Paylaş
Tek göz gecekonduda beş çocuğunu doyurmak için elindeki bayrakları satmaya çalışan gariban Ali’yi tutuklayıp Metris Cezaevi’ne kapatmak...
Sizin vicdanınıza dokunmasa bile gayretullaha dokunur.
*
Eskişehir’de Ali İsmail’i döverek öldürenler konusunda kamu vicdanını tatmin edici bir sonuç alınamazken...
İşi bazen Kazlıçeşme’de, bazen Taksim’de bayrak satmak olan
gariban Ali’yi mahpushaneye
kapatmak...
Sizin vicdanınıza dokunmasa bile gayretullaha dokunur.
*
“Yüce” adaletimiz, Ankara’da Ethem Sarısülük’ün ölümüne neden olan polis memurunun 10 gün bile içeride kalmasına imkân vermezken...
Geride “Ben şimdi beş çocuğumun karnını nasıl doyuracağım?” diye soran eşi Merhamet Hanım’ı bırakmış gariban Ali’yi Metris’e tıkmak...
Sizin vicdanınıza dokunmasa bile gayretullaha dokunur.
*
Parklarda düzenlenen forumlara ellerinde sopalarla küfürler ederek saldıran şehir eşkıyalarına hiçbir adli ve yetkili merci “hop” bile dememişken...
Ekmek parası için bayrak satmak dışında bir suçu olmayan gariban Ali için üst sınırlardan ceza talep etmek...
Sizin vicdanınıza dokunmasa bile gayretullaha dokunur.
*
Taksim’de iş yapan esnaftan bazılarının, sopalarla gösterici kovalamalarına “İş yapamıyorlar, zarar ediyorlar, ne yapsınlar” falan diyerek meşruiyet sağlamaya çalışılırken...
Elindeki bayrakları çocuklarına rızık götürmek için satmaya çalışan gariban Ali’nin, hem de aziz mübarek günlerde Metris’e tıkılmasına seyirci kalmak...
Sizin vicdanınıza dokunmasa bile gayretullaha dokunur.
“Bağzı” şeyler
-HELAL olsun BDP’ye... Partiye mensup bir belediye başkan yardımcısı tecavüz suçlamasıyla karşı karşıya kalınca anında partiden ihraç ettiler... Bununla da yetinmediler... Söz konusu şahıs “tutuksuz yargılanmak” üzere serbest kalınca “Tutuklu yargılanmalıdır” diye itiraz ettiler.
-Dün yanlış yazmışım... Menderes, Polatkan ve Zorlu, Yassıada’da değil İmralı’da idam edildiler. Düzeltir, özür dilerim. Fakat bu durum yazdıklarımın haklılığını zedelemiyor: Yassıada, Demokrat Partililerin çektikleri zulme tanıklık etmiştir. Demokrasi tarihimizdeki adı “yaslı ada”dır. Oradan turizm cenneti çıkmaz, çıkarılamaz.
-“Telekinezi ile öldürmek istiyorlar” cümlesi, sadece memleket sınırları içinde kalsa iyi olacaktı... Fakat “başdanışmanlık” atamasıyla dünya basınına yansıdı... Üstelik hayli kafa bulucu cümleler eşliğinde... Hiç sevmediğim o klişeyi burada kullanacağım: “Rezil olduk”.
-Gezi eylemlerinde sergilenen her türlü eylem biçiminin CIA kaynaklı kitaplarda yer aldığı söyleniyordu ya... Merak ediyorum: “Yeryüzü iftarları”nın da o kitaplarda yeri var mı acaba? “Ramazan ayında büyük iftar sofralarında buluşmak suretiyle eylem yapmak” diye bir madde... Komplocu arkadaşlar? Bir cevap lütfen?
-İsmet Özel şiiri bırakmış... Daha doğrusu şiirlerini okurlarıyla paylaşmayı bırakmış... “Hemen herkes bir ruh yamukluğunu benimsedi” diyerek gerekçelendiriyor bırakışını... Oysa en son Fransız Konsolosluğu’nun duvarına kırmızı boyayla yazılmış şu dizelerini okumuştum: “Elbet bir hinlik vardır seni sevişimde/Ey kanıma çakıllar karıştıran isyan”.
-Beykoz’da orman yangınları... Hem de dört koldan... Konuyla ilgili en acı ve en iyi espriyi “Zaytung” yaptı: “Beykoz kent ormanları, görkemli bir yangınla imara açıldı”.
Diller günahkâr
-MHP Lideri Devlet Bahçeli hükümeti eleştirdi... Çok ağır konuştu... Çok sert eleştirdi... Başbakan’a “İtibarın kalmadı” dedi... “Mısır’ı görüyor, Türkmenleri görmüyorsun” dedi... Ağır ifadelerle eleştirdikçe eleştirdi.
-Bahçeli’ye cevap Hüseyin Çelik’ten geldi. Orantısız bir cevaptı Çelik’in verdiği... Ağır eleştirilere doğrudan hakaretler... Bahçeli’nin uçak fobisini bile eleştiri malzemesi olarak kullandı. “Kuluçkaya oturmuşsun”, “Beş kuruşluk itibarın var”, “zavallı”... Çelik’in kullandığı ifadeler bunlar.
-Çelik’in bu sözlerine cevabı MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın cevap verdi... El yükselterek... Hakaretlerin dozunu arttırarak... “Sen bizim genel başkanımıza böyle dersen biz sana daha ağır hakaret ederiz” mantığıyla... Her türlü hakareti çekinmeksizin kullanarak...
*
SONUÇ: “Eller günahkâr / Diller günahkâr / Bir parlamento yangını bu / Siyaset günahkâr”.
Gezi Parkı notları
-SULAR durulunca bir gidip gezeyim dedim. Gecenin bir yarısı vardım Gezi Parkı’na...
-Çiçek gibi yapmış parkı Kadir Abi...
-Yeşillik oranı artmış, giriş çıkışlar düzene girmiş, ışıklandırma zenginleştirilmiş.
-Çiçeklerle yapılan desen çalışmaları için çaba gösterilmiş. Ama insan içinden “Keşke daha barok bir sanat anlayışıyla hareket edilseydi” diye geçirmiyor değil.
-“Fıskiye” bizim AK Partili belediyelerin vazgeçilmezi... (Bakınız: Melih Gökçek’in belediyenin önündeki “fışkıye” için tuttuğu yas). Gezi Parkı yenilenirken fıskiyeli havuz da ihmal edilmemiş...
-Fıskiyeli havuzları sevmiyorum ben... Ama seven varsa sevene mani olmayayım.
-Gecenin bir yarısıydı Gezi Parkı’na gittiğimde... Çimenlere serilmiş oturanlar, meraklı gözlerle etrafı inceleyenler, yolunu parktan geçirenler... Bayağı doluydu park yani... Bunda bir buçuk ayı bulan “dikkat merkezi” olma durumunun payı büyük tabii...
-Seyyar satıcılar var Gezi Parkı’nda... Direniş tişörtleri, isyan maskeleri falan satıyorlar... Kask, baret ve gözlük gibi malzemelere ise yer verilmiyor tezgâhlarda.
-Polis de yok ortalıkta... Oysa epey bir süre mesken tutmuşlardı parkı.
-Bir muharebe alanı gezilir gibi geziliyor Gezi Parkı... Etrafta “Polis ilk gazı sıktığında biz parkın burasındaydık, çadırlar yakıldığında parkın şurasındaydık, Sırrı Süreyya dozerin önüne işte burada çıktı” gibi cümleler uçuşuyor.
-Şöyle bir baktım parka: Yenilenmiş ama yorgundu... Tazelenmiş ama mahzundu... Çiçeklenmiş ama yalındı... Boşaltılmış ama gururluydu...
-İki genç yaklaştı yanıma parkı gezerken... “Nasıl buldunuz?” diye sordular... “Kadir Abi güzel yapmış, ben beğendim” dedim... Hemen atılıp yanıtladılar beni: “Kadir Abi yaptı ama biz vesile olduk”.
Rezil olmasını bilmeyenler ülkesi
HÜKÜMET yanlısı bir haber sitesinde yazılar yazan bir arkadaşımız, İstiklal Caddesi’nde çekilen TOMA’lı, polisli iftar fotoğrafının, Gazze’de bir iftarda çekildiğini sanarak...
Şöyle bir tweet atmış:
Rezalet ortaya çıkınca da hesabını kapatıp Twitter’a veda etmiş.
*
Buraya kadar da söylenecek çok şey var ama ben asıl bundan sonrasına kafayı taktım.
Bu arkadaş imza attığı rezalet kabak gibi ortaya çıktığı halde ne sustu, ne özür diledi, ne de utandı.
Peki ya ne yaptı/Ne yapacak?
“Ben aslında Gazze’de iftar sırasında çekilmiş bir fotoğrafı yayınlayacaktım ama yanlışlıkla bu fotoğrafı yayınladım” diyerek yalana sarıldı.
“Yalana sarıldı” diyorum çünkü arkadaş, “Doğru fotoğraf işte buydu” diyerek bir fotoğraf ortaya koymadı, koyamadı.
Çünkü elinde öyle bir fotoğraf yok.
*
Hadi gel de Murathan Mungan’ın o ünlü vecizesini, “Türkiye’de her şey olabilirsiniz, ama bir tek şey olamazsınız, rezil olamazsınız”ı hatırlama.
Paylaş