Paylaş
-Kazanılması garantili yerlere 48 kişilik aday adayı listeleriyle çullanırken, kazanılması garantili olmayan yerlerin yanına bile yaklaşmazsan...
-“Andımız da andımız” diye tutturarak 15 yaşın altındaki çocukların her sabah asker nizamı içinde avazı çıktığı kadar bağırtılarak yeminler ettirilmesinin devamından yana tavır alırsan...
-“Eğer kazanacaksak ben aday olmayayım, şu kardeşim aday olsun” diyen dava şuuruna sahip tek bir adam bile çıkaramazsan...
-Kapıdan kovsalar bacadan girecek denli ısrarlı bir tutumla kapı kapı dolaşmasını beceremezsen...
-Kendi özgürlüklerinin üzerinde titizlenmek yerine başkalarına tanınan özgürlüklerin önüne geçmeye çalışırsan...
-Paketlerle koklatılan azıcık özgürlüklere bile “Hayır” dersen...
-Paketlerle koklatılan azıcık özgürlükler karşısında “Biz gelince koklatma yapmak yerine tam demokrasiye geçeceğiz” diyemezsen...
AKP hep şampiyon, Erdoğan hep başbakan olur.
Elimde üç kitap
-JAK KAMHİ’NİN KİTABI: İstanbul’da bir Musevi’nin 1920’lerden bugünlere 86 yıllık serüveni... İçinde flörtler var, ilk görüşte aşk var, Büyükada var, Tepebaşı var, Erzurum var, Anadolu var, iş hayatında başarıların sırları var, grevler ve fabrika işgalleri var, Erbakan var, Varlık Vergisi var, Tayyip Erdoğan var, Profilo var, suikastlar var... Yetmezmiş gibi bir de AKBANK’ın açılımının “Adana Kayseri Bankası” olduğu bilgisi var... Kısacası her şey var. (Gördüklerim Yaşadıklarım–Jak Kamhi–Remzi
Kitabevi Yayınları)
*
-NAMIK KEMAL ZEYBEK’İN KİTABI: Hayatını Türk dünyasına adamış bir aydının kaleminden çıkmış bir eser... Türk dünyası izlenimleri, anıları ve analizleri... Türk dünyasına ilgi duyuyorsanız biçilmiş kaftan: Hem hoş hatıralar ve espriler var, hem de Türk dünyası üzerine iddialı tezler var... Bir solukta okunuyor ya da şöyle söyleyeyim: Su gibi akıyor. (Türk Dünyası Deyince–Namık Kemal Zeybek–
Doğan Kitap)
*
-M. SAİD YAZICIOĞLU’NUN KİTABI: Müftü bir babanın oğlu... Recep Yazıcıoğlu gibi efsane olmuş bir valinin kardeşi... Genç yaşta Diyanet İşleri başkanlığı yapmış, daha sonra bakanlık yapmış bir isim... Şimdi ise hatıraları ile karşımızda. Kitapta din devlet ilişkilerinden ilahiyat fakültelerindeki eğitimin niteliğine kadar bugün de tartışılan konularda önemli görüşler var. Ama ben en çok onun “Diyanet İşleri başkanıyken düşüncelerimi daha özgürce söyleyebiliyordum, siyasette bu özgürlüğü bulamadım” cümlesinin altını çizdim. (Ne Yan Yana Ne Karşı Karşıya–M. Said Yazıcıoğlu–
Alfa Yayınları)
Çok pardon
DÜNKÜ yazımın “Çeşme’den Bildiriyorum” bölümünün ilk cümlesi şuydu:
“Şezlonglar yalnızlık kokuyor”.
Yazının bir bölümünde de şöyle bir cümle vardı:
“Rüzgâr ve deniz sadece ikimiz kaldık diyerek birbirlerine sokuldukça sokuluyor”.
*
Yazarken ne düşündüm bilmiyorum ama dün gazeteyi elime alıp okuduğumda hafiften kızarıp bozardım.
Çünkü ben bu tür şairanelik taslayan cümleleri başkalarının yazılarında gördüğüm anda “Hey gidi hey, amma lügat paralamış ha” falan diyerek başlarım kafa bulmaya.
Başkalarında gördüğümde ironiye tavan yaptıracağım şeyi kendim yaptığımda hiçbir şey olmamış gibi mi davranacağım?
Tabii ki hayır...
*
İşte şimdi kendi kendime veriyorum ayarı:
Amma lügat paralamışsın ha! İstersen otur şimdi bir de Tuna Kiremitçi türü roman yaz.
Resmi görevli misin gazeteci misin?
90’larda...
“Orada Suriye diye bir ülke var, çok güzel insanları var, üstelik Türkleri de pek seviyorlar” diye haber yaptığımız için işitmediğimiz kalmamıştı. Hatta “duyarlı” bir vatandaş mahkemeye vermişti, “Bunlar düşman ülkeyi övüyorlar” diye...
*
2000’lerde...
Suriye dostumuz oldu. Anlı şanlı gazetecilerimizin yaptıkları Esad röportajları manşetleri süslemeye başladı. Gaza gelip “Suriye ile sınırları kaldıralım” diyenler bile oldu. Esad ve “zarif” eşine bir övgü, bir övgü... Sormayın gitsin.
*
2010’larda...
Esad dişlerini çıkardı... Halkını ezmeye başladı. Muhalifler silaha sarıldı. Suriye yeniden düşmanımız oldu... Hop, Esad’la röportaj yapmak yine vatan hainliği yapmakla eşdeğer oldu. “Katili konuşturuyorlar” diye atarlanmalar falan.
*
Sonuç?
“Bağımsız bağlantısız gazeteci olmak” ile “devletin resmi görevlisi olmak” arasında hiçbir fark görmezsen...
Dün manşetine çıkardığını bugün haber bile yapamazsın.
Ruhban okulu raconu
HÜKÜMETİMİZ
diyor ki:
Ruhban okulunu açarız ama
iki şartımız var.
-BİR: Yunanistan Atina’daki tarihi camiyi ibadete açacak.
-İKİ: Yunanistan soydaşlarımızın müftü seçimine karışmayacak.
*
Ben de hükümete diyorum ki:
-RUHBAN Okulu, senin ülkende devletine vergisini ödeyen, yükümlülüklerini yerine getiren Hıristiyan vatandaşlarının önemli bir ihtiyacını karşılayacak.
-Bunun bir ihtiyaç olduğunu, haklı bir talep olduğunu devlet olarak, hükümet olarak sen de kabul ediyorsun.
-Atina’da caminin açılması da, müftü seçimine karışılmaması da sonuna kadar haklı taleplerdir.
-Ama insan haklarında mütekabiliyet olmaz.
-Hem “Ruhban Okulu açılmalıdır, bu talep haklı bir taleptir” diyeceksin, hem de bu haklı talebi Yunanistan’ın atacağı adıma endeksleyeceksin. Bu olur mu?
-Ne yani? Yunan hükümetleri, bu hakları sonuna kadar tanımazsa, sen de buradaki vatandaşına haklarını sonuna kadar tanımayacak mısın?
-Peki bu yaptığınla mutsuzluğa gark ettiğin Hıristiyan vatandaşlarının durumu ne olacak? Onların mutluluğunu, Yunanistan’ın oradaki Müslümanlara göstereceği şefkatin esiri yapmaya ne hakkın var?
-Kendi vatandaşına tanıman gereken bir hakkı, bir başka ülkenin insafına terk etmek hakkaniyete sığar mı?
Kadir Abi ne yapıyorsunuz?
KADİR Abi asmış bir pankart.
Şöyle yazıyor pankartta:
-2004: Metro 45 km.
-2013: Metro 141 km.
-2019: Metro 400 km.
-2019’dan sonra: Metro 776 km.
*
Sevgili Kadir Abi...
-Hadi 2013 itibariyle İstanbul’un tüm raylı sistemini metroya dahil edip “141 km” sonucunu elde etmene bir şey demeyelim...
-Hadi 2019’a kadar başkanlığın garantiliymiş gibi 2019 için kesin rakam vermene de ses etmeyelim.
Fakat şu “2019’dan sonra...” bölümünü ne yapacağız?
Sorarım sana:
-2019’dan sonra 776 km’lik metroyu kim yapacak?
-Sen mi yapacaksın? Sizin partiden gelen mi yapacak? Yoksa kim gelirse o mu yapacak?
-Eğer sen yapacaksan, iki dönem daha sen mi başkan olacaksın?
-Eğer sizin partiden başkan olan şahıs yapacaksa nereden biliyorsun yapacağını?
-Eğer kim gelirse o yapacaksa... Ne diye şişinerek ilan veriyorsun?
*
Kısacası bir Esra Ceyhan edası takınarak soruyorum:
Kadir Abi ne yapıyorsunuz?
Paylaş