Faşizmin hoyrat kuralları

MEHMET Bekaroğlu’ndan dinledim:

Ankara’nın işlek bir caddesinde, birkaç kişinin yakasından tuttuğu zavallı bir adam, "Vallahi billahi ben Kürt değilim" diye feryat ediyormuş.

Adamcağız neden Kürt olmadığını kanıtlama gereksinimi duydu acaba?

Gazeteler yazdı:

Bursa’da Kürtlere ait olduğu bilinen dükkánlara saldırılar olmuş. Birkaç dükkán yakılıp yıkılmış.

Bir arkadaşım anlattı:

Bazı işletme sahipleri, şirketlerinde çalışan Kürt işçileri işten çıkarıyorlarmış. İşçilerin Kürt olduklarının nasıl saptandığını ise bilemiyorum.

Hadi hepsini geçtik.

İbrahim Tatlıses bile "Birlik ve beraberliğe en fazla muhtaç olduğumuz şu günlerde İbo Şov’un yayınını durdurma kararı aldık" diye yazılı bir açıklama yaparak programına son vermiş.

Hissiyatı yüksek İbo’muz, ne tür bir risk değerlendirmesi yaptı acaba?

* * *

Demek ki...

"Biz et ve tırnak gibiyiz. Kürt’ü sevmeyen Türk, Türk’ü sevmeyen Kürt olmaz" edebiyatı fena halde demode hale geliyor.

Demek ki...

"Her Kürt, PKK’lı değildir... PKK ile Kürt vatandaşlarımızı birbirinden ayırmamız gerekir" özeni ve dikkati, artık lüzumsuz bulunuyor.

Bunların yerine...

Yaygın olmasa da...

Gayri resmi bir karakter gösterse de...

Alttan ve derinden gitse de...

Memleketimizde çok tehlikeli bir "Kürt düşmanlığı" histerisi ortaya çıkmış bulunmakta.

Ne feci bir durum!

Eskiden, hem de "düşük yoğunluklu savaş"ın bütün hızıyla devam ettiği dönemlerde, bu tür tehlikeli oyunlar oynamaya kalkan cahil cühelaya, güçlü bir "Hop dedik" nidasıyla karşılık verilirdi.

En MHP’limiz bile en azından "Oyuna gelmeyelim" diyerek sağlam bir "sağduyu" gösterirdi.

Ancak...

Bugünlerde bırakın bir "Hop dedik" nidasını...

Öyle dikkatsiz bir dil tutturmuş gidiyoruz ki, "terör örgütü"ne kucak açanlar için, "Kürtler" deyip geçiyoruz.

Hayır, geçmiyoruz... Daha da ileri giderek, "Kürtlere haddini bildirmek" cümlesini kuruveriyoruz kolaylıkla.

"İçimizdeki Kürtleri incitir miyiz?" gibi insani bir kaygı duymaksızın.

Ya da...

"Ülkenin bütünlüğüne zarar verir miyiz?" gibi stratejik bir endişeye kapılmaksızın.

* * *

Kendilerinden "Hop dedik" demelerini beklediklerimiz, yukarılarda bir yerlerde bu incelikleri göstermedikleri için...

Aşağıdaki cahil cühela takımı da...

Faşizmin hoyrat kurallarını uygulamaktan çekinmiyor.

Dükkán yakıp yıkıyor, etrafı terörize ediyor, işçi çıkarıyor, Kürt olmadığını kanıtla baskısı yapıyor.

Yani "yukarıdakiler"in dikkatsizliği, "aşağıdakiler"in cüretini besliyor.

Çılgın dediysek o kadar da değil

MÜJDE Ablamız, ilk programında o meşhur "Gazozcu Bedri" esprisini patlatarak ne kadar çılgın olduğunu kanıtlamıştı.

"Bakalım başka numarası var mı?" dedik.

Baktık, varmış.

İkinci programda da reytingin hakkını vererek, "Gazozcu Bedri" klasında olmasa da yeni bir espri patlattı.

Tam da "Ah Müjde... Sen ne çılgınsın kadınsın" diye el çırparak, çılgınlık serisinin devam edeceğini düşlerken...

Bir de ne görelim?

Müjde Ablamız, birden ciddileşip "gündem"e uyum sağlamamış mı?

Esen milli rüzgárın etkisiyle hıçkırık efektli bir "Mehmetçik" şiiri patlatmamış mı?

"Bunu dün gece annemle yazdık... İki gündür gözüme uyku girmiyor" diyerek "halk avcısı bir sabah şekeri" kıvamına girmemiş mi?

İşte ben de buna uyuz oluyorum.

En çılgınımızın çılgınlıkları bile belli bir yere kadar. En çılgınımız bile "Çılgın dediysek o kadar da değil" ayarında...

En çılgınımız bile hesabını kitabını acayip iyi biliyor.

Gazeteci Finkel kime maganda dedi

BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan, Romanya dönüşü gazetecilerin sorularını yanıtlarken ABD’yi biraz sertçe uyarıyor.

Habertürk’e konuşan Today’s Zaman Gazetesi yazarı Andrew Finkel, Erdoğan’ın sert uyarısı için "Magandalık" diyor.

Bir siyaset analizcisine hiç yakışmayacak bu üslupsuzluk karşısında ne desek boş.

Ama ben asıl "Suriye asıllı gazeteci bizim içişlerimize ne karışıyor?" diye gazeteci Hüsnü Mahalli’nin Türkiye üzerine yorumlar yapmasına bile dayanamayıp posta koyanların, "İngiliz asıllı gazeteci bizim Başbakanımıza nasıl olur da maganda der?" diye bir tavır koyup koymayacaklarını merak ediyorum.
Yazarın Tüm Yazıları