğuna ikna olan yazarınız, kendini temize çıkarmak için, içten olmaya azami ölçüde gayret ederek günah çıkarmaya ve aşağıdaki noktaları dikkatinize sunmaya karar vermiştir.
Lütfen kabul buyurunuz:
BİR: Eskiden kenarından köşesinden bile geçmeyi düşünmeyeceğim Altan’ın yeni ‘Safran’ına gitmeyi şiddetle arzu ederken, Ziya Şark Sofrası’nın önünden bile geçmek istemediğimi, bu değişimde ‘özenti’ denilen habis duygunun baş sırada rol oynadığını itiraf ediyorum.
İKİ: Eskiden gazeteleri okumaya Milli Gazete ile başlarken şimdi sıralamayı değiştirdiğimi itiraf ediyorum. Ancak bu durumun ‘kurumsal aidiyet duygusu’ ile hiçbir ilgisinin bulunmadığını da belirtmeden geçemiyorum.
ÜÇ: Eskiden Mehmet Şevket Eygi’yi bir ‘yaşam gurusu’, Abdurrahman Dilipak’ı Çiçero’dan sonra gelmiş geçmiş en büyük hatip, Hüseyin Üzmez’i Cem Yılmaz’dan daha iyi espri yapan adam olarak görürdüm. Artık onlara sadece nostaljik duygularla baktığımı itiraf ediyorum.
DÖRT: Eskiden Altemur Kılıç’ı dinlerken yüzümü ekşitir, acayip rahatsız olurdum. Şimdi yüzüme yayılan ‘anlayışlı bir gülümseme’ ile sadece şunu söylüyorum: ‘Dünyanın en sevimli faşisti.’
BEŞ: Eskiden Bedri Baykam’ı bile ciddiye alıp, adamın her söylediğine karşı görüşler geliştirmek için yırtınacak kadar safken, şimdi sadece gülüp geçmeyi becerecek kadar değiştiğimi itiraf ediyorum.
ALTI: Eskiden sadece ideolojik takıntılarım yüzünden o sıkıcı ve iç bayıcı İran filmleri için, ‘Doğu hikmeti sinema diline işte böyle çevrilir kardeşim!’ tarzı bilgiç laflar ederken, şimdi herhangi bir İran filmiyle karşılaştığımda köşe bucak kaçtığımı itiraf ediyorum.
YEDİ: Eskiden ben de Türkiye’de yaşayan insanları ‘Bizimkiler’ ve ‘Bizimki olmaya aday olanlar’ diye iki kısma ayırmaya meraklı iken, şimdi sadece ‘Bırak! Dağınık kalsın!’ diye düşündüğümü itiraf ediyorum.
SEKİZ: Eskiden Sudan’daki hükümet darbesinin ardından, ‘Dünyayı sarsacak evrensel ve kuşatıcı hareketimiz, şimdi Sudan’da uç verdi’ tarzı cümleleri hiç düşünmeden kurarken, şimdi Darfur’da açlıktan ölen insanlar için ağladığımı itiraf ediyorum.
DOKUZ: Eskiden bir adamın kendini ‘Müslüman’ olarak nitelemesini, ‘iyi bir insan’ olmasının baş koşulu sayarken, şimdi bir adamın ‘iyi bir insan’ olmasını ‘iyi bir Müslüman’ olmasının baş koşulu sayıyorum.
ON: Eskiden dindar insanların ekonomik faaliyetleri sonucu ‘alternatif bir sermaye’nin doğabileceğine ve kapitalizmin de yenilgiye uğrayacağına çocuksu bir saflık içinde ciddi ciddi inanırken, şimdi bu görüşümün iflas ettiğini itiraf ediyorum.
* * *
Bu itirafların ardından tüy gibi hafiflemiş durumdayım!
Yukarıdaki on madde benim ne kadar ‘özentili’ bir adam olduğumu düşünenler için kullanıma sunulmuş bir malzemedir. Hiç kimse çekinmesin, kullansın ve vursun!