Paylaş
Deniliyor ki:
Atatürk’ün hatırasına alenen hakaret eden veya söven kimse bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Atatürk’ü temsil eden heykel, büst ve abideleri veyahut Atatürk’ün kabrini tahrip eden, kıran, bozan ve kirleten kimseye bir yıldan beş yıla kadar ağır hapis cezası verilir.
Bu suçları işlemeye teşvik eden kimse, asıl fail gibi cezalandırılır.
*
Kim çıkardı bu kanunu?
CE-HA-PE zihniyeti mi?
*
Hayır efendim, hayır!
AK Parti’nin devamı
olmakla övündüğü
Demokrat Parti ve merhum Adnan Menderes zihniyeti çıkardı.
*
Hatta o dönem ülkenin en hızlı ve en meşhur CHP’lileri bu kanuna karşı çıktılar.
Mesela Falih Rıfkı Atay, CHP’nin yayın organı Ulus’ta çıkan makalesinde şunları yazdı:
“Bu kanunun çıkmasından dolayı utanıyorum. Bu kanun, Atatürk’ü putlaştırır. Böyle bir kanunu çıkarmak medeni cesareti kaybetmek demektir.”
*
İçinden geldiğim İslami kesim yıllarca “Atatürk’ü Koruma Kanunu”na karşı çıktı.
Haklı gerekçeleri de vardı.
Diyorlardı ki:
Bu kanun ifade özgürlüğüne aykırıdır.
Bir kişinin kanunla korunması kabul edilemez.
Neyin hakaret, neyin eleştiri olduğu ortadan kayboluyor ve eleştiri toptan ortadan kalkmış oluyor.
Atatürk’ü ve dönemini eleştirme hakkımız elimizden alınıyor.
*
Bugün geldiğimiz noktada...
“Atatürk’ü Koruma Kanunu”nun yol açtığı herhangi bir sorundan söz edebilir miyiz?
Hiç sanmıyorum.
Böyle bir sorun kalmadı artık.
Çünkü “Atatürk’ü Koruma Kanunu”, resmen olmasa da fiilen devreden çıkmış durumda.
*
İşte bakın:
Devletin televizyonunda Atatürk ve arkadaşları için neler söylenmiş:
27 yıl tanrılar gibi konuştular. Firavunlar gibi saltanat sürdüler.
Eğlence âlemlerinde yediler, içtiler, kustular.
Köylüyü ‘efendi sensin’ diye soydular.
Ne utandılar ne doydular.
*
Bunları söyleyenlerle ilgili olarak herhangi bir savcı, herhangi bir adım atmamış.
Bırakın savcının adım atmasını!
RTÜK bile bu sözleri “düşünceyi ifade özgürlüğü” kapsamında değerlendirerek herhangi bir ceza vermeye gerek duymamış.
*
Kanunla korunan Atatürk’ün “aziz hatırası”nın durumu bu...
Peki ya hakkında özel bir kanun bulunmayan Tayyip Erdoğan’ın durumu ne?
*
İşte orada durum değişiyor.
Orada “Cumhurbaşkanı’na hakaret” kriteri, vızır vızır işliyor, işletiliyor.
Kimsenin gözünün yaşına bakılmıyor. Çoluk çocuğun bile takıyorlar bileklerine kelepçeyi. “Erdoğan koğuşu” diye koğuşlar oluşuyor cezaevlerinde.
Artık iş o kadar çığırından çıkarılmış durumda ki...
Birine kıl mı oldun?
Hemen savcılığa gidip, “Bu herif, Erdoğan’a hakaret etti” diye ispiyonluyorsun ve kıl olduğun adamın başını acayip belaya sokmuş oluyorsun.
*
Yazılı metinlere falan baktığınızda zannedersiniz ki kanunla korunan Atatürk’tür.
Oysa uygulamaya baktığınızda asıl korunanın Tayyip Erdoğan olduğu ortaya çıkar.
*
Madem fiili durum bu...
Madem yasalarda “Atatürk’ü Koruma ve Kollama Kanunu” varmış gibi değil de, sanki “Recep Tayyip Erdoğan’ı Koruma ve Kollama Kanunu” varmış gibi hareket ediliyor.
Bari şu fiili durum, yasal hale getirilse ve “Erdoğan’ı Koruma Kanunu” çıkarılsa da...
Hiç değilse elimize karşı çıkacağımız, itiraz edeceğimiz, AB standartlarına göre eleştireceğimiz, “Böyle kanun mu olur” falan diye feveran edeceğimiz bir metin geçse...
*
Ne diyor şair İsmet Özel?
“Ez bütün çiçekleri kendine canavar dedir/Haksızlık et, haksız olduğun anlaşılsın.”
Eskiden ihbarların bile bir kalitesi falan olurdu
ALIN size çok eski bir ihbar öyküsü...
Ta 1930’ların başından...
*
Konya’da bir lisede görev yapan ünlü öykü ve roman yazarımız Sabahattin Ali, özel bir toplantıda okuduğu şiirde Atatürk’e hakaret ettiği iddiasıyla meslektaşı Cemal Kutay tarafından ispiyonlanmış.
Bunun üzerine Sabahattin Ali yargılanıp cezaevine girmiş.
Cemal Kutay’ın Sabahattin Ali’ye düşmanlık yapmasının tek sebebi varmış:
Sabahattin Ali, “Kuyucaklı Yusuf” adlı eserinin ilk bölümünü Cemal Kutay’ın sahibi olduğu gazetede yayınlamaktan vazgeçmiş, Kutay da buna kızarak basmış ihbarı.
*
Ve bu da yepyeni bir ihbar öyküsü...
Bugünlerden... 2015’in Ekim ayından...
*
Boşandığı kocası Turgut Y.’nin burnundan fitil fitil getirmek isteyen Seçil Y. adlı kadın, elinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hakaret içeren bir takım kâğıt çıktılarıyla savcılığa gitmiş.
Savcıya demiş ki: “Kocam bunları WhatsApp’tan en az 5 yüz kişiye gönderdi.”
Savcı da bunun üzerine kocaman bir iddianame hazırlamış. Mahkeme de iddianameyi kabul etmiş ve durumu bir tebligatla Erdoğan’a bildirmiş.
Fakat Turgut Y.’nin avukatı, duruma itiraz etmiş ve “Müvekkilimi uydurma bir ‘fotoşop’la suçladılar, müvekkilim Erdoğan’a saygılı biridir” demiş.
*
1930’lardaki ihbarın kalitesine bakın:
Gazete sahibi, romanını gazetede yayınlamaktan vazgeçen romancıya zıt gittiği için basıyor ihbarı.
*
2015’teki ihbarın kalitesizliğine bakın:
Kadın, boşandığı kocasının başına bela açmak için ‘fotoşop’ falan kullanarak basıyor ihbarı.
*
Eskiden ihbarların bile bir kalitesi falan olurmuş.
Nerede o eski ihbarlar azizim.
NİRAN ÜNSAL’A AÇIK MEKTUP
BAK bacım.
İster açılırsın, ister kapanırsın.
Kimseyi ama kimseyi ilgilendirmez.
Kendi bileceğin iştir.
Başın açıkken de başımızın tacısın, başın kapalıyken de...
*
Ve fakat...
Başını kapattığında “Açılmak, şeytana hizmet etmektir, neticede saklı olan her zaman daha kıymetlidir” gibi laflar eder, sonra da sosyetik meyhanede vereceğin konser için göğüs dekolteli kocaman fotoğraflarını etrafa boca edersen...
Millet de seninle maytap geçmeye hak kazanır.
*
Bak bacım.
İster açıl, ister kapan. İster bir gün açıl, öbür gün kapan. İster sabah kapan, akşam açıl. Kimseyi ilgilendirmez. Kendi bileceğin iştir.
Yeter ki...
“Açılmak” ya da “Kapanmak” üzerinden değer hükümleri verme...
“Açılma” ya da “Kapanma” üzerinden dikkat çekmeye, gündem olmaya, prim yapmaya, devlet kapısının gözüne girmeye çalışma...
*
Yapma böyle bacım, etme böyle.
Hiçbir şey adına değil sadece ve sadece “Kafaya Sıkar Giderim” adlı o güzelim Ahmet Kaya şarkısına verdiğin muhteşem ruh hatırına yapma.
PROF. ERSİN KALAYCIOĞLU, ÇARŞAMBA SOHBETLERİ’NDE
ÜNLÜ siyaset bilimi hocası Ersin Kalaycıoğlu, 1 Kasım seçimlerine dair son değerlendirmelerini Çarşamba Sohbetleri için yaptı.
Yarın Hürriyet’te... Kaçmasın.
GENEL NOT: “Kabataş olayı ve Elif Çakır” perşembe bu köşede.
Paylaş