Paylaş
Gizli kamera görüntüleri internette tıklanıyor da tıklanıyor.
Üstelik...
İranlı Bakan, kızların matematik ve fen derslerine karşı çıkacak denli tutucu imiş.
* * *
Bu tür olaylar karşısında kapıldığı heyecanı asla dizginleyemeyen Ertuğrul Özkök, kendisinden beklenen bir heyecanla olaya dalmış. Dünkü yazısında bu olayı analiz ediyor.
Çıkardığı sonuçlar şunlar:
- Bir ülkede kızların matematik ve fen derslerine girmelerine karşı olan bir yüksek öğretim bakanı, kadınların asansörde öpüşmesi fikrine sıcak bakacak kadar liberal olabilir.
- Bir ülke şeriatla da yönetilse şehvet şehvettir ve nerede tutacağı belli olmaz.
- Yaşasın özgürlük.
- Helal olsun size! Totaliter bir rejim işte böyle içeriden çökertilir.
* * *
“Asansörde öpüşme” olayına benim yaklaşımım Ertuğrul Özkök’ten çok farklı...
Ben şunları düşünüyorum:
- Asansörde kadın müdürle öpüşen o bakan, İran’daki totaliter rejimin temel direklerinden biri... Yüksek Öğretim Bakanı... Rejimi ayakta tutan bir unsur yani...
- O unsurun, kimsenin görmediği bir yerde hem rejimin, hem de kendisinin görünürdeki ahlak anlayışını çiğnemesi, aslında rejimin nasıl bir ikiyüzlülük ürettiğinin göstergesi...
- Herkesin gördüğü yerde aşırı dindar takılan, kimsenin görmediği yerde ise lapacılık yapan adama “liberal” denmez, “riyakâr” denir.
- Totaliter rejimlerde âdet böyledir: Resmi alanda başka, özel alanda başka davranacaksın. Slogan şudur: “Totaliter rejimler ovası/riyakârlar yuvası.”
- Gizli kamera görüntüleriyle ortaya çıkarılmış bir riyakârlık, herhangi bir totaliter rejimi çökertemez. Bırakın çökertmeyi, o rejime fiske dahi vuramaz.
- Bu olaydan çıksa çıksa şöyle bir sonuç çıkar: Totaliter rejimin ikiyüzlüleri, bundan böyle biraz daha dikkatli davranmaya çalışırlar. Mesela kameraların bulunduğu asansör benzeri alanlarda kendilerine inceden mukayyet olurlar.
- Kısacası bu olay, asansörlerin minik bir “günah adası” olmasına darbe vurur, o kadar.
Tek yol mizah
- ÜÇ çocuk yapılması gerektiğini söylüyor.
- Rakamı revize ediyor, beş çocuğa çıkarıyor.
- Kadınların doğum yapma biçimini belirliyor.
- Bebekler için emzirilme süresi tayin ediyor.
- Ekmek tüketirken dikkat edilmesi gereken hususları sıralıyor.
- Başbakan, her şeyimize karışıyor.
* * *
Bununla başa çıkmanın tek bir yolu var galiba:
Mizah.
Mesela hep birlikte, “Başbakan başka nelerimize karışabilir” falan diye listeler yapalım.
Belki mizah yoluyla kendisini geriletmek mümkün olabilir.
Ne dersiniz?
İmralı’ya gönderilecek BDP’li kalmayabilir
DEVLETİMİZ, yani Başbakanımız, Ahmet Türk’ün Diyarbakır’daki cenaze töreninde yaptığı konuşmaya kızmış.
Ahmet Türk’ün İmralı’ya gitmesine bu yüzden izin verilmemiş.
Ahmet Türk yerine “başka bir isim” üzerinde duruluyormuş.
* * *
Dikkat! Bu çıkmaz sokaktır.
Eğer yaptıkları açıklamalara göre BDP’lilere İmralı izni verilecekse...
Yani “uslu” ve “cici” BDP’li bulma çabasına girişilecekse...
İmralı’ya gönderilecek BDP’li bulunamaz. Sonuçta İmralı’ya gitme işi BDP’liler yerine Mehmet Metiner, Orhan Miroğlu ya da Bejan Matur gibi isimlere kalabilir.
Ki bu da yaraya merhem olmaz.
Yaşlanmanın beş belirtisi
BİR: Daha çok konuşma, daha az aksiyon...
İKİ: Daha az öfke, daha çok bağışlama...
ÜÇ: Daha az hayal, daha çok hatıra...
DÖRT: Daha az uyku, daha çok can sıkıntısı...
BEŞ: Daha az düğün, daha çok cenaze...
Sadece bizde olur
- “Ulan burası amma güzel otel olur” denilen yerdeki tarihi binada günün birinde mutlaka yangın çıkar.
- Her tarihi binada çıkan yangının resmi nedeni mutlaka elektrik kontağı olur.
- Tarihi bina cayır cayır yandıktan sonra jöle sürülmüş bir kafadan, “Cana geleceğine mala gelsin” cümlesi çıkar.
- Tarihi üniversite binasının yanması nedeniyle üzüntü duyan öğretim üyesi, jöle sürülmüş bir kafa tarafından, “Moraliniz düzelsin, size sevinçli bir haberim var, Başbakan benim programa konuk oluyor, sizi de o programa davet edeceğim” diye teselli edilir.
- Başbakan’ın katılacağı programa konuk olacağını öğrenen öğretim üyesi, bütün üzüntüsünü üzerinden atıp, “Çok teşekkür ederim, çok teşekkür ederim” diye cevap verir.
- Fanatik futbol taraftarları, tarihi binanın adının içinde rakip takımın adı geçiyor diye, “İyi oldu, iyi oldu” derler.
- “Bu okul çok mason yetiştirdi, yanması iyi oldu” diyerek tarihi binanın yanmasına alkış tutanlar çıkar.
Sözcü’ye sözlük
BAŞBAKAN Erdoğan geçtiğimiz gün partisinin grup toplantısında şöyle dedi:
“Irkçılık duygusu asabiyettir, asabiyet şeytandandır.”
* * *
Başbakan’ın büyük bir çelişkisini yakaladığını düşünen Sözcü gazetesi, olaya bodoslama dalmış.
Şöyle diyor gazete manşetten:
“Öfke, hitabet sanatıdır diyordu ama U dönüşü yaptı.”
Altında da devam ediyor:
“Başbakan, kendi asabi çıkışlarını unuttu.”
* * *
“Asabiyet” sözcüğü üç anlamlıdır:
BİR: Asabilik, sinirlilik...
İKİ: Soy, sop, kavim, millet gayreti gütme...
ÜÇ: Akrabalık.
*
Keşke Sözcü’nün manşetini hazırlayanlar, manşeti atmadan önce sözlüklere bir göz atma fırsatı bulabilseydiler.
Alpay’lı bir gece
YILLARIN Alpay’ı...
Hiç canlı dinlememiştim kendisini...
Frankie ile Kayra’nın organize ettiği bir gecede bu şansa eriştim.
Notlarım şunlardır:
* * *
- Yaşsız bir sanatçıyı dinler gibi dinledim ve asla, “Adama bak, yaşına rağmen iyi söylüyor” demedim.
- Alpay’ı “Eylül’de Gel” şarkısına indirgemek büyük haksızlık... Külliyatı müthiş.
- Ben Alpay’ı hep ciddi, hep mesafeli, hep sıkıntılı sanırdım, meğer süper esprili biriymiş.
- “Fabrika Kızı” diye bir şarkı var... Çok güzel söylüyor bu şarkıyı Alpay...
- “Yaşsız” dedim ama yaşlandı tabii ki Alpay... Ama şunu söyleyebilirim: “Güzel yaşlanmak” diye bir tabir vardır ya... Alpay’a pek yakışıyor bu...
- İçgüdüsel olarak kavradığım bir şeydir: Şarkıları doğru söylemek... Müzikten çakmasam da Alpay’ın şarkıları doğru söylediğini içgüdüsel olarak anlayabiliyorum.
- Alpay’lı gecenin ardından Alpay şarkıları dinliyorum... Size de tavsiye ederim...
Paylaş