Paylaş
- Gökten Tayyip Erdoğan yağmasa da Bülent Arınç’ın yağdığı, yerin de bu durumu kabullendiği bir ilişki...
- Taraftarlarının birbirlerine laf çaktıkları, sonra da yine birbirlerine “Aman fitnecilere alet olmayalım” diyerek tebliğler yaptığı türden bir ilişki...
- Birbirleriyle olamayan ama birbirleri olmadan da yapamayanların sergiledikleri türden süper marazi aşk hikâyesi gibi bir ilişki...
- Asla sıcak bir cephe savaşına dönüşmeyen ve dönüşmeyecek olan ama her zaman konvansiyonel bir savaşın potansiyelini bünyesinde barındıracak bir ilişki...
- İki tarafın da birbirine “Ben sana mecburum bilemezsin/Adını mıh gibi aklımda tutuyorum” şiirini okuduğu bir ilişki...
- Üçüncü kişilerin mahiyetini, boyutunu, derinliğini, aslını, faslını, nereye kadar gideceğini kestiremediği ve kestiremeyeceği bir ilişki...
-“İmalı göndermeler/huzursuzluk işaretleri/geçici barış” sarmalına teslim olmuş bir ilişki...
- Bir tarafın hoşnutsuzluğunu belli ederek diğer taraftan daha fazla ödün koparmaya çalıştığı bir ilişki...
- Müthiş triplerle, amansız nazlarla, tavizsiz edalarla, büyük sürprizlerle, acımasız taktiklerle bazen uzaklaşılan, bazen yakınlaşılan bir ilişki...
Hegemonik anne ile hegemonik devlet
DÜNKÜ Hürriyet Pazar’da Ali Hatemi’nin annesi ünlü avukat Kezban Hatemi hakkında Melis Alphan’a verdiği röportajı dikkatlice okudum.
Bu röportajdan yola çıkarak...
“Hegemonik anne” ile “hegemonik devlet” arasındaki benzerlikleri çıkardım.
Takdim ediyorum:
*
- “Hegemonik anne” için çocuk hep çocuktur, asla büyümez... “Hegemonik devlet” için de vatandaş çocuk gibidir, asla büyümez.
- “Hegemonik anne” çocuğu için her şeyin en doğrusunu ve en iyisini bildiğine kesin iman eder... “Hegemonik devlet” de vatandaşı için her şeyin en doğrusunu ve en iyisini bildiğine kesin iman eder.
-“Hegemonik anne” ancak çerçevesini kendi çizdiği sınırlar içinde çocuğuna özgürlük bahşeder... “Hegemonik devlet” de ancak çerçevesini kendi çizdiği sınırlar içinde vatandaşına özgürlük bahşeder.
- “Hegemonik anne” hegemonyasına itiraz eden oğlunu akıl hastanesine kapattırır... “Hegemonik devlet” de hegemonyasına itiraz eden vatandaşını biber gazı ve hapishanelerle terbiye etmeye çalışır.
- “Hegemonik anne” yaşı kaç olursa olsun mutlak itaat eden çocuğunu servete boğar... “Hegemonik devlet” de ancak mutlak itaat eden vatandaşını makbul addeder...
Süslü Müslümanlar Süslümanlar falan
BAŞLARINI örten kadınlar birazcık süslenip püslenince...
Dini yaşam tarzına önem verenler de, vermeyenler de anında atarlanıyorlar.
-“Bu nasıl Müslümanlık” diyorlar.
-“Hem örtünmek, hem de süslenmek olmaz” diyorlar.
-“Şatafat türbana yakışmıyor” diyorlar.
-“Bunlara Müslüman değil Süslüman demek lazım” diyorlar.
Falan filan...
*
Hepsine dönüp, “Size ne” demek istiyorum.
Gerçekten de size ne?
Ne karışıyorsunuz insanların giyimine kuşamına, süsüne püsüne...
Bu hakkı nereden alıyorsunuz?
*
Eğer Müslümanlık gibi bir derdiniz varsa...
Ve onların yaşadığı Müslümanlığı, Müslümanlık adına beğenmiyorsanız...
Buyurun başka türlü yaşayın... Size karışan var mı?
İslami doğruların ya da yanlışların adresi siz misiniz?
Siz mi belirliyorsunuz İslam’a dair doğru yaşam tarzının ölçülerini?
Birileri de size “Senin yaşadığın hayat İslam’a uymuyor” diye babalansa...
Ne diyeceksiniz?
*
Eğer Müslümanlık gibi bir derdiniz yoksa...
Olup bitenler sizi niye ilgilendiriyor?
Başkalarının inançları ile yaşamları arasındaki tutarlılık ya da tutarsızlık sizi neden bu denli öfkelendiriyor?
Tutarsızlık avcısı mısınız siz?
O insanlar belki de “birazcık tutarsız” yaşamak istiyorlar.
Keyiflerine kâhya olma hakkını kim verdi size?
Siz kendi hayatınızda çok mu tutarlısınız?
Tutarlılık abidesi misiniz siz?
O insanlar sizin hayatınızla ilgili tutarsızlık avcılığı yapıyorlar mı?
Size karışıyorlar mı?
Tarık Akan gibi muhalifi hükümet neden sever?
TARIK Akan, “Bu Başbakan çok kötü” anlamına gelecek bir iddiada bulunmuş.
Peki neden kötüymüş Başbakan?
Şundan:
Anıtkabir’e gitmiyormuş Başbakan.
Anıtkabir’e gitmemek için elinden geleni yapıyormuş.
Anıtkabir’e gitmemek için 19 Mayıs’ta ABD’ye gitmiş.
Falan filan...
*
Hükümet pek sever böyle muhalifi...
Düşünsenize:
Adamın tek itirazı “Anıtkabir’e gitmek” ya da “Anıtkabir’e gitmemek” üzerine kurulu...
Yani...
Başbakan Erdoğan, önümüzdeki beş milli bayramda Anıtkabir’e çıksa...
Ki çıkmışlığı çok var, çıkabilir.
Tarık Akan’ın muhalif söylemi “zınk” diye çökecek, söyleyecek bir şey bulamayacak.
Çünkü:
Bu muhalif beyefendinin, muhalefet adına “Anıtkabir” dışında ettiği bir laf yok.
*
En namlı muhaliflerinden biri Tarık Akan olan bir hükümetin değil 2053, derhal 2253 planlarına başlaması gerekir.
Kafe muhabbeti
ŞÖYLE bir uzatırsanız kulaklarını kafe masalarına...
Muhabbet konularının şunlar olduğunu görürsünüz:
- Hadi herkes ilk biber gazını nerede yediğini anlatsın.
- Sosyetede zenci bebek şoku ve “Hani biz marjinaldik” esprileri...
-Ferit Şahenk’in satın alacağı beş yeni mekân hakkında tahminler...
- İçki yasağı tartışması ve hemen ardından gelen ayran esprileri...
Bir tuhaflık
CUMHURİYET tarihinin en kanlı olayı olan Reyhanlı bombası hakkında Türk basınında çıkan makale sayısının...
CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun Brüksel’de “sosyalist başkan”dan yediği ayar hakkında Türk basınında çıkan makale sayısını sollaması...
Size de biraz
tuhaf gelmiyor mu?
Kılıçdaroğlu neden başaramıyor?
-“BEN ve ekibim bu memleketi Tayyip Erdoğan ve ekibinden daha iyi yönetir” algısını bir türlü veremiyor da ondan...
- Partisini net bir çizgiye kavuşturacak, kitlesine öncülük edip dönüştürecek, büyük bir iddiayı taşıyıp bayraklaştıracak cesarete ve cesamete sahip değil de ondan...
- Birileri tarafından istiskal edilmeyi, küçük düşürülmeyi büyük bir mesele haline getirip üstüne gitmek yerine küçük bir meseleye dönüştürüp üstünü örtmeye çalışıyor da ondan...
- Yaptığı muhalefetin şiddeti, toplumsal muhalefetin şiddetinin yanında hep düşük kalıyor da ondan...
- Kurduğu cümlelerin hesabını vermek durumuyla karşı karşıya kalabileceğini hesaba katmıyor da ondan...
Paylaş