Paylaş
Adap edep bilen, nazik, centilmen biri.
Kendisine, “Suat Kılıç, Türkiye olimpiyatları alamayınca sevinenlere ‘Kına stokları tükenmiştir’ diye gönderme yaptı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?” diye sorulunca...
Hem nezaketi elden bırakmamaya, hem de Bakan Kılıç’ı rencide etmemeye çalışarak şöyle demişti:
“Ben onu maksadını aşmış bir ifade olarak görüyorum.”
Bu cevaba bakıp “İşte Kadir Topbaş farkı” diyebiliriz.
Hem de gönül rahatlığıyla.
*
Peki Bakan Kılıç ne yaptı Kadir Abi’nin bu yaklaşımına karşı?
Ne yapacak?
“Kadir Abi büyüğümüzdür, kendisine saygı gösteririz. Ayrıca doğruyu da söylemiş. Gerekçesi ne olursa olsun öyle bir ifade kullanmamalıydım. Ayıp oldu, yakışmadı. Hakikaten de maksadını aşan bir ifade oldu” demek yerine...
Şöyle dedi:
“Tepkimizi koyduk. Maksadımızı falan da aşmadık. Koyduğumuz tepkinin de sapasağlam arkasındayız.”
*
Aferin Suat kardeşim.
Sen koyduğun o yakışıksız tepkinin arkasında sapasağlam durmaya devam et.
Yalnız unutma ki:
Kına stokları tükendiğinde yurtdışından kına ithal ederek falan durumu kurtarabilirsin ama edep ve adap stokları tükendiğinde yapacak bir şey bulamazsın.
Çünkü edep ve adap, yurtdışından ithal edilebilecek şeyler değildir.
İngiliz’den aldık haberi
SURİYE’deki muhaliflerle ilgili Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na sorular sormuştum.
Cevap Ahmet Davutoğlu’dan gelmedi ama bir İngiliz gazetesinden geldi.
*
Verilen cevaba göre Suriye’de muhaliflerin durumu şudur:
Suriye’de El Kaide’ye doğrudan bağlı 10 bin kadar savaşçı var.
El Kaide’ye bağlı savaşçıların büyük bölümü yabancı...
Suriye’deki silahlı muhaliflerin 30– 35 bini aşırı uçtaki İslamcılar.
Aşırı uçtaki İslamcılar, şimdilik Suriye savaşına odaklanmış olsalar da daha geniş kapsamlı uluslararası bir mücadeleden yanalar.
Suriye’de silahlı mücadele içinde olan 30 bine yakın ılımlı İslami karaktere sahip direnişçi de var.
Suriye direnişinde laik ve milliyetçi grupların sayısı ise bir hayli az.
Eğer bu veriler doğruysa sonuç şudur:
Suriye direnişinde ana gövdeyi radikaller oluşturuyor.
*
Batı’nın “Esad’ı devirme”, “muhaliflere destek çıkma” ya da “havadan bombalama” konusunda neden isteksiz kaldığı sorusunun cevabı da galiba bu sonuçta gizli.
Eylülde güzelleşen şeyler
TÜM sahil kasabaları... (Buna artık kasaba olmaktan çıkan Bodrum ve Çeşme dahil.)
İstanbul’dan Çanakkale’ye doğru arabayla seyahat... (Trakya üzerinden ama.)
Kafelerin önlerine atılan masalardan birinde gelen geçene bakmak... (Hafif üşüyerek.)
Kır gezmeleri... (Şile ve Çatalca dolaylarında.)
Kapadokya’da bir cevelan... (Öldürülen Japon kadını akla getirmemeye çalışarak.)
Bisikletle Belgrad Ormanları... (Yanı sıra piknik şart ama.)
Nedir anadil?
ANADİL ekmek gibidir, üzerinde tartışma yapılamaz.
Anadil ana sütü gibidir, helalliğine laf edilemez.
Anadil su gibidir, bir lütuf haline getirilemez.
Anadil Allah’ın işareti gibidir, devlet katlarında strateji konusu olamaz.
Anadil hayat gibidir, raconlara sığamaz.
Anadil bir haykırış gibidir, susturulamaz.
Anadil nefes almak gibidir, eğitimi engellenemez.
Üç düzeltme
BİR: “Bahçede Yeşil Çınar” adlı türkü için Şanlıurfa türküsü yazmıştım. Düzeltiyorum: Diyarbakır türküsü.
İKİ: Nâzım Hikmet’in dizelerini, “Bilmem ki nasıl anlatsam/Akif, inanmış adam/Büyük şair” diye yazmıştım. Düzeltiyorum: Şiirde “Büyük şair” bölümü yok.
ÜÇ: Dünkü yazımda “Mahmutpaşa Gişeleri” yazmıştım. Düzeltiyorum: Doğrusu “Mahmutbey Gişeleri” olacaktı.
*
“Gitgide yaşlanıyor ve paslanıyorum” diye bir dördüncü madde eklesem yeridir.
Üstelik sakallar da acayip beyazlaştı.
Hiç bunları düşündün mü?
OYUNCULARI ve yapımcıları Gezi’ye katıldılar diye “Leyla ile Mecnun” adlı şahane dizinin yayınına son veriyorsun... Peki söyle bakalım: Dizinin hayranları, hayatlarında doğan kocaman boşluğu doldurmak için ne yapacaklar?
Senede bir gece olsun milli birlik ve beraberliğin sağlanmasına katkı sunan Eurovision’a Türkiye’yi çeşitli gerekçelerle sokmuyorsun... Peki söyle bakalım: Milletçe büyük ihtiyaç duyduğumuz milli birliğimizi sağlamak için ne türden bir gece düzenlemeyi planlıyorsun?
Ülkeyi demokratikleştirmek ve özgürleştirmek yerine iktidara gelenin her şeye egemen olacağı bir sistem oluşturmayı tercih ediyorsun. Peki söyle bakalım: Yarın öbür gün kazara başka bir parti iktidara gelip her şeye egemen olmaya kalkınca ne yapacaksın?
Bu da Ali Bulaç’ın cemevi fetvası
HAYRETTİN Karaman Hoca fetvayı vermişti:
“Bir dinin iki mabedi olmaz.”
*
Neyse ki Ali Bulaç var.
O da bir fetva verdi.
Ama Hayrettin Hoca’nın fetvasına taban tabana zıt bir fetva.
*
İşte Ali Bulaç’ın görüşü:
“Dinde zorlama yoktur ilkesine göre cemevinde ısrar eden Alevileri kendi mabedimize mecbur edemeyiz. Cemevlerine ibadethane statüsü talep ediyorlarsa biz de ibadethane kabul ederiz. Bunun İslami açıdan herhangi bir mahzuru yoktur”. (Zaman gazetesi– Dünkü sayı)
Polisin yetkileri azmış
İÇİŞLERİ Bakanı Muammer Güler diyor ki:
“Avrupa Birliği ülkeleri içinde polisin önleyici kolluk yetkileri en az olan ülke biziz”.
*
“Polisin yetkisi azken bu kadar ölüm oluyorsa yetkisi fazlayken ne olur” meselesini bir tarafa bırakarak...
Muammer Bey’e “Tamam” diyorum.
Tamam, Muammer Bey...
Lütfen arttırın polisin yetkilerini.
Avrupa Birliği ülkelerinde polisin önleyici kolluk yetkileri ne ise onu getirin bizim ülkemize...
*
Yalnız bir şartla:
Bizdeki demokrasinin standartlarını, ifade özgürlüğünün sınırlarını, seçim barajını, gaz kullanma oranını falan da...
Avrupa Birliği ülkelerindeki oranlara getireceksiniz.
Kabul mü? Anlaştık mı?
Paylaş