‘Akil insan’ değil, yandaş arıyorlarmış

BAŞBAKAN Yardımcısı Bekir Bozdağ açıkladı:

“Akil insanlar, süreci yönetmeyecek... Türkiye’nin yedi bölgesinde konferans, panel, seminer yapacaklar”.

Haberin Devamı

*

“Akil insan” falan denilince...
Biz de sanmıştık ki...
-  Türk’ün de, Kürt’ün de saygı duyduğu...
-  Otorite karşısında eğilip bükülmeyen...
-  Barışı isteyen ama hükümetin emrinde olmayan...
-  “Toplumun vicdanı” konumunda olan...
-  Gerektiğinde hükümete de “Yanlış yapıyorsun” diyebilecek cesarete sahip... Türde şahıslar arıyorlar.

*

Meğer “akil insan”dan kasıtları...
-  Hükümetin “süreç” içinde yapıp ettiklerini halka anlatacak...
-  Sorgulama falan yapmaya cüret etmeyecek...
-  Homurdanmaların son bulmasını sağlayacak...
-  Hükümetin ideolojik aygıtı gibi işleyecek...
-  Süreci yönetmek gibi boyundan büyük işlere kalkışmayacak...
Türde şahıslarmış...

*

Meğer boşuna isim önermişiz...
“Salih Memecan, Yiğit Bulut, Şamil Tayyar, Akif Beki tipli insanlar” diye genel bir tanım getirsek de olurmuş.
Neyse...

Silahla olmaz, silahsız olur

Haberin Devamı

DEVLET büyüklerimiz diyorlar ki:
-  Silahlı çekilme olmaz. Silahlı çekilene güvenlik güçleri müdahale eder.
-  Silahsız çekilme olur. Silahsız çekilene güvenlik güçleri müdahale etmez.
“Neden?” diye soruyorsun.
Cevap veriyorlar:
“Güvenlik güçleri silahlı insanlara müdahale etmezlerse yasalara karşı gelmiş olurlar”.
İyi de değerli devlet büyükleri...
-  Eline silah alıp dağa çıkmış adam, silahı bıraktığı anda yasalar nezdinde “masum” mu sayılıyor?
-  Yasal açıdan “suç” teşkil eden tek unsur “elde silah olması” mıdır?
-  Silah bırakılınca “suç” ortadan kalkıyor ve adam bir anda “bebekler gibi masum” mu oluyor?
Ne iş yahu? Ne iş?

Üç ihtimal var

BAŞBAKAN Erdoğan diyor ki:
“Silahlarını bırakıp çekilecekler... Meclis denetimi diye bir şey olmaz”.
Kandil cevap veriyor:
“Silahları bırakıp çekilme olmaz... Meclis denetimi şart”.

*

Herkes soruyor:
-  Ne oluyor ya?
-  Geriye dönüş mü söz konusu?
-  Yoksa bu iş olmayacak mı?
-  Boşuna mı umutlandık?
Daha doğru ve anlamlı soru ise şu:
Başbakan Erdoğan ne yapmak istiyor?

*

Erdoğan’ın ne yapmak istediğiyle ilgili üç ihtimal var.
Takdim ediyorum:
-  BİRİNCİ İHTİMAL: Hükümet partisi tarafından açıklanan anket sonuçlarına bakmayın... Kamuoyunda sürece yönelik büyük bir öfke var... Erdoğan, kendisine ve partisine desteğin azaldığını fark ettiği için böyle bir çıkış yapma gereğini duydu... Eğer oylarda sert bir düşüş kaydederse sürece “paydos” da diyebilir.
-  İKİNCİ İHTİMAL: Erdoğan’ın stili budur... Pazarlıkta hep en yüksek noktadan işe başlar... Şu anda asıl amacı şu: “Meclis kararı” olmadan çekilmeyi sağlamak... Kandil’in önüne “silahsız çekilme”yi getirip “Meclis kararı” ısrarlarından vazgeçmelerini sağlamak istiyor... Yani bu bir taktik...
-  ÜÇÜNCÜ İHTİMAL: Erdoğan ve çevresi, Abdullah Öcalan’ın kendi söylediklerini onaylayacak noktada olduğunu düşünüyorlar... Çıkacak her türlü anlaşmazlıkta Öcalan’ın kendi tezlerinden yana bir tutum takınacağına inanıyorlar... Bu nedenle gayet rahat bir şekilde “Meclis kararı olmaz” diyorlar, “silahsız çekilme” diye bastırıyorlar.

Haberin Devamı

Politikacı ile sanatçı arasındaki benzerlikler

-  İKİSİ de eleştiriye karşı tahammülsüz...
-  İkisi de ironiyi anlamayan nesillerden...
-  İkisi de mizahi takılmalara karşı aşırı savunmacı...
-  İkisi de ince alayı hakaret sanıyor...
-  İkisi de hep ama hep pohpohlanmak istiyor...
-  İkisi de bir tek “Allah sizi başımızdan eksik etmesin” türü cümlelere açık...
-  İkisi de eleştiri karşısında “şerefsizsin” ya da “it” gibi kelimelere abanıyor.
-  İkisi de özgüvensiz ve kibirli...

Tatili kâbusa çeviren şeyler

-  TATİL yapılan otelde yatağın ayakucuna sıkıştırılmış yorganın, kendini serbest bırakmamak için sergilediği olağanüstü direnç...
-  “İyi bir yol arkadaşı olur” diye seçilen arkadaşın kelimenin tam anlamıyla “nobran” çıkması...
-  Başucu kitaplarının evde unutulması...
-  Tanıtım broşürlerinde “rüya gibi” taklidi yapan şehirlerin, aslında pek bir şeye benzememesi...
-  Tatil beldesini inim inim inleten animatör terörü...
-  Herkeslerden uzak olmak amacıyla tatile gidilen dünyanın öbür ucunda Nihat Doğan’a rastlamak...
-  Tatil yapılan otelin sürpriz sanatçısının Serdar Ortaç olması...
-  Tatilde bir anda insanın etrafının politika tartışmaya meyyal tiplerle sarılması...

Haberin Devamı

Düşene vurmak milli spor oldu

GENERAL’in biri içeride tutuklu... Eşi ziyaret ediyor kendisini...
Cezaevi ziyareti sırasında, “Ben hamileyim, x-ray cihazından geçemem” diyor.
Bunun üzerine oradaki görevlilerin aklına hemen “Kocası burada iki yıldır tutuklu, nasıl hamile kalır” sorusu geliyor ve bu “büyük olayı” hemen duyuruyorlar “basın”a.
Bugünkü basınımızın dünkü zalim basından ne farkı var ki?
Onlar da tepiniyorlar gazeteleriyle, televizyonlarıyla bu “harikulade” haberin üstünde...
Tutuklu generalin, hamile eşinin fotoğrafları yayınlanıyor... “Nasıl hamile kaldı” tarzı yeryüzünün en mahrem sorusunu püskürtüyorlar etraflarına...
General açıklama yapmak zorunda kalıyor. “Hastanede kalıyordum, eşim refakatçiydi” diyerek “Nasıl hamile kaldı” şeklindeki o utanç sorusuna yanıt veriyor.
Sonuç: General, refakatçisi olan eşini hamile bıraktığı için hücre cezasına çarptırılıyor.

*

Haberin Devamı

Delikanlılıkta racondur:
-  Düşene vurulmaz.
-  Aman dileyene kılıç kalkmaz.
-  Doğmuş ya da doğmamış çocuklar, onların anneleri, kavgaya alet edilmez.
-  Yasal açıdan haklı olunsa bile “mahrem” alana girilmez.

Yazarın Tüm Yazıları