Bana hodri çekmiş Levent Kırca

Bana “hodri meydan” çekmiş Levent Kırca.

Haberin Devamı

Birlikte çıkacakmışız ekrana...

Kapışacakmışız.

* * *

Neyin kapışması olacak ki bu?

-“Ben sana taktım./Sen bana taktın” türü bir kapışma mı olacak?

-İçinde “karı” ve “düzmek” geçen bir kapışmanın ben neresinde olacağım?

-“Azılı yalaka” ile “azılı muhalif” dışında herhangi bir renge en küçük alan bile bırakmayan sığ bir soytarılıkla mı kapışacağım?

Siyasal tarihi “jet-ski” ya da “İskiciğim” laflarından türetilen seviyesizliklerle dolu biri ile neyin kapışmasını yapacağım ki ben?

-Olaylara kendisi gibi bakmayanı, velev ki hükümet yandaşı olmasın, anında “yalaka” diye tanımlayan biriyle ne kapışması olacak bu?

-Olup bitenleri “Bütün komutanlar içeride./Türk Silahlı Kuvvetleri lağvedildi” diye özetleyen biriyle nasıl bir kapışma yapılabilir ki?

-Sıkıştığı ilk anda belin altına inen sinsilikle mi kapışacağım?

-Rezil olmayı bilmeyen, hiçbir biçimde rezil olmayan biriyle yapılan kapışmanın galibi baştan bellidir, böyle biriyle ne diye kapışayım ki?

* * *

Haberin Devamı

Bir de yazı yazmış Levent Kırca...

“Dalaksız”
falan diyor benim için.

Yandaş medyada hakkımda çıkmış bir iddiayı almış eline allayıp pulluyor.

Bunu yaparken tıpkı yandaş medyanın diliyle konuşmayı da ihmal etmiyor, “Dalakla ilgili elimde belgeler var, açıklarım ha!” diye tehditler savuruyor.

Bakar mısınız pek demokrat, pek ilerici, pek muhalif aydına?

Kendisine yönelik en küçük bir eleştiri karşısında nasıl da öfkelenip “Nihansın Dideden”i falan unutuveriyor?

Nasıl da iftiranın üzerine atlıyor?

Nasıl da anında “Akit ağzı”na dönüveriyor?

Muhaliflikten kof muhalifliğe nasıl da anında geçiveriyor?

* * *

Zaten “kof muhaliflik” ile “körü körüne yandaşlık” amcaoğludur.

İkisi de seviyesizdir.

İkisi de gri alana geçit vermez.

İkisi de ölümüne savunur ya da ölümüne karşı çıkar.

İkisi de başı sıkıştığı anda müfterileşir, iftiralara sarılır.

İkisi de bir gruba oynar.

İkisi de “Ben hakkaniyetli olacağım” diyene “Tarafını seç, tarafını seç” diye tempo tutar.

İkisi de “Bazen öyle/bazen böyle” diyene “Olmaz, ya hep öyle diyeceksin, ya hep böyle” diye çıkışır.

İkisi de şirretleşme temayülündedir.

* * *

Haberin Devamı

Yiğitlik bazen meydana çıkmaktır, bazen de meydandan kaçmaktır.

Yiğit o kişidir ki...

Her şey olup da bir türlü rezil olmayan müptezel biriyle meydana çıkmaktansa, meydandan arkasına bile bakmadan kaçar.

Bir türlü sevemedim

KASAPLARDAN türeyen restoranları...

CHP’nin ulusalcı kanadını...

Kadınlar Matinesi”nin yeniden canlandırılma girişimlerini...

Nâzım Hikmet diyene Necip Fazıl, Necip Fazıl diyene Nâzım Hikmet denilmesini...

Yemek fotoğraflarını...

Çin’den gelen her türlü armağanı...

Aşk hakkında edilmiş ağlak sözleri...

Tasavvufa sığındım” diye verilen her türden röportajı...

Sosyal medyadaki Mevlana alıntılarını...

Sadece gazeteci

İSLAMCI gazeteci var...

Hükümete yanaşmış gazeteci var...

Cemaatçi gazeteci var...

Liberal gazeteci var...

Kürt sorununu çözmeye çalışan gazeteci var...

“Esad karşıtı” ya da “Esad dostu” gazeteci var...

Ulusalcı gazeteci var...

Hükümeti yıkmayı kendine misyon etmiş gazeteci var.

Hükümeti yıkmamayı kendine misyon etmiş gazeteci var.

* * *

Haberin Devamı

Mehmet Ali Birand var ya...

Sıfatsız bir gazeteciydi.

Sadece gazeteci...

Birand’ın ölümüyle kim neyi kaybetti bilmiyorum ama “sadece gazetecilik” çok büyük kaybetti.

* * *

Necip Fazıl ustası Tevfik Fikret acemisi

BAŞBAKAN
Erdoğan, Necip Fazıl’ı iyi biliyor.

Mehmet Akif’te de fena değil.

Fakat sıra bu iki şairin dışındaki herhangi bir şaire gelince...

Erdoğan inceden bocalıyor.

Mesela Tevfik Fikret...

* * *

Erdoğan, geçtiğimiz günlerde “ekmek israfı” konusuna değinirken sözü “patlayıncaya kadar yiyenler” meselesine getirdi ve Tevfik Fikret’ten söz etti.

Cümleleri aynen şöyle:

Hani Tevfik Fikret’in var ya, ‘yiyin efendiler yiyin’ diyor. ‘Aksırıncaya, tıksırıncaya, patlayıncaya kadar yiyin’ diyor ya... İşte maalesef böyle bir güruh var. Bu hırstır, tamahtır, açgözlülüktür. Yaşanan ekonomik krizlerin, çöküşlerin, savaş ve çatışmaların altında da bu adaletsizlik vardır.”

* * *

Haberin Devamı

Erdoğan’ın sözünü ettiği Tevfik Fikret şiirinin adı “Han-ı Yağma”dır.

“Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin
Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin.”

1912 yılında yazılan ve 12 kıtadan oluşan bu şiirde Tevfik Fikret, ihtikârın, vurgunculuğun, hırsızlığın, suistimalin yaygınlaşmasından yakınır.

Şiirin yazıldığı sırada ortam şöyledir:

Millet inim inim inlemekte, buna mukabil vurgunlarla zengin olanlar çoğaldıkça çoğalmaktadır. Devletin malı yağmalanmaktadır. Soygunculuk ve yağmacılık almış başını gitmektedir.

İşte böyle bir ortamda Tevfik Fikret, “Han-ı Yağma” adını verdiği şiiri kaleme alır.

Han-ı Yağma”... Yani “Yağma Sofrası”...

Fikret’in “Yiyin efendiler yiyin” dediği kişiler, müsriflik yapıp ihtiyaçlarından fazlasını tüketenler değil, vurgundan, ihtikârdan, devlet malının yağmalanmasından elde ettiklerini yiyenlerdir.

Hedefindekiler müsrifler değil devletin malını deniz bilenlerdir.

Haberin Devamı

‘Tiyatro öldü’ diyorum ama

Tiyatro öldü” diyen, başka da bir şey demeyen biriyim.

Fakat son günlerde...

Üst üste oyunlara davet alıyorum.

Yer bulunmayan oyunları işitiyorum.

Hiç olmayacak kişilerin hızlı birer tiyatro izleyicisine dönüştüklerini görüyorum.

Gazetelerde tiyatro eleştirilerine rastlıyorum.

Ünlü dizi oyuncularının tiyatroda da var olduklarını görüyorum.

Mutlaka git, acayip beğeneceksin” diye tiyatro tavsiyelerine maruz kalıyorum.

* * *

Ne oluyor?

Bir diriliş mi söz konusu?

İki şey

BİR: Mühim bir kusurumuz var bizim: Ödül gecesi düzenleyemediğimiz gibi, film çekmesini beceremediğimiz gibi, düğün töreni yapamadığımız gibi... Cenaze töreni de düzenleyemiyoruz...

* * *

İKİ: Ölen arkadaşlarımızın telefon numaraları cep telefonlarımızda kayıtlı... Silemiyoruz. Silersek hepten yiteceklermiş gibi bir duygu... Cep telefonlarından önce olmayan bir şey bu...


 

Yazarın Tüm Yazıları