Paylaş
- AK Parti ile CHP heyetleri buluştu.
- Çetin müzakereler sonucu bir mutabakat metni imzalandı.
- CHP’liler gönül rahatlığıyla yemin etti.
- AK Partililer huzura erdi.
* * *
Meğer böyle olmamış.
Baksanıza yapılan açıklamalara!
- Biri “Nasıl da tıpış tıpış gelip yemin ettiniz” diyor, diğeri “Kıvırma, delikanlı ol” diyor.
- Biri “Dik duramadınız” diyor, diğeri “Asıl sen dik durmadın” diyor.
- Biri “Ona öyle demezler” diyor, diğeri “Peynir ekmez yemezler” diyor.
- Biri “Yerse” diyor, diğeri “Yemezse jarse” diyor.
- Biri “Portakal” diyor, diğeri “Orada kal” diyor.
- Biri “Hatice” diyor, diğeri “Netice” diyor.
Ortada bir “kazık atan” bir de “kazık yiyen” mi var?
Yoksa...
“Kazık yiyen”, kazık yiyeceğini bilerek mi işin içine daldı?
Bilmiyorum, bilemiyorum.
Ama bildiğim bir şey var:
Ben bu sırra eremedim.
Hatta biri çıkıp da bana “Senin aklın ermez bu başka hesap” dese, susarak kabullenirim.
İki soru arasındaki akrabalığa dikkat.
Bugünlerde herkes şu sorunun yanıtını arıyor:
Bir futbol kulübünün sahibi, o kulübün yöneticileri midir, yoksa o kulübe gönül veren taraftarlar mıdır?
Bu soruya yanıt vermeden önce...
“Zihin açıcı olsun” diye...
Bu sorunun “amcaoğlu” olan bir başka soruyu sormak istiyorum:
“Siyasi partilerin sahibi, o partilerin yöneticileri midir, oy verenleri midir?”
* * *
Malum siyasi partiler hakkında açılan kapatma davaları, yöneticilerin eylem ve söylemlerine dayandırılır.
Benzer bir durum futbol kulüpleri için neden söz konusu olmasın?
Ne yani?
Koskoca partiler, sadece yöneticilerinin eylem ve söylemleriyle şak diye kapatılıyorken...
Neden kulüpler, yöneticilerinin eylemleri nedeniyle küme düşmesin ki?
Bir lügat paralayan olarak Hasan Cemal
“SİZİN hayatta kaç ipiniz var? Ya sözcükler ölürse...” başlıklı yazısından yola çıkarak...
İşte lügat paralayan Hasan Cemal’in beş temel özelliği:
BİR: Öznelerle yüklemlerin ters çevrildiği devrik cümlelere aşırı yüklenme.
İKİ: İmgelem dünyasını sonsuz bir başıboşluğa bırakma.
ÜÇ: 1940’lı yıllarda Yaşar Nabi Bey’in Varlık dergisinde yayınlanmak üzere ilk öyküsünü yazan bir yeniyetmenin ruh haline bürünme.
DÖRT: “Serbest çağrışım”, “bilinç akışı”, “iç sese aşırı yüklenme” gibi postmodern edebiyatın yapıtaşlarını hunharca katletme...
BEŞ: Gayet içli, gayet sembolik, gayet içten metnin içine “ulan” türü sözcükler yerleştirerek olaya biraz “gerçekçilik” katma...
Banu Güven vakası
ÖZELLİKLE son dönemde...
Dünyanın en mükemmel sorusunu soracak gibi yapıp bir türlü sözün sonunu getiremiyordu, soru sorarken azap çekiyordu, kafası karışıktı, sorularla konuyu açmak yerine sorularla konunun karışmasına yol açıyordu...
Kısacası...
Hem kendisine, hem de seyircisine zulmediyordu.
O zaman soralım:
Neden herkes Banu Güven’in NTV’den ayrılışını “Bir kahraman televizyoncu ideolojik nedenlerle işinden oldu” diye yorumlarken bir kişi bile “Bir azap son buldu” demeyi tercih etmiyor?
Magazin mavrası
SERDAR ORTAÇ: On kadınla bir arada görüntülenen Serdar Ortaç’ın, “Ne yani? On adamla mı görüntülenseydim” diyerek “beş kadın / beş erkek ile görüntülenme” seçeneğini elinin tersiyle itmesi kaç puan?
GENİŞ AİLE: Magazin medyasının bu zamana kadar bulduğu en yaratıcı başlık, Cemil İpekçi, çok özel arkadaşı, çok özel arkadaşının karısı ve çok özel arkadaşının çocuğu için bulduğu “geniş aile” nitelemesidir.
KEREM ALIŞIK: Kerem Alışık çocukluğunu filme çekecekmiş. Korkarım Türk korku sineması yeni bir atılım yapacak.
AYŞE ÖZYILMA-ZEL: Sürekli “Ben bir deliyim, aklıma eseni yaparım, mutluyum, uçuyorum mutluluktan, kimseyi takmıyorum” demesinin altında şu cümleler yatıyor olabilir mi: “Deli olduğum kadar akıllıyımdır da / Aklıma eseni yaparım ama aklıma esenleri kontrol altında tutarım / Mutluluktan havalarda uçuyorum ama uçuşumun nasıl algılandığını da kontrol ederim.”
SADECE ARKADAŞIZ: Freud “Her vakada bir mana aramayın” demek amacıyla “Puro içen bir adam bazen sadece puro içen bir adamdır” demiş ya... Bazen “Sadece arkadaşız” lafı, gerçekten de doğruyu ifade ediyor olabilir.
Nerede nasıl tatil yapılır
- ÇEŞME’DE: Hafta sonları İzmir’den gelenlerin eğlence anlayışına uyum sağlayarak...
- BODRUM’DA: “İnziva” durumundan tutun da “Vur patlasın” durumuna kadar her türlüsüne yaslanarak.
- MEMLEKETTE: Akraba zehirlenmesine maruz kalarak...
- ANTALYA’DA: Klimatize ortamlardan hiç çıkmayarak...
- ASSOS’TA: Felsefe kitapları ile romantizmi birbirine karıştırarak.
- KIBRIS’TA: Talihin elinde oyuncak olarak...
- İSTANBUL’DA: Şehrin hafiften tenhalaşmasının keyfini çıkararak...
- MARMARİS’TE: Buralar çok bozuldu diye yakınarak.
Pek sevilmeyen sevdiğim şeyler
- Durdurulamayan bir arzuyla sürekli itirafta bulunmak.
- Gerekli olup olmadığına pek takılmadan özür dilemek.
- Her durumda akrostiş yapmak.
- Türk matbuat tarihinin derinliklerinde kaybolmak.
- Sürekli arkadaş değiştirmek...
- Daimi mavra...
- CHP’nin içişlerine dair saatlerce dedikodu yapmak...
- Katilin en sonda belli olduğu filmler...
- Ankara politikasına Bodrum magazinine yaklaşır gibi yaklaşmak...
- Bedri Baykam...
- Ağır akan festival filmleri...
- Yerel yemekler yapan uzak semtlerdeki lokantalar...
- Ağdalı İngiliz polisiyeleri...
- Misket havasından türetilmiş elektro bağlamalı nevzuhur banal Ankara türküleri...
Paylaş