Artık hiç şaşırmıyorum

-GEZİ patlamasının ikinci günüydü...

Haberin Devamı

“Başbakan Erdoğan şimdi çıkacak, bu işi kendi lehine çevirecek adımı atacak” dedim. Yanıldım ve şaşırdım.
-Başbakan Erdoğan’ın Kuzey Afrika gezisi dönüşü... “Şimdi çıkıp süper bir balkon konuşması yapacak, gerilimi bitirecek. Kesin bilgi, yayalım” dedim. Yanıldım ve şaşırdım.
-Gezi’nin birinci haftası... İktidarın etrafında kümelenmiş entelektüel birikim sahiplerinden, danışmanlardan, sosyologlardan, profesörlerden, doçentlerden, Amerikalarda, Avrupalarda okumuş genç ve parlak beyinlerden “incelikli analizler” bekledim. Yanıldım ve şaşırdım.
-“Faiz lobisi, dış mihrak” falan sözlerinin ortaya atıldığı ilk gün... “Şimdi neyin ne olduğunu gayet iyi bilen Ali Babacan çıkacaktır ve ‘Arkadaşlar, o kadar da saçmalamasak’ diyecektir” dedim. Yanıldım ve şaşırdım.
-Sırf Gezi’de aykırı gittiler diye Cengiz Çandar’a, Şahin Alpay’a, Hasan Cemal’e, Cengiz Aktar’a ve benzerlerine “darbeci” denildiği an... “Şimdi bir aklıselim hükümet yanlısı çıkar ve ‘Arkadaşlar ne yapıyorsunuz’ der” dedim. Yanıldım ve şaşırdım.
-“Camide içki, camide grup seks” türü palavralar ilk ortaya atıldığı zaman... Şimdi hükümetten birileri, bu tür iddiaların sürekli gündemde tutulmasına itiraz eder ve “Halkımızı kışkırtmayalım, Allah muhafaza toplumsal barışımız darmadağın olur” der diye bekledim. Yanıldım ve şaşırdım.
-Gezi’nin 10. günü falan... “İktidar artık çok farklı bir medya politikası izleyecektir” dedim. Yanıldım ve şaşırdım.
-TOMA yoğunlaşmasının başladığı an... “İlk günler şaşkındılar, böyle bir olayı beklemiyorlardı, o yüzden TOMA’ya abandılar... Ama artık Gezi’yi TOMA’yla çözmeye daha fazla devam etmeyeceklerdir” dedim. Yanıldım ve şaşırdım.
-Cadı avları, hedef göstermeler, şafak operasyonları, ev baskınları, kelepçeler, gözaltılar, tutuklamalar başladığı an... “28 Şubat’ı yaşamış insanların iktidarında bunlara tevessül edilmez” dedim. Yanıldım ve şaşırdım.
-Ölüm haberleri geldiği an... Her bir iktidar yetkilisinden ayrı ayrı “Ölenler için Allah’tan rahmet diliyoruz” cümlenin gelebileceğini düşündüm... Yanıldım ve şaşırdım.
-Palalar, sopalar falan ortaya çıktığı an... Hele palalı serbest kaldığında... “Tamam” dedim, “Şimdi bütün bir kabine ‘Olmaz böyle şey’ diye yeri göğü inletecek”. Yanıldım ve şaşırdım.
Ve şaşıra şaşıra şaşırmamasını öğrendim.

*

Haberin Devamı

Önceki gün...
Ankara’dan bir haber geldi... Dediler ki “Yiğit Bulut Başbakan’a başdanışman olmuş”.
Hiç şaşırmadım... Zerre kadar. “Hadi ya?” demedim, “Yok artık” demedim.
Sadece gülümseyerek şöyle şeyler söyledim:
“Cuk oturmuş, pek yakışmış, âlâ olmuş, acayip münasip kaçmış”.

*

Haberin Devamı

Değişmez bir yasadır:
Bir iktidar rasyonaliteyle bağlarını zayıflatırsa...
Yiğit Bulut gibilerle bağlarını kuvvetlendirir.


Yeryüzü İftarı’ndan notlar/images/100/0x0/55ea2713f018fbb8f86e7160

-GALATASARAY Lisesi’nin önünden Taksim girişine kadar uzanan devasa bir yer sofrası... TOMA’lar bıraksa Taksim Meydanı’na uzayacak, oradan da Gezi’ye varacak... O derece yani...
-Uzun, upuzun ve kesintisiz yer sofrasının etrafında geziniyorum... Bazı sofralar daha zengin görünüyor: Evlerden getirilen sofra örtüleri özenle serilmiş, ev yapımı kısırlar, kuru köfteler, sarmalar falan... Bazı sofralar ise alabildiğine kısıtlı: Gazete kâğıtları üzerinde su şişeleri, ayranlar, pideler, lahmacunlar...
-Bağdaş kuranlara şöyle bir baktım: Genel olarak alışkın görünüyorlardı... Geleneksel yatkınlık mı, yogadan mı? Bilemedim.
-Çok güzel, çok parlak, çok anlamlı, çok dayanışmacı, çok heyecanlı, çok mutlu, çok neşeli bir iftar sofrası... Çevre esnafı da sempatiyle bakıyor bu büyük iftar sofrasına... Lokanta sahipleri, yer sofrasına takviyeler yapıyor... Bazı vatandaşlar aldıkları hurmaları, iftariyelikleri şevkle dağıtıyorlar...
-Büyük iftar sofrasını Arap turistler şaşkın bir gülümsemeyle, Batılı turistler ise anlam verememiş bir şaşkınlıkla izliyorlar.
-Sofradakilerden biri geldi yanıma, “Ben Aleviyim” dedi ve ekledi: “Hayatımda ilk kez bir iftar sofrasına oturdum. Çok mutluyum. Yine geleceğim”.
-Herkese açık bir sofraydı bu... Gelene geçene “Gel... Gel... Gel...” diye sloganların atıldığı bir sofra...
-Ateistlerin de yer aldığı bir iftar sofrasıydı bu... “Madem ateistsin, ne işin var iftar sofrasında birader?” diye sorulduğunda verdikleri cevap hep aynıydı: “Beraber direndiğimiz dindar arkadaşlarımızla iftar sofrasında da buluşmak istedik...”
-Genç bir kadın... Gelmiş oturmuş sofraya... “Hayatımda ilk kez oruç tuttum” diyor ve ekliyor: “Oruç tutmadan bu sofraya oturmak istemedim”.
-Usta iftarcılar, acemi iftarcılara yol yordam öğretiyorlardı: İftar, sahur, akşam ezanı, top patlaması, teravih namazı üzerine yorumlar falan...
-Taksim Meydanı’na giriş TOMA’lar ve çevik kuvvet polisleriyle kapatılmıştı... Bazıları buna tepki gösterdiler... Ancak tepkiye rağmen polisleri sofralarına davet edenler de oldu... Bazıları da oruç açsınlar diye polise su ikram ettiler.
-Beyoğlu Belediyesi’nin Taksim Meydanı’nı “düğün salonu” gibi masalarla doldurarak düzenlediği iftarın görüntüsü gerçekten yadırgatıcıydı... Ama “yeryüzü iftarı”nı düzenleyenlerin, medyaya yaptıkları açıklamalarda “iki iftar arasındaki fark”a işaret edip belediyenin düzenlediği iftara laf ederek o iftara katılmayı tercih eden garibanları rencide etmeleri hiç hoş olmadı.
-“Bizim iftar iyi/Onların iftarı iyi değil”... Bu yaklaşım İstiklal Caddesi’ndeki iftar sofrasından yükselen ruha aykırıydı. Çünkü o upuzun sofradan böyle kibirli bir hava yükselmiyordu... Aksine tevazu ve dayanışma vardı sofrada... Hem “Gezi” demek, biraz da “biz” ve “onlar” anlayışına itiraz etmek değil miydi? “Gezi” demek, “Herkes kendi iftar sofrasına çekilsin” anlayışına karşı çıkmak değil miydi?
-Her şeye rağmen çok başarılı oldu bu iftar... Nereden anlıyoruz? Şuradan: Yeminli iktidar destekçisi yazarların, “Bakalım oruçlu muydular, bu dini siyasete alet etmek değil mi, güzel ama acaba samimiler mi?” dışında söyleyecek söz bulamamalarından...
-Ey yeminli iktidar destekçisi olmayan muhafazakâr arkadaşlar! Size anlatılanlarla yetinmeyin... Gidin o sofraya... Kalbinizi kapatarak değil kalbinizi açarak gidin... Her şeyi yakından görün... Garanti veriyorum: Moraliniz bozulmayacak, düzelecek...
-Ta Refah Partisi döneminden tanıdığım eski Milli Görüş’çü bir arkadaşa rastladım sofralar arasında gezerken... Gözleri parlayarak sordu: “Böyle bir şeyi hayal edebilir miydin Ahmet Hakan?”... Şöyle dedim: “Edemezdim, edemezdim, edemezdim”.

Haberin Devamı


10. Yıl Marşı’nda ayağa kalkılmaz

KIRKPINAR’da protokolde oturan AK Partililer, 10. Yıl Marşı çalınırken ayağa kalkmamışlar. “Eski Türkiye”de kalmış CHP’li Fait Öztrak da bunu “Nasıl kalkmazsınız” falan diye eleştirmiş.

*

AK Partili yetkililer bu konuda sonuna kadar haklıdır. 10. Yıl Marşı’nda ayağa kalkılmaz. Nokta.


Ali İsmail için

ESKİŞEHİR’de gezi protestosuna katılmış 19 yaşındaki Ali İsmail Korkmaz...
Polisin attığı biber gazından kaçarken sokak arasında bir grup şehir eşkıyasının saldırısına uğramış.
Sopalarla dövmüşler Ali’yi.
Bir aydır komadaymış.
Ve dün hayata gözlerini yummuş.

*

Ali İsmail’in ölümüne üzülmekle kalmadım:
Bir aydır ölüm kalım mücadelesi veren bu kardeşimizin öyküsünü hiç işitmemiş olmaktan, Ali İsmail’e uzak düşmekten, bir ay boyunca “Ali İsmail’i kimler komalık yaptı” diyememiş olmaktan da hicap duydum.
Allah rahmet etsin ve katilleri tez vakit bulunsun.

Yazarın Tüm Yazıları