Paylaş
O ruha sahip olanlar, Mısır için derhal ayağa kalkmalı.
-Çarşı’sıyla sosyalist gruplarıyla...
-Feministiyle Antikapitalist Müslüman’ıyla...
-Sanatçısıyla 90’lılarıyla...
-Beyaz yakalısıyla Taksim Dayanışması’yla...
-Mimarıyla doktoruyla...
- Kürt’üyle ulusalcısıyla...
Ayağa kalkmalı.
Tıpkı Tünel’den Taksim’e kadar iftar sofrası açtığı gibi...
Tünel’den Taksim’e doğru bir yürüyüş eylemeli.
“Biz zalime de, mazluma da kimlik sormayız” şiarıyla...
*
Ayağa kalkmalı “Gezi ruhu”...
-Mısır’daki alçaklığı telin etmek için.
-“Diren Mısır” demek için.
-Zorbalıkla boyun eğdirmeye kalkışan zalimin karşısına “öldürsen de boyun eğdiremezsin” diyerek direnenlere destek çıkmak için.
- Mısır ordusunun bir kahramanlık destanı değil, bir alçaklık destanı yazdığını haykırmak için.
-Protesto ve direnme hakkına sahip çıkmak için.
-“Acıyı bal eyleyip zalimlere
Adeviye Meydanı’nı dar eyleyenlere” yoldaş olmak için.
-“Tankını bırak, keskin nişancını indir, delikanlı kimmiş bakalım” demek için.
-“Kahrolsun Suudi Amerika” diye slogan atmak için.
- Hem Batı’yı, hem de Körfez’in petro dolar zengini krallarını, meliklerini protesto etmek için.
-“Hiçbir orantısızlık Mısır’da
kullanılan ordu gücünü yetmez açıklamaya” demek için.
-“Zulmün azı çoğu yoktur”
demek için.
*
Eğer “Gezi ruhu” diye bir ruh varsa...
Böyle bir ayağa kalkış, o ruha pek yakışacaktır.
‘Kahrolsun demokrasi’ pankartını açanlara dair
İSTANBUL Fatih’te cuma namazından çıkışta gösteri yapanlar, “Kahrolsun demokrasi” pankartı açmışlar.
*
Bu olayla ilgili söyleyeceklerim şunlar:
-Bu pankartı açanlar marjinallerdir.
-Pankartın arkasındaki örgüt, “Hizb-u’t Tahrir” adlı Türkiye’de pek tabanı olmayan bir örgüttür.
-Bu örgüt yıllardır “hilafet” istemekte, bütün sorunların kaynağını hilafetsizlikte görmektedir.
-Türkiye’de daha önce de gösteriler yaptılar. Fatih Camisi’nde 2005’te yaptıkları ve “hilafet istiyoruz” pankartı açtıkları gösteri büyük olay olmuştu.
-Bu örgüt özellikle İngiltere’de nedense pek rahat etmektedir.
*
Ama durun bir dakika!
Bu kadar mı?
Ne yani?
“Bunlar marjinaldir” deyip geçecek miyiz?
*
Eğer Başbakan Erdoğan, bu gösteriden bir gün önce...
“Böyle giderse demokrasi tüm dünyada sorgulanır ve bu Türkiye için de geçerlidir” açıklamasını yapmasaydı, “bunlar marjinaldir” deyip geçecektik.
Fakat Başbakan o açıklamayı yaptı.
Ve ertesi gün “Kahrolsun demokrasi” pankartları açıldı.
Bu durumda olay “marjinal” olmaktan azıcık da olsa çıkıp “manidar” hale geliverdi.
Üç deprem sorusu
17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’nin 14. yılı münasebetiyle soruyorum:
-SORU BİR: Deprem vergisi adı altında halktan toplanan paralar ne oldu? Toplanan miktar nedir? Paralar nereye harcandı?
-SORU İKİ: İstanbul depremi için “toplanma alanı” olarak belirlenen alanlara AVM ve rezidans yapıldığı iddiaları doğru mudur? Doğru değilse İstanbul için belirlenen “toplanma alanları” neresidir?
-SORU ÜÇ: Depremde yıkılan binaların müteahhitleri hakkında yapılan yasal işlemlerin sonucu ne oldu? Kimlere ne ceza verildi? Ceza alanların kaçı affa uğradı?
Riyakârdır Batı
ÇOK örneği vardır Batı riyakârlığının...
Mesela...
Bilmem nerede ölen üç-beş fok için yapmadığını bırakmaz.
Mesele çıkarır, harekete geçer, gündem yapar, merhamet sergiler, duyarlılık gösterir falan...
Ama sıra Roboski’de savaş uçaklarıyla yapılan sivil katliamına gelince...
Büyütmez küçültür, haykırmaz fısıldar, gündem haline getirmez geçiştirir, üst perdeden haykırmaz unutturur, mesele çıkarmaz kendi haline bırakır falan...
*
Riyakârdır Batı...
Bazen bizim hükümetin işine yarayacak tavırlar geliştirerek de sergiler bu riyakârlığını...
10 adımda nasıl kafayı dağıtırsın?
-BİR: Atmaya kıymak suretiyle kitaplığını düzenleyerek...
-İKİ: Yarısına kadar izlediğin filmleri bir görev şuuruyla sonuna kadar izleyerek...
-ÜÇ: “Türk polemik tarihinden altın sayfalar” okuyarak...
-DÖRT: Yedi ayrı sanatçıdan “Küçelere Su Serpmişem” adlı Azeri türküsünü dinleyerek...
-BEŞ: Mutfağa girip un, süt ve yumurtayla deneysel yemekler yapmaya çalışarak...
-ALTI: Acemi biriyle sonuna kadar ezmek suretiyle langırt oynayarak...
-YEDİ: Twitter denilen belanın dehlizlerinde üç buçuk saat geçirerek...
-SEKİZ: En yakın marketten sayısız abur cubur alarak.
-DOKUZ: “Geri teknoloji” diyerek eldeki CD’leri ıskartaya çıkararak...
-ON: “Apple TV” sistemine geçip oyalanarak.
Gerçekti, hayal oldu
-IRAK: Demokrasi gelecekti, inşaat firmalarımız iş bağlayacaktı, fıstık gibi olacaktı. Gerçeğimiz buydu... Türk Dışişleri’nin “Sakın Bağdat’a gitmeyin, süper tehlikeli” açıklamasının ardından bu gerçek, artık hayalimiz oldu.
-PAKİSTAN: Üç yıl önce “Hindistan’a geçmişken
Pakistan’a da uğrarız canım”
diyerek bu ülkeyi seyahat planlarımıza ekleyiveriyorduk. Gerçeğimiz buydu... Artık “hafazanallah” diyoruz.
- LÜBNAN: İki yıl önce serazat dolaşmıştık Beyrut sokaklarında, Hizbullah mahallesinde falan. Gerçeğimiz buydu. Hayal oldu.
Artık yeni gerçeğimiz şu:
Kaçırılmak! Kafana torba mı geçirirler yoksa gözlerini mi bantlarlar, bilemem gayri...
-MISIR: Kahire’de Necip Mahfuz’un takıldığı kahvede
çay içer, sokaklardan yükselen devrimci okuyuşla okunan Kuran sesine kendimizi kaptırırdık. Gerçeğimiz buydu, hayal oldu. Yeni gerçek şu: İçsavaş.
-SURİYE: Kardeşlik günlerinde iki kez gittim Şam’a... Güleryüzlü pazarı, dar sokaklı Hıristiyan mahallesi, Şamlı udinin çaldığı “Üsküdar’a gider iken” türküsü falan... Gerçek buydu. Hayal oldu. Yeni gerçeği yazmaya yürek ister.
-İRAN: Beş yıl önce “Türkiye’den geliyorum” dedin mi muhataplarının tümünde bir emmoğlu tebessümü belirirdi... Gerçek buydu, hayal oldu...
Artık gözler kaçırılıyor, tebessüm falan hak getire.
-SUUDİ ARABİSTAN: Harameyn’de rahat ediyorduk... Umrede güvenilir ve sakin bir limanda gibiydik... Gerçeğimiz buydu... Mısır konusunda yaşanan ihtilafın ardından Harameyn
bize haram olur mu diye kötü hayaller kuruyoruz.
Paylaş