Gaza gelme

"SULTAN Yavuz geliyor Sultan Yavuz" diye karşılanmanın fiyakası, harbiden müthiştir...

"İkinci Nasır" olmak, "Üçüncü Abdülhamid" olmak, "Beklenen Mehdi" olmak...

Hepsi de harbiden pek havalıdır...

Katile "Sen katilsin" diyebilme cesaretini göstermek, harbiden takdire şayandır...

"Çekip giderim buralardan" tavrını koymak, harbiden alkışlanacak bir iştir...

Şu mavi göğün altında adını "Kimsesizlerin kimsesi" diye yazdırmak, harbiden az şey değildir...

Ama... Fakat... Lakin...

Çıtayı böyle en yükseğe koyarsan...

"Eloğlu" boş durmaz...

Sorumluluğun en büyüğünü yükler o "Kasımpaşa stili"ni yansıtan delikanlı omuzlarına...

Ya da adamı ifrit edecek türden bir "tutarlılık" arayışıyla çıkıverirler karşına...

* * *

Övgüde ölçüsüz "yandaş gazı"na gelirsen...

Mesela şöyle şeyler olur:

Dicle kenarında bir kurt bir kuzuyu kapsa...

Hesabını senden sorarlar...

Yeryüzünde olup biten bütün haksızlıkların hesabı senden sorulur...

Darfur’da katledilen 3 milyon insanın da, Irak’ta ölen bir milyona yakın insanın da hesabını vermek zorunda kalırsın...

Hepsi bu değil...

Bir HAMAS’lı vücuduna sardığı bombayı Tel Aviv’de bir pastanede patlatıp İsrailli 15 çocuğu katlettiğinde, "Gel bakalım buraya Davos fatihi" deyiverirler...

PKK, İstanbul’da çarşı bombaladığında...

Kuzey Irak’a sorti yapmak için koşup Washington’dan "müsaade" almaya kalkışırsan...

"One minute" derler, "excuse me" derler...

Yerel seçim dalgasına kapılarak...

Çıtayı tepeye, en tepeye yerleştirirsen...

"Tutsiler", "Hutular"ı katlettiğinde de senden racon beklenir...

Hatta bazıları işi abartıp...

İstiklal Caddesi’nde belediyenin yapmadığı denetim yüzünden, bir binanın tepesinden düşen çerçevenin altında kalıp "ölmeye yatan" zavallı genç kızın hesabını da senden sorar...

Kısacası...

Bugün sana "Son Osmanlı / Yandım Tayyip" muamelesi çekenlere aldanıp havaya girersen...

Yarın şu "hakkaniyetsizliği bol gezegen"de çıkması kuvvetle muhtemel yeni hakkaniyetsizliklere karşı, "Benim için bu gezegen bitmiştir" lafını edinceye kadar tepende boza pişirirler...

"Eloğlu" böyledir...

Bırakmaz ki sonuna kadar "Fatih Sultan Tayyip" olasın...

* * *

Zaferini bulanıklaştırmak, pişmiş aşına su katmak ya da fetih ortamını dalgalandırmak istemem ama...

Bence "yandaşın gazı"na gelmemelisin...

Sana "Yavuz" diyenin...

Sana "Abdülhamid" diyenin...

Sırtında yumurta küfesi yok ki...

"Yandaş", gaz verirken, senin "Tezkere çıkmalı / Türk askeri Irak’a girmeli" diye mücadele ettiğini hesaba katmaz ki...

"Yandaş", gaz verirken, cemaatten aldığın "cesaret madalyası"nı ya da "Washington maceraları"nı anımsamaz ki...

Bu yüzden gaza gelme...

Rüzgára kapılma... Havaya girme...

Yoksa...

Allah göstermesin, yarın öbür gün yine bir "icazet" gerektiğinde...

"Hani sen yumuşak başlı isen de uysal koyun değildin" diye lafı çakıverirler...

İşte o gün...

Bugün sana "Dünya başbakan görsün" diye gaz verenlerin esamisi bile okunmaz...

"Yandaş / mandaş" hak getire olur...

Bir de hoca olacak

YAŞAR Nuri Öztürk denilen zata meydan okumuş, "Çık karşıma" demiştim...

Sormuşlar "Çıkar mısın?" diye... Yanıtı "Tamam, çıkıyorum" olmuş...

Gün geldi, vakit geldi...

Fakat ne yazık ki...

Elimde olmayan sağlık sebeplerinden dolayı stüdyoya gidemedim...

Ne beklersiniz?

"Geçmiş olsun" denilmesini beklersiniz, değil mi?

Yeni bir randevu tarihinde karar kılınmasını beklersiniz, değil mi?

Orada olmayanın kişilik haklarına saygı gösterilmesini beklersiniz, değil mi?

Ama hayır...

Yaşar Nuri Öztürk denilen zat, "Elde olmayan sebeplerden dolayı stüdyoya gelememiş" rakibine çemkirmiş de çemkirmiş...

Centilmenliğin gösterisini bile yapmaya gerek duymamış...

Tezvirat üstüne tezvirat yapmış...

Kalitesini, gustosunu ortaya koymuş...

İşte bu nedenle...

Söyleyecek onca sözüme, iftiralarını yalatma potansiyelime rağmen, bu adamın karşısına çıkmaktan vazgeçiyorum...

Mertçe dövüşmeyi bilmeyen birine, "karşılaşma yapma" lütfunu bahşetmiyorum...

Başbakan Erdoğan’ın stiliyle söyleyecek olursam:

"Benim için artık Yaşar Nuri bitmiştir."
Yazarın Tüm Yazıları