Paylaş
Yargıdan, YÖK’ten, bürokrasiden dert yanarak destek isteyemeyecek.
“Partimizi kapatmaya çalıştılar... Bizi mahkemeler eliyle tasfiye etmeye kalktılar...” şeklinde şikâyetlerde bulunamayacak.
Üstü kapalı da olsa derin devletten, askerden, bildirilerden söz edemeyecek.
“Türbanı Çankaya’ya çıkaralım” türü sihirli cümleler fısıldayamayacak.
Kadrolaşmaya geçit verilmeyeceğine dair sözler söyleyemeyecek.
“Bize daha fazla oy verin, bizi engellemeye kalkan kurumlara ders verelim” diyemeyecek.
“Din / İman / İrtica / Laiklik / Başörtüsü” gibi çok ballı bir liman olan alana çekilemeyecek.
“Düşünceye özgürlük” diye slogan atamayacak.
Avrupa idealinden dem vuramayacak.
“Kitaplar yasaklanmasın” diyemeyecek.
Adil yargılamadan, hukuk devletinden, tutuklanmaların cezaya dönüştürülmemesinden söz edemeyecek.
“Kürt sorununu ancak biz çözeriz” diyemeyecek.
Toplumun tüm kesimlerinin ortak mutabakatıyla yapılacak bir Anayasa sözü bile veremeyecek.
Acun ile Nihat
OLAYA bakın:
Sen Nihat Doğan olarak...
Ta Dominik sahillerinde ettiğin laflarla literatüre yepyeni vecizeler kazandır, koca programı sürükle, ilginin programa toplanmasına azami katkı sun, sosyal paylaşım sitelerinde tozu dumana kat, elektrik yarat, enerji ver, gazlama yap...
Sonra da...
Bütün parsayı Acun toplasın, sana da sadece “katılım bedeli” düşsün.
Allah’tan reva mıdır bu?
Bence Nihat Doğan’ın muhafazakâr demokratlığı falan bir tarafa bırakıp acilen sağlam bir sol bilinç kazanmasında büyük yarar var.
Mesela olaya “Gün doğdu Dominik sahillerine dayandık” diye marşlar söyleyerek başlayabilir.
Uyarıyorum:
Eğer Nihat Doğan bunu yapmazsa, kazanan hep Acun olacaktır.
* * *
Cemal Süreya’nın pek sevdiğim “Göçebe” şiirinde şöyle bir bölüm vardır:
“Jandarma daima nesirde kalacaktır / Eşkıyalar silahlarını çapraz astıkça türkülerine”.
Hadi bunu örnek olayımıza uyarlayalım:
“Acun daima nesirde kalacaktır / Nihat Doğan silahını çapraz astıkça türkülerine”.
Ali Bulaç’ın kavgası
BEN meraklı bir yeniyetmeydim.
Ali Bulaç, türbanlı kadınlarla gazete sayfalarında kavga ederdi.
Ben büyüdüm...
Ali Bulaç, yine türbanlı kadınlarla gazete sayfalarında kavga ediyor.
Yani demem o ki...
Ali Bulaç’ın “geleneksel türbanlı kadınlarla kavga etme” olayı vardır.
Ve bu olay, hiç bitmez.
İktidarın bürokrat tipinin 10 özelliği
BİR: Genellikle özgüvene dair bir sorunları olduğu izlenimini veriyorlar.
İKİ: Aynı şeylerden hoşlanıyorlarmış gibi bir edaları var.
ÜÇ: Akşam olunca aynı kahveye gidiyorlarmış gibi bir havaları var.
DÖRT: Çocuklukları aynı arka bahçede geçmiş gibi bir intiba bırakıyorlar.
BEŞ: Tarzları aynıymış gibi bir görüntü veriyorlar.
ALTI: Çalışkan ama içe kapalı bir halleri var.
YEDİ: Kriz ortaya çıktığında bocalıyorlar.
SEKİZ: İstifa müessesesini çalıştırmama konusunda ortak karar almış gibiler...
DOKUZ: Halkla ilişkiler konusunda atak yapmanın, mütevazı olmaya aykırı olduğunu sanıyorlar.
ON: Konuşma tarzları, bıyık biçimleri, edaları birbirine çok benziyor.
Aşırı giden muhalifler
İSA GÖK: Meclis Genel Kurulu’nda Fethullah Gülen ve cemaat aleyhinde yaptığı konuşma tam anlamıyla bir “aşırı gitme” konuşmasıydı. Cemaat eleştirisi yapıyorum diye, “Fethullah çetesi” gibi abartılı nitelemelerde bulundu, “Sizin kıbleniz Fethullah olmuş” gibi yakışıksız cümleler kurdu. Yaptığı bu konuşmayla en büyük darbeyi cemaate değil, doğru zeminde yapılan cemaat eleştirilerine vurmuş oldu.
ZEKİ ALASYA: Bir ödül töreninde Emek Sineması’nın açılmasını talep ederken “Eğer Emek Sineması’nın sahnesinde namaz kılınacaksa hiç açılmasın daha iyi” dedi. İktidarın kültür sanat politikalarına karşı çıkmak başka şey, uçmak başka şey... Emek Sineması’nda namaz kılınacağını söylemek kelimenin tam anlamıyla uçuşa geçmektir.
DEVLET BAHÇELİ: Cemaate bağlı yayın organlarında MHP aleyhinde kampanya yapıldığını düşünüp bulunan ilk fırsatta da “Fethullah Gülen hizmetlerini askıya alsın” diye çağrıda bulunmak, en hafif tabirle orantısız bir taleptir. Cemaatin yayın organlarının size karşı taraflı, önyargılı yayın yapmasından şikâyet edebilirsiniz ama sırf bu nedenle “Faaliyetler askıya alınsın” diyemezsiniz. Derseniz aşırı gitmiş olursunuz.
Mahkeme kararı olmadan yayınlıyorum
AK Parti Milletvekili Özlem Türköne, milletvekilliğini bırakma ve “Şanlı bayrağı” eşi Mümtazer Türköne’ye devretme kararı almıştı.
Ben de bu karar hakkında “Bir aileye iki milletvekili emekli maaşı girecek, ne kadar ekonomik ve rasyonel bir karar” falan diye yazmıştım.
Özlem Türköne’nin buna itirazı var.
“Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmenliği’ne...” başlıklı bir açıklama yollamış.
Her ne kadar doğrudan bana göndermese de...
Her ne kadar bir “mahkeme emri” falan söz konusu olmasa da...
Madem “cevap hakkı” kutsaldır, o halde Özlem Hanım’ın açıklamasına yer vermek boynumuzun borcu.
İşte o açıklama... Tam metin halinde...
* * *
“Gururla icra ettiğim milletvekilliği görevine ara verirken 18.03.2011 tarihinde Hürriyet Gazetesi’nde yayınlanan, Ahmet Hakan tarafından kaleme alınan köşe yazısında yer alan emekliliğim konusundaki iddiaların doğruluk taşımadığını ve eksik bilgi içerdiğini beyan etmek isterim.
Milletvekilliği görevini bırakır bırakmaz emekli maaşını almak gibi bir durum asla söz konusu değildir.
Eğer araştırılırsa yaşımın henüz 35 ve emeklilik yaşımın ise 51 olduğu görülecektir.
Bu durumda ancak 16 yıl sonra milletvekili emeklilik maaşı alabilme hakkına sahip olduğum son derece net bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Ayrıca bu hakkı kazanabilmem için 3 yıl da ekstra prim ödemem gerekmektedir.
Kurumunuzun bu tür mesnetsiz ve şaibeli haberlere itimat etmeyeceğine duyduğum güveni yineler, emekliliğim ile ilgili toplumda yanlış bir algı oluşturan iddialar ve tahrip olmuş bilgiler içeren haber hakkında düzeltme ve özür beklerim”.
ÖZLEM PİLTANOĞLU TÜRKÖNE
İstanbul Milletvekili.
Paylaş