Dindar bir çocuğun kalbi nasıl yaralanır

GALİBA orta ikiye gidiyordum.

"İnanç dünyası" kıvamında vaazlar vermeye meraklı "mahallemizin imamı"nın dilinden şöyle bir söz işitmiştim:

"Peygamberimiz ’Bir işi yapmadan önce kadına sorun, ne diyorsa tersini yapın’ buyurmuştur. Ben bu hadise riayet ederim arkadaş! Bir işi yapmadan önce bizim hanıma sorarım, ne diyorsa tersini yaparım."

Çocuktum ama "Kadına sor, tersini yap" şeklinde bir tavsiyenin "kutsal" bir tavsiye olabileceğine aklım yatmamıştı.

Bilmiş çocuklara özgü merak dürtüsüyle hemen "din bilgisi sağlam" büyüklerden birini bulmuş ve sormuştum:

"Gerçekten de Peygamberimiz böyle bir söz söylemiş midir?"

Benim bu sorgulayıcı yaklaşımımdan ürken ve "Aman çocuğun aklı karışacak, imanı zayıflayacak" diye telaşa düşen "din bilgisi sağlam" büyüğümüz, kestirip atmıştı:

"Sen o imama bakma evladım. Peygamberimiz öyle bir şey söylememiştir. O söz uydurmadır."

Dikkat!

"Dindar bir çocuk kalbi"nin aldığı ilk ciddi yaradır bu.

"Çocuk ve Allah" başlığı altında değerlendireceğimiz o müthiş naiflik, ilk kez yaralanıyordu.

Demek bazı Müslüman adamlar, hiç utanıp sıkılmadan, "Peygamber böyle demiştir" diyerek sözler uyduruyorlardı ha!

* * *

Sonra büyüdüm...

"İslam teolojisi" alanında biraz mürekkep yalamaya başlayınca müthiş bir şaşkınlık yaşadım.

Çünkü gördüğüm şuydu:

"Hadis" diye bir bilim dalı vardı ve bu bilim dalının bütün işi gücü, "Peygamber’in sözü" diye rivayet edilmiş binlerce sözün "uydurma" olup olmadığını saptamaya çalışmaktı.

"Güvenilir hadis kitapları" ile "güvenilmez hadis kitapları" ayrımı yapılıyordu.

Ancak bu ayrım da işi çözmüyordu.

Çünkü güvenilir sayılan kitaplarda da "uydurma" kuşkusu doğuran hadisler vardı.

Bu kez her hadislerin rivayetçilerine bakılıyordu:

Rivayetçiler, "düzgün insanlar" ise hadisin "sağlamlık" ölçüsü artıyordu. Rivayetçiler güvenilmezse hadisin sağlamlığı da tartışmalı bir hal alıyordu.

Bu o kadar çetrefilli bir meseleydi ki:

İslam düşünürleri ikiye bölünmüştü.

İşin içinden çıkamayıp, "Bütün hadisleri atalım, bize Kuran yeter" diyenler ve bu yaklaşıma tepki gösterip büsbütün tutuculaşan gelenekselciler.

Ve bu iki ana akımın doğurduğu onlarca grup.

Ama benim için basit ve çarpıcı gerçek şuydu:

İslam tarihi, "Peygamber sözü" uyduranlarla doluydu ve benim zavallı "dindar" kalbim, "Peygamber sözü" uydurmaktan utanmayan insanların ne kadar da çok olduklarını gördükçe örseleniyordu.

"Müslümanlık" ile "Müslümanlar" arasında fark gözetmeye, işte bu örselenmeyle birlikte başladım.

Bir de şunu fark ettim:

Hıristiyanlığın bir ortaçağı varsa, İslam’ın da vardır.

* * *

Evet, örselendim ama kendime bir çıkış yolu da buldum.

Yok, öyle hadis biliminin "Da Vinci Şifresi" tarzındaki "Uydurma hadisi nasıl saptarız" yöntemlerine falan kulak asarak değil.

Ya da...

Hadis konusunda ortaya çıkan sayısız gruplardan birine dahil olarak da değil!

Benim yöntemim basit mi basittir:

Bir hadis kadınları aşağılıyor mu? Eşitsizliğe kapı aralıyor mu? Adaletsizliğe meşruiyet sağlıyor mu? Mantıksız mı? Irkçılığı kışkırtıyor mu?

O zaman karar veriyorum ki:

O hadis uydurmadır!

Kısacası...

Mehmed Akif’in dediği gibi:

"Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol."
Yazarın Tüm Yazıları