Paylaş
Herkes mesaj paylaşıyordu coşkuyla...
Atatürk sevgisi yükseliyordu bütün mesajlarda...
Cumhuriyet’in fazilet olduğunda herkes hemfikirdi...
Eşitlik şarkıları dökülüyordu tüm dudaklardan...
Büyük şirketlerin şahane videoları dönüyordu her yerde...
Herkes kendi meşrebince kutluyordu bayramı...
Kayıtsız kalan neredeyse yok gibi bir şeydi...
Aykırılık, çıkıntılık yapan bile kalmamıştı...
*
Yani çoktandır unuttuğumuz “BİZ OLMA” duygusunu, bir günlüğüne de olsa yaşadım doyasıya...
Bunun için de çok teşekkürler Cumhuriyet.
FAHRETTİN KOCA’NIN İMAMOĞLU TELAFİSİ
KORONA toplantısına Ekrem İmamoğlu’nun davet edilmemesini eleştirmiştim.
*
Sağlık Bakanı Koca, bunun telafisini yaptı.
*
İmamoğlu, korona olmasaydı İstanbul’daki korona toplantılarına katılacaktı. Katılamayınca yerine vekil olarak belediye genel sekreteri Can Akın Çağlar katıldı. İmamoğlu’nu arayıp geçmiş olsun dileklerini ileten Koca, toplantının açılış konuşmasında “Ekrem İmamoğlu’nun sağlığı gayet iyi... Akciğerlere inme durumu yok. Hepinize çok selamı var” dedi.
*
İyilik, güzellik adına atılan her türlü telafi adımları, beni olağanüstü mutlu ediyor. Çünkü ben samimiyetle istiyorum ki...
Saygı olsun, ayrılık gayrılık olmasın... Ortaklaşma olsun, dışlama olmasın... Uyum olsun, hoyratlık olmasın...
YERLİ VE MİLLİ MUHALEFET: CHP’Lİ ENGİN ALTAY
ŞÖYLE demiş CHP’li Engin Altay:
*
“Hiç kimse ve hiçbir ülke Türkiye Cumhuriyeti’ne, aziz milletimize, Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı’na ayar veremez, had bildiremez ve hakaret edemez. Ettirmeyiz. Kabul etmeyiz. En yüksek tepkiyi gösteririz.”
*
Dün yazmıştım:
Fransız muhalefeti, “Macron, Fransa’nın cumhurbaşkanıdır. Ona laf eden Fransa’ya laf etmiş olur” diyerek yerli ve milli muhalefet tavrı koydu diye...
*
İşte bakın!
CHP’li Engin Altay da yerli ve milli muhalefet örneği vermiş.
CEMEVİ PROVOKASYONU
“PROVOKASYON” sözcüğü, içi boşaltılmış bir sözcüktür.
Olur olmaz her durumda kullanıldığı için...
*
Fakat şu olay, “provokasyon” sözcüğünün ete kemiğe bürünmüş halinden başka bir şey değil:
*
TELE 1 adlı televizyon kanalının ekranında program yapan adamın birinin yaptığı yorum aynen şöyle:
*
“Erdoğan’ın İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun başında olduğu teşkilatın memurları Türkiye’de cemevlerine girip rahatlıkla işeyebiliyor. Böyle olduğu halde Erdoğan, Merkel’i rahatlıkla eleştirebiliyor.”
*
E çüş artık! E yuh artık! E oha artık!
Bu gözler çok provokatör gördü ama provokasyonunu bu kadar göstere göstere yapanını görmedi.
BOYKOT KONUSUNDA İKİ ŞEY SÖYLEYECEĞİM
BİR: Bir ülkeye kafamız bozulduğunda aklımıza ilk boykotun gelmesine karşı çıktığımı yazmış, daha zekice ve etkili yöntemler bulmamız gerektiğini vurgulamıştım. Bu yazıyı yazdığımın ertesi günü Cumhurbaşkanı Erdoğan, Fransız mallarına boykot çağrısı yaptı. Bunun üzerine bazıları sordular: Hâlâ aynı kanaatte misin? Cevap veriyorum: Evet, aynı kanaatteyim.
İKİ: Ama şunu söylemeden de geçemeyeceğim: Ben boykotun Macron’u hiç etkilemeyeceğini düşünüyordum. Zerre ırgalanmayacağını sanıyordum boykot çağrılarından. Fakat heyhat! Yanılmışım! İslam dünyasında beliren boykot, Macron’u öyle telaşlandırdı ki... Arapça tweet’ler falan atmaya başladı. Nasıldı o tabir? “Dini imanı para” mı deniyordu bu tür durumlarda?
PARAMOTOR
Ekranlarda konuşan bütün terör uzmanlarına çağrımdır:
*
Paraşütün “para”sı ile “motor”un birleşmesinden doğan paraşütlü motor olayını Mersin ya da Alanya yamaçlarında denemeden...
“Teröristlerin kullandığı paramator” meselesiyle ilgili yorum yapmayın lütfen.
*
Çünkü paramotoru deneyimlemeden yapılan terör analizleri, hem fazlasıyla eksik hem de fazlasıyla teorik kalmaya mahkûmdur.
UĞUR IŞILAK’IN ÖZELEŞTİRİ TÜRKÜSÜ
Uğur Işılak, bir türkü yapmış. Adına da “Özeleştiri” demiş.
Dinledim türküyü... Şöyle şeyler söylüyor türküde:
*
“Bozacının şahididir şıracı/Nereye el atsan durum çok acı/İbadetler bile reklam aracı/Tükettik her şeyi neyimiz kaldı/Mülkün kölesiyiz, makamın kulu/Kaydı şirazemiz, şaşırdık yolu/Müzeye kaldırdık sağ ile solu/Tükettik her şeyi, neyimiz kaldı/Dünyayı verseler yine yetmiyor/Tamahkâr olunca istek bitmiyor/Hiçbir şey kimseyi tatmin etmiyor/Tükettik her şeyi, neyimiz kaldı.”
*
Güzel bir özeleştiri.
Ama eksik.
Şöyle dizeler de katmalıydı türküsüne:
*
“Bir biçimde Meclis’e girdik/Daha ilk oturumda uyuduk kaldık/İlk oturumda yapmasaydık bunu/O şekerlemeden başka neyimiz kaldı.”
BEYNİM KERTİLDİ VALLA!
İletişim Yayınları’ndan çıkan Sedef Betil’in ‘Parçalar ve Zerreler’ adlı kitabın tanıtımı aynen şöyle:
*
“Yazar, sözcük seçimi, sözdizimindeki özeniyle, duygu kertmesi yönünde okuru bu etkimeye ortak kılan eksiltili anlatımıyla dikkat çekiyor.”
Kitabın şu tanıtımını okurken sadece duygularım değil beynim de kertildi valla. Başım eksiltili bir şekilde dönüyor. Bu etkimeden kurtulmak için gözlerimi kapayıp kafamı hızla çevirip duruyorum.
Paylaş