‘Casus var’ diye ağlaşan bir devlet

CASUS.

Haberin Devamı

Adı üstünde.
Senin çok gizli bilgilerini toplayacak, süper mahrem toplantılarına dalacak, duyulmaması gereken konuşmalarına kulak uzatacak, ortamlarını dinleyecek, en sır dolu bilgilerini yayacak, acayip gizemli planlarını deşifre edecek, seni gafil avlayacak, “Girilemez” dediğin odana girecek, sağır odanı bülbül gibi şakıyan oda yapacak.

*

Casus.
Adı üstünde.
Casusluk yapacak.

*

Casusluk yapan casusa...
“Abi sen niye casusluk yapıyorsun ki? Niye bu işlere girişiyorsun ki?” demek ile fırıncıya “Sen niye ekmek yapıyorsun ki?” demek arasında hiç fark yoktur.

*

Devletin en mahrem bilgileri bir casusluk faaliyeti kapsamında ortalığa döküldüğünde parmaklar, öncelikle casuslara değil, görevi “casusluk faaliyetlerini önlemek” olan kişilere çevrilir.
Denir ki:
“Babalar, siz bu işi hiç kıvıramıyorsun, bu kaçıncı yahu!”

*

Haberin Devamı

Parmakların ikinci çevrileceği kişiler, devleti yöneten kişilerdir.
Onlara da şöyle şeyler söylenir:
- Siz nasıl devlet yönetiyorsunuz ki: Devletin en mahrem bilgilerinin konuşulduğu toplantıyı, komşu teyzelerin altın gününü dinlemekten daha kolay hale getirebildiniz?
- Siz nasıl devlet yönetiyorsunuz ki: Telefon dinlemelerinin ayyuka çıktığı ve tam da bu nedenle süper müteyakkız olmanız gereken bir dönemde, en mahrem toplantınız bile dalga geçilir gibi dinlenebildi?
- Siz nasıl devlet yönetiyorsunuz ki: Bu casusluğu yapanlara dair tek bir somut kanıt ortaya koyamayıp “Paralel de paralel” dışında bir şey diyemediniz, diyemiyorsunuz?
- Siz nasıl devlet yönetiyorsunuz ki: “Bu bir savaş ilanıdır” dediniz, ancak kimin savaş ilan ettiğine dair tek bir somut olgu ortaya koyamadınız ve düşmanını bile tam olarak bilemeyenler konumuna düştünüz?

*

Devlet, bir casusluk olayıyla karşılaştığında...
Bu türden faaliyetleri önlemekle görevli olanlar ve devleti yönetenler, “Casus var, casus var” diye ortalığı velveleye vermezler.
“Ben casusluğu önleyemiyorum, önleyebilen gelsin” derler.

Sam Amca’ya serbest İsmail Amca’ya yasak

YOUTUBE’u dünyada susturabiliyor musun? Hayır.
YouTube’u Fransa’da yasaklayabiliyor musun? Hayır.
Amerika’da? Hayır. Etiyopya’da? Hayır. Afganistan’da? Hayır. İsveç’te? Hayır.
Asya, Avrupa, Afrika... Bütün kıtalarda serbest...

*

Haberin Devamı

Peki nerede yasaklayabiliyorsun?
Türkiye’de.
Sadece Türkiye’de.
Yani YouTube’da yayınlanan her şeyi dünya görebiliyor, bir tek Türkiye göremiyor.

*

Şöyle de ifade edebiliriz:
Türkiye Cumhuriyeti devletinin mahrem bilgilerini Amerikalı Sam Amcalar çatır çatır dinleyebiliyor ama Türkiyeli İsmail Amcalar dinleyemiyor.

*

Bir şey soracağım:
Devekuşu dediğimiz hayvancık, kafasını ne yapardı?

Gemi hutbesi

CUMA namazında hutbeyi dinledik.

*

Hutbede geminin dibini delmeye çalışanlardan falan söz edildi. “Geminin dibini deldirmeyelim” dendi.
Bazıları bu tavsiyeyi “Hükümet yanlısı propaganda” olarak algılamış.

*

Bense hutbede geçen şu sözlerin altını çizdim:
“Hürriyet, Allah’tan başkasına boyun eğmemek, O’ndan gayrisine teslim olmamak anlamına gelir.”
Ben de “tek adamlığa başkaldırı” anlamına gelen bu cümleyi, “hükümet karşıtı propaganda” olarak algıladım.

Haberin Devamı

O sesle neden miting yaptı?

KISIK sesle mitinge çıkılır.
Böylelikle...
“İşte inanmışlık ve adanmışlık budur, sesini kaybetsen bile yılmadan mitingden mitinge koşturursun” dedirtmiş olursun.

*

Ama Başbakan’ınki “kısık ses” denilerek geçiştirilebilecek bir durum değil.
Ses incelmiş de incelmiş, çok tuhaf bir hal almış.

*

Hangi uzmana sorulursa sorulsun alınacak cevap bellidir:
Bu sesle mitinge çıkılmaz.
Özellikle hitabeti ve ses tonuyla kitleleri etkileyen bir liderin seçimin son günlerinde bu sesle meydanlara çıkması imaj açısından asla tercih edilecek bir durum değil.

*

Peki neden çıktı?
Çünkü Van’a ve Diyarbakır’a gitmesi gerekiyordu. Eğer bu iki şehre gitmeseydi, “Bu iki şehri BDP’ye bıraktı, bunlar aralarında anlaştılar” denilecekti. Kimse “ses kısıklığı” gerekçesine inanmayacaktı.
O da tercihini yaptı:
“Böyle bir dedikoduya prim yaptıracağıma imajımdan olurum” dedi ve iki şehre de gitti.

Haberin Devamı

Herkesin ‘olası senaryosu’ kendine

DİYORLAR ki:
“Biz o toplantıda Süleyman Şah Türbesi ile ilgili olası senaryoları konuştuk.”

*

“Ben bu cümleyi bir yerlerden hatırlıyorum” dedim.
Ve sonunda hatırladım:
Orgeneral Çetin Doğan ve askerler, içinde cami bombalama falan konularının geçtiği plan seminerini nasıl savunuyordu:
“Türkiye’ye yönelik bir saldırı halinde olası senaryoları ele aldık.”

*

Askerlerin gizli bir toplantıda ele aldığı olası senaryoların dinlenip yayılmasını hiç mesele etmeyenler, devlet yetkililerinin gizli bir toplantıda ele aldığı olası senaryoların dinlenip yayılmasına ateş püskürüyorlar.
Ya da şöyle özetleyelim:
Senaryo gereği cami bombalamaya lanet edenler, senaryo gereği türbe bombalamaya ses bile etmiyorlar.
Olan bitenin bir yönü de budur.

Haberin Devamı

Bir tür Kemalist oldular

KEMALİSTLERİ hangi yönlerden eleştiriyorlarsa...
Şimdi aynısını kendileri yapıyorlar:

*

- “Üç yanımız denizlerle, dört yanımız düşmanla çevrili” diyorlar.
- Aykırı giden herkese “vatan haini” damgasını “şak” diye vuruyorlar.
- İtirazı olanlara “Bavulunu topla” diyorlar.
- “Devletin beka sorunu” vurgusunu dillerinden düşürmüyorlar.
- Güvenlikçi politikalara abanıyorlar.
- “Devletin gazetecisi” kavramını yeniden diriltiyorlar.
- Partilerinden ayrılanlara “Satıldı o satıldı” diyorlar.
- “Küresel oyun” nitelemesini pek seviyorlar.
- “Vatansızlar” diye manşet atıp hedef gösteriyorlar.

*

Bir ara “Biz sizi yanlış tanımışız abiler, ablalar” diyerek Kemalistlerden özür dileseler bari.

Yazarın Tüm Yazıları