Mesela İstanbul’dasınız ve ‘Şimdi Antalya’da olmak vardı anasını satayım’ şarkısını söylüyorsunuz...
Peki Antalya’ya gitmek sorunu çözecek mi?
Ya da şöyle soralım:
Antalya’da hangi şarkı söylenir?
Yazarınız kendini feda etti ve Antalya’nın bu açıdan durumunu sizler için araştırdı...
İşte sonuçlar:
* * *
Atalarımız yaz günlerinin boğucu sıcağında yaylalara çıkar, soğuk kış günlerini ise deniz kenarında geçirirmiş... Antalya’da atalarımızın bu alışkanlığını düşünüp onlarla gurur duymak için bir hayli imkán bulacağınızı şimdiden söylemeliyim.
Antalya’da sakin ve huzurlu günler geçirip geçirmeyeceğinizi bilmiyorum ama ‘Türk turizminin sorunları’ konusunda mutlaka söyleyecek üç-beş cümle biriktireceksiniz. Çünkü Antalya’da komisinden otel genel müdürüne herkesin gündeminde ‘Türk turizminin sorunları’ var. Mesela ‘turizm’ konusunda zırcahil olan yazarınız, Antalya dönüşü ‘Türk turizminin en önemli sorunu her şey dahil sistemidir’ şeklinde bir cümleyi rahatlıkla kurabiliyor...
Rus turistlerin Antalya’yı mesken tuttuğunu, sadece ‘Ruslar’ın sıcak denizlere inme hayali nihayet gerçek oldu!’ tarzında ‘sevimli’ haber başlıklarından ya da Turizm Bakanı Atilla Koç’un meşhur gafından bilenleri uyarıyorum: Rus turist olgusu, ancak yaşayarak öğrenilir. Ve yaşayanlar, isterse dünyanın en ‘siyaseten doğrucu’ adamları olsunlar, sonuçta Bakan Koç’a hak vereceklerdir. Şöyle bir tablo getirin gözünüzün önüne: Açık büfedeki yiyecekleri video kayıt cihazlarına kaydedenler ya da lobideki rahat koltuklara boylu boyunca uzanıp bol horultulu uyku çekenler... Bırr! Aman Allah korusun.
Antalya’da yeni yapılan ve yapılmakta olan kocaman ve tuhaf birçok otel binası sizi bekliyor... Hemen söyleyeyim: Benim favorim ‘Titanic’ şeklinde yapılan otel oldu. İnsanoğlu yüzyıllardır ‘acı hatıralar’dan kaçarken, bu oteli tasarlayanlar ‘acı hatıra’nın üstüne bodoslama gitmişler. Düşünün: Titanic’te eğlencenin dibini bulmuşsunuz, coşmuşsunuz, işte tam o sırada faciada ölen insan sayısı aklınıza geliveriyor... Deruni bir sesin size ‘Ölüm de var’ demesi gibi bir şey. Ya da gece ‘kamara’ şeklinde tasarlanmış odanızda rahat bir uyku çekerken kulağınıza Titanic batarken ölen insanların çığlıklarının gelmesi gibi bir şey. Yani kısaca ‘hay bin kunduz’ durumu...
Titanic Otel’in müşterileri için hazırladığım berbat bir şaka var: Lobinin tam ortasında bir koltuğun üzerine çıkarak şöyle bağıracaksınız: ‘Ey Titanic otelinin müşterileri... Size bir iyi, bir de kötü haberim var... Önce iyi haber: 12 Oscar kazanacaksınız. Ve şimdi de kötü haber...’
Titanic Oteli’nin yönetimi, yaptığım bu olumsuz saptamalar nedeniyle alınmasınlar. Durumu düzeltmek için Hıncal Uluç adında bir şansları var. Kendisini davet edip ‘kaptan köşkü’nde bir güzel ağırlarlarsa, ‘Breh... Breh... Burası ne güzel bir otel böyle? Bu otele mutlaka gidin. Kendinizi Leonardo Di Caprio gibi hissedeceksiniz’ diye döktürmesi garantidir.
Bu arada hatırlatalım: ‘Her şey dahil’ sisteminin anlamı şudur: Antalya’ya geliyorsunuz, otele giriş yapıyorsunuz, bir hafta otelden dışarı çıkmıyorsunuz, sonra Antalya’yı terk ediyorsunuz...
Kısacası, İstanbul’da ‘Şimdi Antalya’da olmak vardı’ diye iç geçirenler, lütfen bu emelinizi bir kez daha gözden geçirin. Çünkü biz Antalya’da üç gün boyunca ‘Şimdi İstanbul’da olmak vardı’ şarkısını söyleyip durduk.