Paylaş
“Bir gün bir kitap okudum ve bütün hayatım değişti.”
*
Hanefi Avcı’nın başına gelenler ise şöyle özetlenebilir:
“Bir gün bir kitap yazdım ve bütün hayatım kaydı.”
*
Hanefi Avcı bir gün bir kitap yazdı ve şunlar oldu:
- Kitap ağustos ayında çıktı, eylül ayında tutuklandı.
- O zamana kadar “en kahraman polis müdürü” olarak anılırken bir anda “terörist” haline geldi.
- Solculara işkence yapmış polis olmasına falan bakılmadan bir sol örgütün yardım ve yatakçısı ilan edildi.
- Yargılandığı davada örgütün elebaşı olmakla suçlananlar bile çıktı ama o hep içeride kaldı.
- Hakkında ileri sürülmeyen iddia kalmadı.
- İlker Paşa’ya sahip çıkan Başbakan, onun adını bile ağzına almadı.
- Susurluk’ta askerin rolünü ortaya koyması, 28 Şubat’ta Batı Çalışma Grubu’nu ifşa etmesi falan unutuluverdi.
- Üyesi olmakla itham edildiği örgütün diğer üyeleri, “Biz böyle bir adamla aynı davadan yargılanmak istemiyoruz” dediler.
- Her tutuklunun hakkını savunan birileri çıktı ama onun hakkını savunacak lobi, dernek, grup çıkmadı.
* * *
Ve en sonunda savcı mütalaasını açıkladı.
50 yıl istemiş savcı...
Kitap yazmadan önce hakkında bir gün hapis yatacak kadar bile suçu yoktu.
Kitap yazdıktan sonra...
50 yıl hapis yatacak ithamlar ve iddialarla karşı karşıya...
* * *
Hanefi Avcı için 50 yıl hapis cezası isteyen savcı, aynı zamanda MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın da peşine düşen savcı imiş.
Başbakan Erdoğan’ın devreye girmesiyle Hakan Fidan, savcının elinden kurtulmuştu...
Hanefi Avcı için istenen 50 yıla bakınca insan ister istemez şöyle diyor:
Hakan Fidan çok büyük bir badire atlatmış.
Sevmemek için 15 neden
TÜRKİYE’yi sevmek için çok neden var:
Mesela İstiklal Caddesi... Mesela Galata Kulesi... Mesela Mevlana... Mesela “Tanrı misafiri” kavramı... Mesela İzmir... Mesela Bodrum... Mesela Yaşar Kemal... Mesela Şener Şen... Mesela simit... Mesela vapurlar... Mesela Türk kahvesi...
* * *
Ama Türkiye’yi sevmemek için de çok neden var.
Ben yüzlerce neden içinden sadece 15’ini seçtim.
Takdim ediyorum:
*
1- Güç kimdeyse ona doğru bitmek tükenmek bilmeyen yöneliş...
2- Türk’ün Türk’e Türk propagandası yapması ve bunun yadırganmaması.
3- Arabada kırmızı ışıkta durmuş bekliyorsunuz. Henüz sarı ışık yanmadan arkadan kornalara basılıyor... İşte bu durum...
4- Gürültüsüz tatil yapılamaması...
5- Fırından ekmek alırken bile bir tanıdığın torpilinin aranması...
6- Nüfusun büyük bölümünün hayatının hiçbir evresinde roman okumaması...
7- “Değnekçilik” diye bir mesleğin olması...
8- Çok üniversite olması ama üniversitenin olmaması...
9- Eleştirinin düşmanlık olarak algılanması...
10- Şiddete meyyallik... En kıytırık meselelerde bile kül tablasını alıp adamın burnuna çakma...
11- Sevinci havaya ateş açarak göstermek.
12- Analara büyük saygı duyulduğu iddia edilirken edilen küfürlerin çoğunun içine anaların özenle yerleştirmesi.
13- Herhangi bir ideolojik görüşün bayraktarlığını yapmayanlara “Senin de ne olduğun belli değil kardeşim” denmesi...
14- Her alanda yenilgiyi centilmence kabullenememek.
15- 5 kişilik çekirdek ailenin 8 cep telefonuna sahip olması...
Takıldıklarım
- DEVE: Deveden düşen belediye başkanı, “Biz başbakanımızın izinden gidiyoruz, o da attan düşmüştü” diye demeç vermiş... Şubat ayı çok yağcılık yaptı.
- AHMEDİNEJAD: İran Meclis Başkanı, İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad’a Parlamento’da söz vermemiş ve “Burayı terk et, hadi selametle” demiş... İki şeyi düşünelim: BİR: İran’da demokrasi yok... İKİ: Aynı şey burada olursa ne olurdu?
- YILDIRIM: Daha düne kadar “yoluna can kurban” denilen Aziz Yıldırım’ın şimdi istifası isteniyormuş... Nankörlük her yerde var ama futbolda biraz fazla var galiba...
- METE TUNÇAY: Siz bakmayın şimdi her yerde Kemalizm ve Atatürk eleştirisi yapıldığına... Bu işi erken dönemde başlatan isim Mete Tunçay’dır. Üstelik husumetsiz bir şekilde yapmıştır bu işi... Fakat dün Milliyet’te çıkan röportajını okuyunca Mete Tunçay’ın 30 senedir söylediklerini aynen tekrar ettiğini fark ettim... Anlattığı anekdotlar bile aynı... Keşke kendisini biraz zenginleştirse...
- MAKAM ARACI: Türkiye’de her şey değişiyor ama değişmeyen tek bir şey var: Makam aracı saltanatı... Bu alanda yaprak bile kımıldamıyor. Neden acaba?
- CEMRE BİRAND: İnsanın arkasında kendisini bu kadar güzel, bu kadar doğal, bu kadar insani, bu kadar abartısız anlatacak bir eş bırakması ne güzel bir şey! (Bakınız: Cemre Birand’ın Ayşe Arman’a söyledikleri... Hürriyet Pazar) Cemre Birand, Mehmet Ali Birand’ın en önemli şansı imiş... Bunu anladık.
İşte böyle bir şey
“AKP mensupları genel başkanları ve başbakanlarını, Başbakan da kendisini padişah olarak görmek istiyor.”
Süleyman Soylu-DP Genel Başkanı-Mart 2009–Kastamonu nutku.
*
“Onun karizması, onun yaptığı hizmetler, onun Türkiye ve milletle bütünleşmesinde başkanlık sistemine zaten ihtiyaç yoktur ki... O gönüllerin ilelebet ve ebedi lideridir.”
Süleyman Soylu-AK Parti Genel Başkan Yardımcısı-Şubat 2013-Malatya nutku.
Sırada ne var?
- AYKIRI gidene ilk önceleri “darbeci” deniyordu.
- Sonra önüne gelene “Ergenekoncu” deme modası başladı.
-“Tutuklanacaksınız” da bayağı popüler oldu bir ara...
- “Balyozcu” sıfatının kullanıldığı günler de geldi.
- KCK operasyonlarının ardından “Seni gidi KCK’lı seni” modası başladı.
- Son moda: DHKP-C... Aykırı gidenlere artık “DHKP-C’li” diyorlar.
Ajda’ya köşe yazarlığı tüyoları
İYİ başladın Ajda... İyi de gidiyorsun.
Ama henüz bu alanda “süperstar” kıvamını yakalayamadın.
Kıvamı yakalaman için senin için bir “dikkat edilmesi gereken hususlar” listesi çıkardım.
Umarım yararlı olur:
* * *
- Yazılarında yeni kuşaklara “Kapı açık,/arkanı dön ve çık,/istenmiyorsun artık” diyebilmenin önemini anlatan bir bölüm olmalı...
- Ne çok ünlü tanımışsındır sen... İnce dokunuşlar, küçük alaylarla onları anlatmalısın bize...
- Estetikle ilgili bir-iki şey yazdın. Evet ama yetmez... Daha çok yazmalısın. Çok oyuncaklı bir alandır bu.
- Ajda Pekkan ve efsaneleri var... Mesela “Ajda bardağı”... Nereden çıktı, nasıl çıktı? Bunları anlat bize...
- Yeni ünlüler için “hep ünlü olmak ve hep ayakta kalmak” konulu bir bölüm çok faydalı olabilir.
- Janjanlı konulara girmekten çekinme... Mesela at şu başlığı: “O vince neden bindim?”
- Köşende Semiramis’e de yer vermeye ne dersin? Altta küçük bir bölüm... “Semiramis’in günlüğü” falan gibi bir şey?
Paylaş