Paylaş
Sabah Gazetesi’nin “Hem Tayyip Erdoğan’ı mutlu etmek / hem de Tayyip Erdoğan’dan yana değilmiş gibi yapmak” şeklinde özetleyebileceğimiz zorlu misyonu onun minik omuzlarına yüklenmiş durumda... Sıkleti taşıyamayacak teraziye acınmaz da ne yapılır?
Acıyorum, çünkü... Renksizliği ve iddiasızlığı şiar edinmiş bir adam olarak Sabah Gazetesi gibi mayası “renklilik” ve “iddia” üzerine bina edilmiş bir yayın organının başına getirilmiş durumda... Aslen renksiz ve iddiasız bir adama, zorlama iddia ve zorlama renklilik içeren bir görev verilirse... O adama acınmaz da ne yapılır?
Acıyorum, çünkü... Karşımızda içinde “yandaş” sözcüğü geçtiği için bir yazıyı sansürleyebileceğini, dahası bu konuda kamuoyunu ikna edebileceğini zanneden bir gazete yöneticisi var... Herkesi kör, alemi de sersem sanan bir adama acınmaz da ne yapılır?
Acıyorum, çünkü... İhtirası su götürmez ama kifayeti tartışılır birinin acıklı çırpınışları karşısında merhametten başka yapacak bir şey bulunamaz ki? Bazen sinir olsak da kifayetsiz muhterislere acınmaz da ne yapılır?
Acıyorum, çünkü... Bütün çabasına rağmen ne tam olarak Tayyip Erdoğan’ın gözüne girmeyi başarıyor, ne de gazetesini yandaşlıktan kurtarabiliyor... İkisinden birini bile başaramayan bir adama acınmaz da ne yapılır?
Sorulacak tek sorular
ABDULLAH GÜL’E - “Devlet hiçbir zaman yanlış yapmaz” dediniz... Pişman mısınız?
TAYYİP ERDOĞAN’A - Başarılı lider, süreçleri iyi yöneten liderdir... Demokratik açılım sürecinin daha başında sekteye uğraması karşısında kendinizi başarılı sayıyor musunuz?
Alınganlığın bu kadarı biraz fazla
ALEVİ vatandaşlarımıza yıllarca büyük haksızlıklar yapıldı...
Dışlandılar, çirkin iftiralara maruz kaldılar, hor görüldüler, uydurulmuş iğrenç öykülerin kahramanı yapıldılar...
Bu nedenle alıngan olmalarını anlayışla karşılayabiliriz.
Ama Star Televizyonu’nun canlı yayında, 80 yaşında bir adamın ettiği münasebetsiz bir laf üzerine gösterilen tepkiler, mesela işi televizyon binası basmaya kadar götürmeler bana biraz fazla geldi...
Düşünün: 80 yaşındaki adam, canlı yayında münasebetsiz bir laf etmiş... Bunun üzerine hemen yayına ara verilmiş... Ardından programın sunucusu defalarca özür dilemiş... Yetmemiş, ekrandan geçilen alt yazılarla televizyon yönetimi de özür dilemiş...
Daha ne yapılsın...
Bir vurdumduymazlık, bir üzerine yatma, bir duyarsızlık, bir pişkinlik olur, anlarız...
Ama ortada böyle bir durum yok ki?
Bence Alevi vatandaşlarımız, yanlış hedefler seçmek yerine, o 80 yaşındaki vatandaşımızın zihninde hâlâ diri duran “Alevi algısı”na savaş açmalı, o algıyı kırıp parçalayacak işler yapılmasını talep etmelidir.
Böylesi çok daha faydalı olur...
Umre öncesi son bilgiler
Bu Cumartesi Cidde’ye uçuyoruz... Biletler geldi... Pasaportlar hazır... Hayrettin Karaman Hoca’nın verdiği fetvaya dayanarak, ihramlarımızı Cidde Havalimanı’ndaki kabinlerde giyeceğiz... Malum: Mekke’ye ihramlı girmek gerekiyor.
İhramlarımızı Kapalıçarşı’dan satın aldık... Bir marka tercihimiz oldu tabii... Giyside “Gucci” neye tekabül ediyorsa, ihramda ona tekabül eden “İpekçe” markasını tercih ettik... Beyaz bir kemer, pasaport ve para için iki ayrı kese de, ihramın hediyesi...
Ertuğrul Özkök, umre öncesi okumalarına başladı... Şu anda elinde Ali Bulaç’ın kendisine hediye ettiği ve tasavvufun en temel dört metninden biri olan “İnsan-ı Kamil” adlı eser var...
Umre fotoğraflarımızın gayet iyi çıkacağının şimdiden garantisi olan Sebati Karakurt, fazla kilolarını gerekçe göstererek ihram giymeyi reddetti... Sonra ihramın fazla kiloları yansıtmadığını öğrenince giymeye razı oldu... Sanırım Kabe civarında Meksikalı bir direnişçi edasıyla dolaşacak...
Yola çıkmadan önce benim evde bir “ihram giyme provası” yapacağız... Ertuğrul Bey, olayı bir partiye çevirmeyi önerdi ama ben reddettim...
Bütün gelenekler uygulanacak: Bidonlarla zemzem getireceğiz... Peygamber Hurması’ndan satın alacağız... Çin malı tespih ve namaz takkelerinden ise uzak duracağız... Dönüşte Dubai’ye uğrama planımızdan ise vazgeçtik.
Ertuğrul Bey’e bir öneride bulundum... Dedim ki: “Her yıl iki Hürriyet yazarı umreye gitse... Mesela seneye Oktay Ekşi ile Özdemir İnce’yi yolcu etsek? Nasıl olur?” Bir renk vermedi Ertuğrul Bey, sadece hınzırca gülümsemekle yetindi...
Paylaş