BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan, bu ülkede bazı sözcüklerin ne türden çağrışımlar yarattığından habersiz gibi görünüyor.
Bunu ilk kez partisine amblem olarak "ampul"ü seçtiğinde fark etmiştim.
Şunu düşünmüştüm:
Demek ki Tayyip Erdoğan, sokaklardan gelmiş olmasına rağmen, haytanın birinin kızdırmak istediği birine son heceyi uzatarak "Ampuuul!" diye bağırdığını hiç işitmemiş.
Eğer "Yeni Türk Argosu"nda "Ampul" sözcüğüne yüklenen anlamdan haberdar olsaydı, partisine "son dönem Türk argosunun baş tacı ettiği" ampulü amblem seçmezdi.
Ama seçti ve bu seçimin bedelini ödedi, ödüyor:
Ne zaman biraz ağzı bozuk bir anti-AKP’li, iktidar karşıtı bir demeç patlatsa, "Ampul partisi" deyip işi bitiriyor.
Ancak...
Bugün görüyoruz ki, Erdoğan sadece "Sokaklarda başına bela olacak" türden sözcükleri değil, başka çevreler açısından "Yanlış anlamaya hayli müsait" sözcükleri de çekinmeden kullanıyor.
Mesela "Harem" sözcüğü...
Erdoğan, eşinin kıyafetini dillerine dolayanlar için "Haremimize bile girdiler" diyerek şikayet ediyor.
Oysa...
Bu ülkede "Harem" denilince, bazı çevrelerin aklına Ferzan Özpetek’in oryantalizmin kralı "Harem" filmi ile bazı Batılıların Doğu’ya bakışlarındaki egzotik fanteziler gelir.
Aslında Tayyip Erdoğan, "Mahrem alanı"na işaret etmek için bu sözcüğü kullanıyor, bunu anlıyorum...
Ancak sözcük seçerken, "Başka tür çağrışımlar doğuracak" sözcüklerden özenle kaçınmalıdır.
Yoksa "Ampuuul" diye bağıran haytalardan başını alamaz.
İbrahim Cevahir’e Nazım İle sesleniş
CEVAHİR Alışveriş Merkezi’nin bütün vukuatlarından etkilendim.
Ama en çok üç buçuk yaşındaki kız çocuğunun yürüyen merdivenden düşmesinin etkisi altındayım.
O kadar etkilendim ki, Nazım’ın ünlü "Kız Çocuğu" şiirini bozarak bir şiir bile kaleme aldım.
Hem belki bu şiir, eski "Sosyal demokrat", yeni "AKP’li" işadamı İbrahim Cevahir’i de birazcık düşünmeye sevk eder.
Takdim ediyorum efendim:
"Kapıları çalan benim / Kapıları birer birer / Gözünüze görünemem / Göze görünmez ölüler.
Cevahir’de öleli / Oluyor birkaç gün kadar / 3.5 yaşında bir kızım / Büyümez ölü çocuklar.
Ayağım kaydı önce / Bir boşluğa yuvarlandım / Küçük bir paket oluverdim / Düz betona çakıldım.
Benim sizden kendim için / Hiçbir şey istediğim yok / Yürüyen merdivende yürümez ki / Paket gibi düşen çocuk.
Çalıyorum kapınızı / Teyze, amca bir imza ver / Cevahir’de ölmeyelim / Şekerden de vazgeçtik."
Ali Taran’a hayırlı işler
AKP’liler, Türk reklam dünyasının "Fırlamalık" ile "Yerlilik" arasındaki dengeyi en iyi tutturan ismi Ali Taran ile temasta imişler.
Bu temas nasıl sonuçlanır bilemiyorum.
Ama bildiğim bir şey var:
Eğer Ali Taran, AKP’ye el atarsa, mutlaka "değişik" bir şey çıkaracaktır.
Mesela şöyle şeyler:
BİR: Daha önce Cem Uzan için bulduğu "Açın Türkiye’nin önünü" sloganını, AKP için "Türkiye’nin önü açık" sloganına dönüştürebilir.
İKİ: "Kasımpaşalı Alidesidero" kıvamında bir anti-kahraman yaratıp, bunun üzerine gidebilir.
ÜÇ: Tayyip Erdoğan görüntüsü üzerine bas bariton bir alt sese "Kalite kallavi" diye bağırtabilir.
DÖRT: Tayyip Erdoğan’ı kameranın karşısına geçirip, "Burası Türkiye, yok öyle" dedirtebilir.
BEŞ: Bir grup AKP’liye "Düz ovada keklik gibi sekeriz / Yokuşlarda şahin gibi uçarız / Sandık sandıklar içinde çok şanımız var / Hazreti Mevla’ya yalvarmamız var" şarkısını söyletebilir.