Türkler her zaman sinema sanatına zarar vermiyormuş.
Demek ki neymiş?
İyi bir film çekmek için ‘Attır bir Mehmet Ali, kurtar filmi abi’ şeklinde özetleyebileceğimiz, pespaye pazarlama yöntemine yaslanmak gerekmiyormuş.
Demek ki neymiş?
Hafızalarımızda tatlı bir hatıra olarak yer etmiş ‘Hababam Sınıfı’ gibi güzelim filmleri, ‘üç buçuk atmak’ tarzı rezil göndermelere kurban etmeye gerek yokmuş.
Demek ki neymiş?
Seda Sayan, Petek Dinçöz gibi magazin dünyasının ünlülerine yaslanacak kadar gerilemeye ihtiyaç duymadan da iyi bir film kotarılabilirmiş.
Çağan Irmak’ın ‘Babam ve Oğlum’ adlı filmi, işte bunları öğretti bize...
Hem de kafamıza vurmadan, bağırıp çağırmadan, kendi halinde ve ödünsüz bir soyluluk içinde...
* * *
Söylenmesi gerekenleri en başta söylemiş olmanın rahatlığıyla film için tuttuğum notları şimdi yazabilirim:
Ağlatan ama ağlak olmayan bir film bu... Güldüren ama bunu ‘aptallara şakalar’a dönüştürmeyen bir film... Ne duygu sömürüsü yapıyor, ne de yapaylığa kayıyor. Ama yine de gözyaşları sel oluyor, kahkahalar ortalığı çınlatıyor.
Sakın, ‘Ay şekerim, film çok güzeldi, bir ağladık bir ağladık’ tarzı çıkışlar sizi işkillendirmesin. Ayrıca ‘12 Eylül’le hesaplaşma işte böyle yapılır’ şeklindeki yaklaşımlara da kulak asmayın... Filmdeki 12 Eylül hesaplaşması ‘Uçurtmayı Vurmasınlar’dan bile daha az... Filmin ağlatan tarafı için ise lütfen ‘Ölü Ozanlar Derneği’nin ağlatma alanlarını anımsayın.
Hikaye inandırıcı. Senaryo eksiksiz. Karakterler oturmuş. Kareler müthiş güzel. Bezgin ve sıkıcı kasaba hayatı güzel verilmiş. Oyuncular Ege şivesi sorununu bir güzel halletmişler. ‘Daha ne olsun’ demekten başka elden ne gelir?
‘Karizma çizilecek’ diye endişe etmeye gerek yok, şunu bilin ki nice koç yiğitler bu filmde gözyaşı dökmüştür.
Filmde ‘baba ve babasına hayran küçük oğlan’ filmlerini, özellikle de ‘Şampiyon’ adlı filmi anımsayacaksınız. Ama sadece şöyle bir anımsama... O kadar. Ötesi yok...
Gelelim oyunculara: Çetin Tekindor döktürüyor. Hümeyra acayip inandırıcı. Fikret Kuşkan müthiş. Kuşkan’ın abisini oynayan Yetkin Dikiciler mükemmel. Hele ‘küçük Deniz’ rolündeki Ege Tanman... Hadi onun için Hıncal Uluç gibi tepki verelim: Breh! Breh! Breh! Neyse... Uzatmayalım ve özetleyelim: Bütün oyuncular sağlam, hiçbiri aksamıyor.
Dikkat: Bu film size en yakınınızın ölümünü düşündürtecektir. Kendini buna hazır hissetmeyenlere metanet tavsiye ederim.
70’lerin sonunu hatırlayın: O dönemde oğulları solcu olan babaları ‘Bizim oğlan anarşist oldu’ tedirginliği sarmaz mıydı? Ya da solcu olup bilinç kazanan gençler, babalarının çiftliklerine bakıp ‘Bizim peder de amma feodal’ demezler miydi? Filmde işte bu türden bize özgü solculuk sorunlarına da gönderme var.
Bu filmi izledikten sonra sakın Çağan Irmak’ın önceki filmine de göz atayım diyerek ‘Mustafa Hakkında Her Şey’ adlı filme sardırmayın. Zira hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz...
Hilmi Paşa’nın görev süresini uzatmak mı
Korkut Özal için ‘bugünkü iktidarın akıl hocası’ demek neredeyse bir galatı meşhur haline geldi.
Bunun iki nedeni var:
BİR: Korkut Bey’in ‘öğreten adam’ üslubu... Yani konuşmalarına ‘Tayyip Bey’e dedim ki...’ diye başlaması...
İKİ: Medyanın Korkut Bey’i böyle takdim etmesi...
Oysa dediğim gibi, bu bir galatı meşhurdur.
Korkut Özal iktidarın akıl hocası filan değildir.
Sadece şunu söyleyeyim: Çok uzun zamandan beri Tayyip Erdoğan ile Korkut Özal arasında hiçbir görüşme gerçekleşmemiştir.
Böyle akıl hocalığı mı olur?
Durumu açıklığa kavuşturduktan sonra Korkut Özal’ın ‘İktidar Hilmi Özkök Paşa’nın görev süresini bir yıl uzatmalıdır’ önerisinin ne denli gerçeklikten uzak olduğunu belirtebiliriz.
Çünkü bu öneri, hem iktidarın Özkök karşısındaki durumunu, hem de Özkök’ün iktidar karşısındaki pozisyonunu zor duruma sokacak kadar stratejiden uzak bir öneridir.