Mehmet Ali Erbil yönetmen değil, senarist değil, yapımcı değil.
Ama rol aldığı filmlere yönelik eleştiriler karşısında filmin asıl sahibi olan yönetmenden de, yapımcıdan da daha tahammülsüz.
Neden?
Bu sorunun yanıtı sonunda ortaya çıktı.
Meğer Mehmet Ali Erbil, belli bir oyunculuk ücreti almak yerine "gişe"den pay kapıyormuş.
Yani rol aldığı o dandik filmler için bizler sinema salonlarını ne kadar çok doldurursak, bizimkinin cüzdanı o kadar doluyormuş!
Yani sizin anlayacağınız:
"Türk sinemasını baltalamayın, biz Türk sinemasını canlandırıyoruz" filan diyerek yaptığı çıkışların arka-planında ne vatanseverlik, ne de milliyetçilik varmış.
Meğer temel motivasyon ’cukka’ imiş.
* * *
Mehmet Ali Erbil, geçen sezon rol aldığı filmleri eleştirdim diye bana "vatan haini" demişti. Bu sefer yeni hedefi saygın sinema eleştirmeni Atilla Dorsay.
Türk filmlerine lüzumsuz bir şekilde torpil yapması ve gereğinden fazla toleranslı yaklaşmasıyla tanınan Atilla Dorsay, Erbil’in rol aldığı son saçmalıklar karşısında daha fazla dayanamamış ve eleştirilerini sıralamış.
Vay sen misin Erbil’in rol aldığı filmi eleştiren...
Dorsay bir anda "kötü adam" oluvermiş.
Neler demiyor ki Erbil, Dorsay için.
"Amerikancı" diyor.
"Beyni sulanmış" diyerek ağır hakaret ediyor.
* * *
Mehmet Ali Erbil’in istediği düzen şudur:
O, berbat filmlerde rol alacak.
Bizler "Gözünün üstünde kaşın var" bile diyemeden, "Türk sineması Türk’ün malı, herkes sinemaları doldurmalı" diye bir hokus pokus çekeceğiz.
Bunun üzerine zavallı halkımız, bizim dolduruşumuzun da etkisiyle çoluk çocuk sinemaları dolduracak ve o filmlerin zulmüne maruz kalacak. Ve bu "düzen"de kazanan, "gişeden pay" kapan Mehmet Ali olacak.
Yani Mehmet Ali’nin cebini doldurduğu bir sinema düzeni. Ve her kim bu tekere çomak sokarsa cukkanın kesileceği endişesini taşıyan Mehmet Ali, hemen haykıracak:
- Vatan haini!
- Beyni sulanmış!
İşte buradan açıkça ilan ediyorum:
Bu düzen, Türk sinemasının en büyük düşmanıdır.
Mehmet Ali’nin milliyetçilik sosuna batırıp estirdiği terör, Türk sinemasının gelişmesinin önünde engeldir.
Ne yani?
Mehmet Ali para kazanacak diye, dandik filme "dandik" de mi diyemeyeceğiz?
Hülya ile Gülben arasındaki farklar
BİR: Hülya’nın çıkınında, kötü günlerde kullanılmak üzere her daim acayip ve şahane en az 30 polemik konusu vardır. Gülben ise şu ana kadar şöyle dört başı mamur bir tane bile polemik yaratamamıştır.
İKİ: Hülya yapaylığından doğallık üreterek alemde varlığını korur. Gülben ise Hülya’ya özenerek insanda "yapayın da yapayı varmış" hissi uyandırır.
ÜÇ: Hülya hem evliliğinden, hem de boşanmışlığından baş döndürücü bir elektrik yaratacak denli tiyatrocudur. Gülben ise ne yaparsa yapsın her daim nasip kısmet bekleyen ev kızı havasındadır.
DÖRT: Hülya kızgın damdaki kedidir. Gülben ise kafesteki kuş.
BEŞ: Hülya hiçbir entel dantel havası olmayan Kaya’ya hafiften bir "Aristotales" muamelesi çekecek kadar "malını iyi satan" tüccar havasındadır. Gülben ise elinin altındaki değeri, kendi çizgisine çekecek kadar ticaretten anlamaz havadadır.
ALTI: Gülben "Ah bir çocuğum olsa" haberlerine fit olurken, Hülya ikinci çocuğunu eski eşinin spermlerinden üreteceğini söyleyerek tabiri caizse uçuşa geçmektedir.
YEDİ: Gülben tek sesli müziktir. Hülya ise caz yapar.
SEKİZ: Hülya, Zekeriya Beyaz’a posta koyarak hangi kesimlerden hangi primleri toplayacağını bilecek kadar strateji dehasıdır. Gülben ise Yaşar Nuri Öztürk’ün bugün bile prim yaptığını sanacak denli meseleye uzaktır.
DOKUZ: Hülya’da "naz" yeri geldiğinde kullanılacak bir kendini sevdirme yöntemidir. Gülben’de "naz" ise şirinliğin biricik yöntemidir. Yani Hülya yeri geldiğinde naz yapar, Gülben ise her zaman.
ON: Hülya anasının gözüdür, Gülben ise anasının kuzusu.