Paylaş
Oturdum, bir yazı yazdım:
“Jölenin de kıvamı kaçtı” diye...
*
Söylediğim şuydu:
Madem İstanbul’un trafik sorunu artık “çile” sözcüğüyle karşılanır hale geldi ve madem işin içinden çıkılması imkânsız durumda...
O halde bizim “jöleciler” ne bekliyorlar?
Neden trafiğin tüm suçunu faiz lobisine, Divan Oteli’ne, dış mihraklara, Türkiye’yi çekemeyen Almanya’ya, İsrail’e, Amerika’ya atıp da Kadir Abi’yi ve AK Parti’yi kurtarmıyorlar?
Bunları sormuş, ardından da hükmümü vermiştim:
“Galiba jölenin de kıvamı kaçtı birader”.
*
Ne büyük bir yanılgı!
Şunca zaman içinde öğrenmeliydim ki:
Bizim memlekette her şeyin kıvamı kaçar, jölenin kıvamı asla kaçmaz.
*
İşte bakın:
Kaçmamış da zaten.
Meğer ben “Galiba jölenin de kıvamı kaçtı” diye yazarken...
Kıvam kaçırmayan “jöleciler” çoktan devreye girip mesaiye başlamışlar bile:
- Bir internet sitesinde makaleler yazan arkadaşın teki “İstanbul trafiğinin arkasında Geziciler var” tezini işleyen bir makaleye imza atmış.
- Bir gazetede köşe yazan arkadaş ise “Geceleri bile trafik yoğunsa bu işin arkasında bir şey ararım arkadaş” diye sosyal medyayı mesajlıyormuş.
- Başbakanlık dolaylarından bir danışman ise sosyal medyada “Geziciler sardı İstanbul trafiğini” diye nameler döktürüyormuş.
- Başka bir köşeci ise döktürmüş Allah döktürmüş: “Tam akşamüzerleri biniyorlar arabalarına, beş saat trafikte kalıyorlar ve sıkıştırma eylemi yapıyorlar”.
Atlamışım.
Hepsini atlamışım.
Hem de çok fena atlamışım.
*
Benim hatam şudur:
- Telekinezi ile başbakan öldürülebileceğine...
- Zello ile darbe yapılabileceğine...
- Tiyatro oyunu ile isyan çıkarılabileceğine...
- Eylem kitaplarına bakarak eylem türü geliştirilebileceğine...
Hem kendilerini, hem de koca hükümeti ikna edebilmiş mebzul miktarda jölecinin bulunduğu bir memlekette “İstanbul trafiği Gezi’cilerin suçu” denebileceğini düşünmedim.
Ve bunun üzerinden bir ironi çevirdim.
*
Aha da söz veriyorum:
Bundan böyle işin içinde “jöle” falan varsa ironinin yanına bile yaklaşmayacak, memleketimizde meydana gelmiş her kötü, fena, çirkin şeyin gayet ciddi bir şekilde faiz lobisine falan bağlanabileceğini hiç aklımdan çıkarmayacağım.
Bir Yozgat türküsünün
dediği gibi:
Dersimi aldım da
ediyorum ezber.
CHP derhal tutum almalı
- BİR CHP milletvekili, kamuda türban özgürlüğünün önünün açılmasına karşı iptal başvurusu yaptı.
- Bir başka CHP milletvekili de, yanına başka arkadaşlarını da alarak “Andımız okutulsun” diye kanun teklifi verdi.
*
CHP cevap vermelidir:
- Bu adımlar, bu milletvekillerinin bireysel yaklaşımı mıdır?
- Eğer bireysel yaklaşımlarıyla parti bu konuda ne düşünmektedir?
- CHP kurumsal olarak kamuda türban özgürlüğüne karşı mıdır?
- CHP kurumsal olarak her sabah çocukların yemin ettirilmesini istemekte midir?
*
CHP bir tutum almalıdır.
Bir şey söylemelidir.
Bir tavır koymalıdır.
Ya olduğu gibi görünmelidir
ya da göründüğü gibi olmalıdır.
Gezi’ciler trafiği yoğunlaştırıyorsa
EĞER Gezi eylemcileri, İstanbul trafiğini içinden çıkılmaz hale getirerek...
AK Parti’yi zor durumda bırakmaya çalışıyorsa...
Bu komplonun boşa çıkarılması için şunlar yapılmalı:
*
- “Yüzde 50”nin evde zor tutulduğu günlere geri dönülmeli... Çünkü “yüzde 50” zor da olsa evde tutulursa İstanbul trafiği acayip rahatlar.
- AK Parti teşkilatları, trafiğin yoğun olduğu saatlerde partililerin trafiğe çıkmalarını yasaklamalı... Çıkanları “parti suçu işlemek” suçundan disipline vermeli.
- Melih Gökçek her akşam en az 7 ekranda “trafiği kilitleyerek kaos çıkarmaya çalışan plakalar”ın listesini yayınlamalı.
- “Trafiğin arkasında Geziciler var” diye yazıp çizenlerin trafiğe çıkış saatleri derhal kontrol edilmeli... Eğer yoğun saatlerde trafiğe çıkıyorlarsa kendilerine “Gizli Gezi’ci” muamelesi yapılmalı.
- Kim yoğun trafikten söz ediyorsa anında “çapulcu” ilan edilmeli...
- “Yoğun trafik” diye söze başlayanlar “Yoksa sen darbe mi istiyorsun” denilerek susturulmalı.
- Trafiğin yoğun olduğu saatlerde Alman arabalarının sayısının artıp artmadığına bakılmalı ve buradan bir “komplo” üretilmeli.
Bayramda İstanbul
- ASABİYETTEN uzaklaşıp mutlu bir yusufçuk gibi havalanır.
- Kısa sürecek bir kaçamak nedeniyle çapkınca gülümser.
- Depresyondan çıkmışlara özgü bir tazelenmişlik kazanır.
- “Bugün dersler boş” haberini almış bir öğrenci gibi takla atar.
- Peş peşe komplimanlarla karşılaşmış bir güzel gibi inceden şımarır.
- Yükünü hafifletmişlere özgü bir rahatlamayla dolup taşar.
- Kalabalıklar nedeniyle pek gösteremediği güzelliklerini, bir yerlere gitmemeyi tercih edenlere sergiler.
- “Tenhalarda menhalarda buluşalım” diye şarkılar söyler.
AVM’ler için 7 racon
- BİR: Her açılan yeni AVM, bir önceki popüler AVM’yi unutturur. Bakınız: Kanyon’un Akmerkez’i, İstinyepark’ın Kanyon’u, Zorlu’nun da İstinyepark’ı unutturması.
- İKİ: AVM’ler ile günümüz aşkları aslında acayip benzerlikler vardır: İkisinde de bıkma çabuk gerçekleşir, ikisi de yenisini bulunca eskisini anında kapıya koyar, ikisi de aldatmaya son çağrı gibidir.
- ÜÇ: AVM’ler buralara pek uğramamış uluslararası marka canavarlarıdır. Bakınız: Açılan her AVM’nin, her şeyden önce buralara hiç uğramamış markaları kafalayarak işe başlama zorunluluğu...
- DÖRT: Hiçbir AVM, tüketiciyi tam olarak tatmin edemez. Tüketici AVM’lerin hep daha büyüğünü, daha havalısını, daha markalısını, daha şekillisini, daha eksantriğini arar durur.
- BEŞ: Açılan her AVM’nin, İstanbul trafiğini biraz daha içinden çıkılmaz hale getirmesini göz önünde bulundurursak: Trafiği yoğunlaştırmak suretiyle eylem yapan Gezi’ciler ile AVM’ler arasında “gizli bir ilişki” olduğu gerçeğiyle yüz yüze geliriz.
- ALTI: Açılan her AVM’nin bir fark yaratması zorunluluğu vardır... Artık her türlü numarayı çekmiş olan AVM’lerin bu saatten sonra kuş kondurmaları işte bu yüzden kaçınılmaz hale gelmiştir.
- YEDİ: AVM’ler ile havaalanları arasında önemli bir benzerlik vardır: İkisi de dünyanın her yerinde aynı kültürü pompalarlar. Yani ikisi de yerel kültürün amansız düşmanıdırlar.
Paylaş