Paylaş
O bildirinin her satırının...
-“Çözüm olsun” diye haykırması...
-“Hendekler, barikatlar son bulsun” diye haykırması...
-“Müzakere olsun” diye haykırması...
-“Terör dursun, siyaset konuşsun” diye haykırması...
-“Analar ağlamasın” diye haykırması...
-“Silahla, şiddetle, terörle sorun çözme girişimine hayır” diye haykırması...
-“Güvenlikçi politikalara son verilsin” diye haykırması...
-“Çocuklar ölmesin” diye haykırması...
-“Terör örgütüne yaslanarak siyaset yapılmaz” diye haykırması...
-“Şehit cenazeleri gelmesin” diye haykırması...
ŞARTTIR, ELZEMDİR, KAÇINILMAZDIR.
*
Çıkın toplumun huzuruna böyle bir bildiriyle...
-Hem gerçeğin tüm boyutlarını ifade etmiş olun.
-Hem Tayyip Erdoğan’ın bile imza atabileceği bir metni ortaya çıkarmış olun.
-Hem de sorunun çözümüne süper yapıcı bir katkı sağlamış olun.
Akademisyenlerin bildirisi üzerine
-1137’si Türkiyeli, 356’sı yabancı akademisyenin yayınlandığı bildirinin metni, olaylara yaklaşım biçimi, dili, üslubu çok sorunlu...
*
-Bildiride devletin yerleşim birimlerine hangi gerekçeyle müdahale ettiğine dair tek bir kelime bile yok! Hendek kazanlardan, barikat kuranlardan, şehirleri yaşanmaz hale getirenlerden, güvenlik güçlerine ateş edenlerden, silahlı mücadeleyle özerklik ilan etmeye kalkışanlardan falan da söz edilmiyor. Bildirinin en temel sorunu bu...
*
-Yine bildiride “kıyım” gibi, “katliam” gibi çok ağır ve çok büyük sözcükler, gayet rahat bir şekilde kullanılmış. Bu da çok sorunlu...
*
-Bildiri “Ortada bir sorun var, bu sorunun giderilmesi için devletin daha barışçıl adımlar atması gerekir” deseydi... Yine bildiri “Ağır silahlar, tanklar, toplar devreye sokulmadan bu sorun çözülmelidir, ölümler son bulmalıdır” deseydi... Çok daha yapıcı bir tutum sergilemiş olurdu.
*
-Ama durun bir dakika!
*
-Bildirinin içeriği sorunlu, dili sorunlu, üslubu sorunlu, bakış açısı sorunlu diye ortalığı velveleye vermeyi, “hainler” diye bağırmayı, her türlü hakareti ortaya koymayı mazur mu göreceğiz?
*
-Bakın, siz “hainler” diye bağırarak o akademisyenleri hedef gösterince... Bundan cüret bulanlar,“bu akademisyenlerin kanlarıyla banyo yapmaktan” söz etmeye başladılar. Hadi çıkın işin içinden bakalım.
*
-Ben akademisyen olsam... Böyle bir bildiriye imza atmam. Nitekim 1137 akademisyenin dışında kalan binlerce akademisyen, bu bildiriye imza atmamış. Neden işin bu kısmına odaklanmıyoruz?
*
- Bırak, bir kısım akademisyen düşüncesini söylesin. Söylediği hakkaniyetsizse, hakikatten uzaksa... Zaten kamu vicdanında gereken karşılığı bulacaktır. Sanki bildiride ifade edilenler, herkesten gizli tutulması gereken çok büyük bir gerçeği ifşa ediyormuş gibi pek mübalağalı ve çok telaşlı tepkilere ne gerek var?
*
-Dünyanın her gelişmiş demokrasisinde bir kısım akademisyenler, kendi ülkelerinin iç ve dış politika uygulamalarına karşı çok ağır eleştiriler yöneltirler, yöneltiyorlar. Kendi devletlerini çok acımasız, çok ağır bildirilerle, eylemlerle, kampanyalarla hırpalarlar, hırpalıyorlar. Hiçbir ülkeden bizimkine benzer bir tepki çıkmıyor.
*
- Hakikatle bağlantısı zayıf bir “söz”le karşı karşıya olduğunuzu düşünüyorsanız... Buna karşı “hainler” diye bağırılmaz, “alayınızı üniversiteden atarız” diye parmak sallanmaz, “hepinizi mahkeme kapılarında sürüm sürüm süründürürüz” denmez, hele “kan banyosu” tehdidinde falan bulunulmaz.
*
-Gerçek bir demokraside hakikatle bağlantısı zayıf bir “söz”le karşı karşıya olduğunu düşünen bir kişi, buna sadece hakikatle bağının kuvvetli olduğuna inandığı başka bir “SÖZ”le karşı çıkar.
Zafiyet
SULTANAHMET patlamasının arından da aynı repliği tekrarladı devletimizin büyükleri: “Herhangi bir zafiyet yoktur.”
*
Merak ediyorum:
Ne zaman devlet büyüklerimiz, herhangi bir olayın ardından...
“Vahim bir zafiyet vardır” diye açıklama yapacaklar?
Ben bu kavgada Etyen’den yanayım
BAŞBAKAN’ın danışmanı Etyen Mahcupyan ile Cumhurbaşkanı’nın danışmanı Yiğit Bulut arasında kavga çıkmış durumda.
Gizli kapaklı falan değil, gazete sütunlarında, televizyon ekranlarında yapıyorlar kavgayı.
Birbirlerine demediklerini bırakmıyorlar.
*
Bu kavgada ben safımı seçtim:
Etyen Mahcupyan’dan yanayım.
*
Onun özellikle şu sözlerinin altına imzamı, çok büyük bir iştiyakla çakıyorum:
*
-Erdoğan fikir değiştirse aynı gün onunla birlikte fikir değiştirip bugün söylediklerinin tersini savunabilecek bir amigo kümesi ile karşı karşıyayız.
-Ne var ki bir fikrin toplumsal kabulü, o fikrin taşıyıcılarının tıyneti ile yakından bağlantılı.
-Böyle bir grubun görünür hale gelmesi hedefin de kalitesizleşmesine neden oluyor.
Başkanlık sistemi ile alakası olmayan iki şey
1. YARGI BAĞIMSIZLIĞI: Bu konunun başkanlık sistemi ya da parlamenter sistemle bir alakası yok. Eğer yargının bağımsız olması gibi bir dert varsa... Yargı bağımsızlığı “şak” diye sağlanır. Bunun için sistemi değiştirmeye hiç gerek yok.
2. ÇİFT BAŞLILIK: Parlamenter sistemde çift başlılık meselesi var. Ama aynı mesele başkanlık sisteminde de var. Başkanlık sisteminde başkandan farklı düşünen bir meclis ortaya çıkarsa... Parlamenter sistemdeki çift başlılığı mumla ararız.
Paylaş