Paylaş
İKİNCİ ADIM: Ancak herhangi bir vatandaşın, beğenmediği bir televizyon dizisine “bir sürü kanalın canlı yayınladığı miting konuşmasında saydırma” imkânı yoktur. Bu imkâna sadece Başbakan sahiptir.
ÜÇÜNCÜ ADIM: Başbakan’ın dizi hakkında saydırması ile herhangi bir vatandaşın dizi hakkında saydırması arasında eşitlik olacaksa, Başbakan’ın beğenmediği televizyon dizisine sadece aile ortamında, eş-dost sohbetlerinde saydırması gerekir.
DÖRDÜNCÜ ADIM: Bizim gibi memleketlerde başbakanların, “işadamlarının kellesini alma” ya da “yargıyı etkileme” gücü vardır. Bu açıdan Başbakan’ın milyonların önünde işadamı televizyon sahibini kınaması ya da “Yargı gereğini yapmalı” demesi, hem işadamına “Ayağını denk al” mesajıdır, hem de yargıya talimattır. Demokratik bir devlette böyle şey olmaz.
BEŞİNCİ ADIM: Diziler için söylenecek tek bir cümle vardır: “Altı üstü bir dizi.” Bunun ötesine geçen her cümle “dizi” dediğimiz olguyu gereğinden daha fazla ciddiye almak anlamına gelir. Hiçbir diziyi kaçırmamasıyla maruf Hafize Teyze’nin dizileri fazla ciddiye alması hoşgörüyle karşılanabilir ama başbakanların tavrı genelde Hafize Teyze’den farklı olmalıdır.
Soru ve cevaplarla ecdat meselesi
SORU: Ecdadımızın Muhteşem Yüzyıl’da yalan yanlış bilgilerle gösterilmesine ses edilmeyecek mi?
CEVAP: Ses edilecek tabii... Beğenilmeyecek, kınanacak, tepki gösterilecek... “Alayı yalan” denilecek... Ciddiye alınmayacak... Hatta “İzlemeyin” diye kampanya bile yapılacak... Yapılmaması gereken tek şey şudur: Hükümet eliyle yasaklamaya kalkmak.
* * *
SORU: Hangi ulus, kendi ecdadını böyle kötüler?
CEVAP: Daha dün akşam izlediğim bir Danimarka filminde 17. yüzyılda yaşamış Danimarka kralını öyle yerin yedi kat dibine sokuyorlardı ki... Tarihe mal olmuş şahsiyetler hakkında yapılır böyle şeyler... “Kutsal ecdadımıza laf söyletmeyiz” denemez. Hem unutmayın: İslam’da “ecdatla övünmek, ecdatla böbürlenmek” pek hoş karşılanmaz.
* * *
SORU: Atatürk ile ilgili böyle diziler yapılabiliyor mu da Kanuni ile ilgili yapılıyor?
CEVAP: Türkiye bunu da aşmalı... Atatürk’le ilgili de bu tür diziler yapılabilmeli... Yoksa, “Herkes kendi ecdadını seçmiş, kimse seçtiği ecdada laf söylettirmiyor” durumu ortaya çıkar.
* * *
SORU: Osmanlı’yla alay edilmesine nasıl sessiz kalırsınız?
CEVAP: “Osmanlı” bir tabu değildir. Kutsal da değildir. İyi yönleriyle, kötü yönleriyle yaşanmış bir geçmiştir. Ne 30 yıl at sırtında geçmiştir ne de saray entrikalarında... Ne siyahtır ne beyaz... Övülür de yerilir de... Ciddiye de alınır alay da edilir.
Rahat olun.
* * *
SORU: Muhteşem Yüzyıl’a bir cevap verilmeyecek mi?
CEVAP: Diziye cevap diziyle olur... Buyurun, verin cevabınızı... Elinizden tutan mı var? Yapın bir tane “Muhteşem On Yıl” dizisi... Yiğit Bulut’u, Salih Memecan’ı, Şamil Tayyar’ı falan oynatın... Reyting de garanti...
Oh mis...
Hangi bakan, hangi diziye savaş açar
- İDRİS NAİM ŞAHİN: “Türk polisi la’lı lu’lu konuşamaz” diyerek Behzat Ç.’ye...
-BEKİR BOZDAĞ: “Başbakanımız haklıdır ama ötesi de var” diyerek Harem’e...
-BÜLENT ARINÇ: “Hiç ağlatmıyor” diyerek Yalan Dünya’ya...
-EGEMEN BAĞIŞ: “Onun başı kel mi, ben de ona savaş açıyorum” diyerek Akasya Durağı’na...
-SADULLAH ERGİN: “Adliyelerimizi kötü gösteriyor” diyerek Karadayı’ya...
-RECEP AKDAĞ: “Tekrarlarıyla halkımızı hekimlerden soğutuyor” diyerek Doktorlar’a...
-AHMET DAVUTOĞLU: “Hâlâ Suriye’ye girmediler” diyerek Kurtlar Vadisi’ne...
-BEŞİR ATALAY: “Zaten Doğu-Batı ayrımı var, yeni ayrımlar olmamalı” diyerek Kuzey/Güney’e...
Belgesel değil dizi
BAŞBAKAN Erdoğan “Muhteşem Yüzyıl”a çaktığı tarihi konuşmasında “dizi” demedi, “belgesel” dedi.
Eğer Erdoğan, bu diziyi “kurgusal dizi” olarak değil de “tarihi belgesel” olarak izliyorsa...
Tez zamanda danışmanlarının kendisine “dizi ile belgesel arasındaki farklar” konulu bir brifing vermesinde sayısız fayda vardır.
Başbakan bizimle oyun mu oynuyor?
DİYORLAR ki:
- Başbakan “kürtaj” dedi, tartıştınız.
- Başbakan “idam” dedi, tartıştınız.
- Başbakan “dizi” dedi, tartışıyorsunuz.
Sonra da şöyle diyorlar:
Başbakan hepinizle oynuyor.
* * *
Oynuyor mu, oynamıyor mu?
Bilmiyorum, bilemiyorum... Gerçekten.
Ama bildiğim bir şey var:
- Bir ülkenin başbakanı “Kürtajı yasaklayacağız” diye ortaya çıkarsa sonuna kadar tartışılır.
- Bir ülkenin başbakanı “İdamı getireceğiz” diye ortaya çıkarsa sonuna kadar tartışılır.
- Bir ülkenin başbakanı “diziye savaş açarsa” sonuna kadar tartışılır.
* * *
Bildiğim bir şey daha var:
Eğer Başbakan gerçekten bu konuları gündeme getirerek hepimizle oynuyorsa...
Yani maksadı kafa bulmaksa...
Yani maksadı oyunsa...
Bilsin ki...
Tehlikeli bir oyundur bu...
Çünkü...
Ortaya attığı her tartışma konusu...
- Kendisiyle ilgili algıları altüst ediyor.
- Kendisiyle ilgili algıda onulmaz yaralar açıyor.
- İmajını biraz daha yıpratıyor.
- Kendisini biraz daha geriye götürüyor.
Kısacası...
Eğer gerçekten oyun oynuyorsa çok pahalı bir oyundur bu.
Benim öğretmenlerim
- SİNİKLİĞİN, alaycılığın, ironinin insanı acayip genç kıldığını Refik Halid’den...
- Hiçbir şeyi kafaya takmamayı her cümleme “Boş geç” diye yanıt veren Ankaralı yaşlı taksiciden...
- Hiç kafa çıkarmadan da klas bir duruş sergilenebileceğini Nuri Pakdil’den...
- En ucuz meyhane şarkılarının bile soylu bir hava barındırabileceğini Safiye Hanım’dan...
- Aramakla bulunmayacağını ama bulanların arayanlar olduğunu Beyazıd-i Bestami’den...
- Bir dudağın kızıl bir goncaya benzeyebildiğini Âmir Ateş’ten...
- Aşktan sonra en çok banka soygunu üzerine film çekildiğini sinema hastası arkadaşım Murat’tan...
- Destursuz bağa girmenin faziletlerini Orhan Şaik Gökyay’dan...
- Sevilen kadına “siz” denilebileceğini Fuat Edip Baksı’dan...
- Dünya hayatının sürgün hayatı olduğunu Sezai Karakoç’tan...
- Türkiye’de her şey olunabileceğini, sadece rezil olunamayacağını Murathan Mungan’dan...
- Zamanın öyle bir geçtiğini ve geçeceğini Erkin Koray’dan...
- Dostluğu iyi olanların düşmanlığının da iyi olacağını Ara Güler’den...
Öğrendim.
Paylaş