KOMPLOCU zihniyete zerre kadar prim vermediğim için...
Beyanı esas alırım. Bir insan, bir görüş açıklıyorsa, maksat aramak yerine açıklanan görüşle ilgilenirim.
İlkem budur.
Ancak... Bugün bu ilkemi bir kereliğine deleceğim.
Çünkü... Mevzu mıh gibi beynime çakılmış durumda ve şu yorumu yapmaya mecburum, bilemezsiniz...
Efendim, olay şudur:
Bundan bir süre öncesine kadar görüşlerini hep ılıman noktada tutan, ülkenin birlik ve beraberliği için yol göstericilik görevini üstlenen, mevcut hükümete bir baba şefkatiyle yaklaşıp tatlı sert eleştiriler getiren Demirel, neden birdenbire işin "tatlı" kısmını tamamen iptal edip "sert" kısmına yüklenmektedir?
Yoksa...
İşin içinde...
Güniz Sokak’taki o eve kadar uzanan haciz kıskacının yarattığı bir acı mı vardır?
O acı, "Yaşasın tarafsız hakem babamız" diye el birliğiyle tezahürat yaptığımız siyaset duayeni Demirel’in gitmesine, yerine "intikamcı" kimliğine bürünmüş bir Demirel’in gelmesine mi neden olmuştur?
Çıldırasıya merak etmekteyim.
***
Olayın bir başka yönü ise CHP ile ilgilidir.
CHP, Demirel’in "Türbanlı kadınlar Suudi Arabistan’a gitsin" önerisi hakkında ne düşünmektedir?
Somut bir açıklama gelmediği için bilemiyorum.
Eğer CHP yöneticileri, öneriyi "meşru ve kabul edilebilir" bir öneri olarak değerlendiriyorlarsa...
Neden bu derece elektrik yaratan bir öneriyi, bu zamana kadar dile getirmeyi akıl edemediler?
Mesela, gerektiğinde sert ve hoyrat bir siyaset üslubu kullanmaktan çekinmediğini bildiğimiz Ali Topuz, neden bu zamana kadar "Hadi Arabistan’a" diye iş bitirici bir yaklaşım sergileyemedi?
Mesela, Başbakan’a "Sen kimin maşasısın" diye çıkışacak kadar cesaret sahibi CHP’li Haluk Koç, neden "İşte Arabistan! Marş! Marş!" diye cesur bir çıkış yapamadı?
Hadi kurmayları geçelim. Mesela Baykal, daha kibar bir tarzda "Sizi Suudi Arabistan’a alabilir miyiz lütfen" gibi bir cümle kuramadı?
Eğer CHP’liler, Demirel gibi düşünüyorlarsa...
Neden Demirel gibi bir performans sergileyemiyorlar?
Yoksa... Yoksa... "Beceriksizlik" denilen şey böyle bir şey midir?
O halde... Yapamayanların gidip, yerine yapanın gelmesi gerekmez mi?
Seni gidi defile mücahidi seni
NE álá bir cihattır bu be muhterem!
Bir yandan... Gelsin Tuğba Özay, gitsin "Rus Gelin", yeşil sarıklı ulu hocalardan fetvayı kapmış gibi káğıttan bebeklerin cicili bicili dünyasına dalıvereceksin.
Bir yandan... Sıvazlayıp sakallarını cennet-i álá düşü kuracaksın.
Bununla kalmayıp...
"Doğuştan laik manken kızları", en profesyonel taraflarından avlayıp örtecek, sonra da "Görüyorsunuz ben kimlere türban taktırdım" havası basarak camianın kompleksleriyle oynayacaksın.
Ardından da... Satışını dörde, dükkán sayını üçe katlayıp "Allah bin bereket versin" diye uğrun uğrun kaş altından bakacaksın.
Biz, bir-iki çıkıntılık yaptık diye bazı meczupların "imana gel" çağrılarına muhatap olurken...
Sen "Davaya hizmet için manken dünyasında çile çekmek zorunda kalan fedakár mücahit" muamelesi göreceksin.
Yamanmışsın be muhterem!
Farkında mısın? Bir hokus pokus yapıp, "örtmek, gizlemek" anlamına gelen "tesettür" ile "açmak" anlamına gelen "defile"yi yan yana getirip herkesin normal karşılamaya başladığı tuhaf bir format yaratmayı başardın.
Mandrake misin, nesin sen?
Basbayağı piyasa kurallarını işleten bir kapitalist iken...
Ticaretine alet ettiğin ayet ve hadislerle hem haksız rekabete yol açtın, hem de başımıza baş tebliğci kesildin.
Yetinmeyi bilmez misin sen? Gündeme gelmek için "AKP iktidara geldikten sonra türban takanlar çoğaldı. Böyle giderse herkes türbanlı olacak" türünden balonlar uçurursun. Bununla da yetinmez, "Emine Hanım bizden giyinir" tarzında palavralar sıkarsın.
Sonra da... Boynunu büküp "Ne yaptıysak Allah razısı için yaptık" dersin.
Yani... Satışı artırmak ya da bedavadan reklam yaptırmak için açıkça yalan söylemekten çekinmezsin.
İşin içinde türban varsa yalan, mubah mı oluyor hacım?
Seni gidi defile mücahidi seni... Seni gidi káğıttan bebek tebliğcisi seni..