Bütün deliller elde: Çankaya’ya çıkacak

DELİL BİR: Türkiye Cumhuriyeti tarihinde önüne "Cumhurbaşkanı olma fırsatı" çıktığı halde, bu zamana kadar böyle bir fırsatı elinin tersiyle iten bir babayiğit çıkmamıştır.

DELİL İKİ: Lidere çok yakın sırdaş isimlerle iki dakikalık bir muhabbetin ardından kendinizi, "Vay be! Demek Tayyip Erdoğan Köşk’e çıkmayı kafaya koymuş arkadaş" cümlesini kurarken yakalarsınız.

DELİL ÜÇ: Başbakan olmak önemlidir ama cumhurbaşkanı olmak daha önemlidir.

Ölümü tadacak olan her faninin, tuhaf bir biçimde "Tarihe geçmek" istemesi de su götürmez bir gerçektir.

DELİL DÖRT: Bu zamana kadar bıçak sırtında götürülen "Tayyip Erdoğan / Abdullah Gül dengesi", bütünüyle Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkma ihtimaliyle sağlanabilmiştir. Eğer aksi olursa, vazo kırılır ve denge bozulur.

DELİL BEŞ: Anayasa ortadadır. Kurallar bellidir. Erdoğan’ın Çankaya’ya çıkışını engelleyecek meşru bir mekanizma söz konusu değildir. Erdoğan’ı Çankaya’ya yaklaştıran en önemli koz da budur.

DELİL ALTI: Tartışma uzadıkça, konu gündeme geldikçe bir "alışma" söz konusudur. Erdoğan da bu "alışma hali"nin fena halde farkındadır.

DELİL YEDİ: Mehmet Barlas’ın yanağına el koymasıyla bile gittiği farz edilen "Kasımpaşa karizması", Çankaya fırsatının kaçırılması halinde ne hale gelir? Erdoğan işte bunu düşünmektedir.

DELİL SEKİZ: AKP Grubu’nda doğum günü armağanı olarak sunulan "sadakat", Çankaya’ya çıkma konusunda duyulan hevesin milletvekilleri tarafından da fark edildiğinin göstergesidir.

DELİL DOKUZ: "Bir beş yıl daha başbakanlık yap... Sonra Köşk’e çıkarsın" cümlesinin, Türkiye gibi "5 yıl sonra kim öle, kim kala" öngörüsünün egemen olduğu bir memlekette hiçbir anlam ifade etmediğini en iyi Erdoğan bilir.

Bakire manken DYP’de

KANIMCA olay şöyle gerçekleşmiştir:

Bir danışmanı, elinde uzaktan kumanda ile "Canlı Canlı" senin, "Pazar Keyfi" benim dolaşmaya fırsat bulamayan, dolayısıyla "alemde" neler olup bittiğinden pek haberdar olmayan Mehmet Ağar’a gelmiş ve şöyle demiştir:

"Sayın genel başkanım! Şebnem Scheffer adında ar, haya ve namus timsali bir manken kızımız var. Kendisini partimize katarsak, Anadolu’daki genç kızlarımız için iyi bir örnek sunmuş oluruz."

Mehmet Ağar’ın Şebnem Scheffer’ı DYP saflarına katmasına olanak sağlayan cümle herhalde budur.

Oysa...

Mehmet Ağar, az buçuk "Canlı Canlı" ya da "Pazar Keyfi"ne takılsa idi...

Bu manken kızımızın, elindeki "Bekaret Raporu"nu, televizyon ekranlarından milyonların gözüne sokarak, Türk televizyon tarihinin en müstehcen görüntülerinden birini oluşturduğunu bilirdi...

Böyle bir bilginin ardından da...

Sanırım böyle bir transferi bu kadar kolay gerçekleştirmezdi...

Yeşim Salkım’a tüyo

BENİM polemiklerim bana yetiyor...

Bu nedenle başkalarının polemiklerine maydanoz olmak istemiyorum.

Ancak...

Gelin görün ki, bendeki aşırı "polemik potansiyeli", bazen zapt olmaz ve dizginlenemez bir hal alıyor.

İşte bakın, şimdi de "Mehmet Ali Erbil / Yeşim Salkım polemiği"ne el atmış bulunmaktayım.

Efendim, olay şudur:

Bir ahlak bekçisi olarak ortaya atılan Mehmet Ali Erbil, Yeşim Salkım’ın eşinden ayrılmasından hemen sonra kuaförüyle ortalığa çıkması karşısında sinirlenmiş ve "Ar namus nereye gitti?" diye sormuş.

Ben olsam Yeşim Salkım’ın yerine...

Önce Mehmet Ali Erbil’in, fazlasıyla erkek egemen olan "ar namus" anlayışını, geçmişteki vukuatlarından yola çıkarak sayar dökerim...

Ardından da...

Nesimi’nin şu dizelerini patlatırım:

"Ben melamet hırkasını / Kendim giydim enime / Ar ü namus şişesini / Taşa çaldım kime ne."
Yazarın Tüm Yazıları