TESETTÜR mayosu adı verilen ‘maskara’ kıyafet hakkında söylediklerim, türbanlı kadınlardan daha çok, dükkánının kapısına ‘Tekbir’ gibi kutsal bir kavramı asmış o adamı rahatsız etmiş...
Hiç şaşırmadım.
Çünkü Mustafa Karaduman adlı bu şahsın, türbanlı kadınlardan daha çok tesettür mayosunu savunmasının birazcık ‘duygusal’ nedenleri olduğunun farkındayım...
Hemen söyleyeyim:
Bu adam çıkıp da ‘Benim malım iyidir, hoştur, güzeldir... Sakil ve maskara değildir...’ dese mesele yoktu...
Ancak bizimki, ‘malını övmek’ yerine işin içine din ve imanı karıştırıyor...
Ayet okuyor, hadis okuyor...
Ve bu durumda ben, bu beyefendinin ürettiği malı beğenmeyen herhangi bir ‘müşkülpesent müşteri’ olmaktan çıkıp, ‘Dinin emir ve taleplerine karşı gelmiş sapkın bir günahkár’ haline geliyorum...
Ve işte bu noktada şalter atıyor...
* * *
Mustafa Karaduman adlı şahıs, şöyle bir yöntem takip ediyor:
Önce bir malı üretiyor...
Ardından ürettiği malın reklamını yapmak için gazetelere verdiği demeçlerde, televizyon programlarında bol bol áyet ve hadis okuyor...
Tesettür tartışmalarında din uzmanı gibi hükümler veriyor.
Biraz daha ileri gidiyor:
Ürettiği malı sadece ve sadece estetik kaygılarla eleştirenleri ‘dini açıdan’ yargılıyor...
Sonra da meydana gelen satış patlamasıyla:
Fatih’e üçüncü mağaza...
Konya’ya üç satış noktası...
Ümraniye’ye dev bir merkez dikiyor...
Merak ediyorum:
Tamam, ülkemizde serbest piyasa kuralları filan işliyor...
Tamam, Mustafa Karaduman son tahlilde malını daha fazla satmak isteyen uyanık kapitalist işadamı...
Peki ama yine de ortada ‘dini ticarete alet etme’nin getirdiği bir ‘haksız rekabet’ olgusu yok mu kuzum?
Hani şu adına ‘Rekabet Kurulu’ dediğimiz mekanizma, tam da bu noktada devreye girmeyecekse nerede girecek?
* * *
Karaduman dünkü Milliyet’e verdiği demeçte diyor ki:
‘Tesettür mayosu konusunda Ahmet Hakan otorite değil, çünkü İslami bir kimliği yok.’
Görüyorsunuz değil mi?
Adam ‘eşarp’ sattığı için kendisini ‘din zabiti’ filan zannediyor...
Ve benim kimliğim ve inançlarım hakkında hüküm veriyor...
Karaduman, ‘zabit’likle de yetinmiyor ve İslam tarihi boyunca tartışılan ve hálá tartışılmakta olan meselelerle ilgili ‘Dinimizin emri budur’ filan diye hükümler veriyor...
‘Sen kimsin? Ne hakla?’ diye sorsak sanırım ‘İyi ama ben tesettür kıyafetleri satıyorum’ diyecek.
Bu mantıktan hareket edersek, yıllardır ‘Vakko’ eşarpları üretip satan Vitali Hakko Bey’i ‘fıkıh uzmanı’ ilan etmemiz gerekecek...
* * *
Dün akşam Başbakan Erdoğan’ı CNN Türk’te Taha Akyol’la konuşurken dinledim.
Erdoğan,‘Üç kırmızı çizgi’ meselesini o programda da anlattı...
Etnik milliyetçilik, bölgesel milliyetçilik ve dinsel milliyetçilik yapmadıklarını ve yapmayacaklarını vurguladı.
Erdoğan, bu kırmızı çizgilere bir de ‘dini ticarete alet edenler’ maddesi eklese ne iyi olur...
Hiç olmazsa bu alandaki istismarlardan ve bezirganlardan bir parça kurtuluruz...