İSMAİL HAKKI PAŞA İslami kesime karşı postmodern bir darbe yapınca... İslami kesimin derinliklerinde "Hele bir İsmail Hakkı Paşa gitsin de" zikri çekilir olmuştu...
Ağustos gelecek, İsmail Hakkı Paşa gidecek ve derin bir "oh" çekilecekti... Hele İsmail Hakkı Paşa’nın yerini ılımlı ve fevkalade muhafazakar olduğu rivayet olunan bir "Paşa"nın alma durumu vardı ki... Beklenti acayip tavan yapmıştı...
HÜSEYİN PAŞA "Ödünsüzlerden" İsmail Hakkı Paşa gitti ve yerini İslami kesimin Mareşal Fevzi Çakmak’ı bekler gibi beklediği Hüseyin Paşa aldı... Fakat! Heyhat! "Mutedil" ve "müspet" olduğuna dair her gün bin şahit gösterilen Hüseyin Paşa, gelir gelmez "Bin yıl sürecek bir 28 Şubat" müjdesini ya da kara haberini vermesin mi? Hayda! Bu kez yeniden bütün umutlar ağustosa kalıverdi...
HİLMİ PAŞA Bir fetret devrinde sessiz sedasız geliverdi Hilmi Paşa... Fetret devrinin hemen ardından da "Devri Tayyip" başladı... Tabii bütün gözler Hilmi Paşa’ya çevrildi... Ama Hilmi Paşa, beklenen yumruğu bir türlü vurmuyordu... Önce "Bu paşa da çok alafranga çıktı canım" demeye başladılar... Ardından da Paşa’nın, elindeki silahla Tayyip’e posta koymayı zül addeden bir tabiata sahip olduğu anlaşılıverdi... Bu kez infiale kapılma sırası laik kesimdeydi... "Hilmi Bey" falan diyerek dalga geçtiler "Paşa" ile... Ama ağustos umuttu...
YAŞAR PAŞA Bir umudu vardı laik kesimin... "Yaşar Paşa gelecek / Bunlara haddini bildirecek" türünden bir umut... Hilmi Paşa’nın ardından Yaşar Paşa ilaç gibi gelecekti... Nitekim geldi de... İmalı eleştiriler, Tayyip’ten rahatsız olunduğuna dair dolaylı göndermeler, gece yarısı muhtıra yayınlamalar falan... Hepsini denedi Yaşar Paşa... Ama Yaşar Paşa’nın da yapabilecekleri bir yere kadardı... Ama laik kesim, o yeri de beğenmiyordu... O yüzden yine yeni yeniden bir ağustos beklentisi içine giriliverdi...
İLKER PAŞA Evet, bugünlerde yine bir ağustos beklentisi var... Beste aynı ama güfte farklı... Bu kez "Yaşar Paşa gidecek / İlker Paşa gelecek / Dertler bitecek" deniyor da başka bir şey denmiyor... Kulislerde kulaktan kulağa İlker Paşa’nın gelmesiyle birlikte nelerin değişeceğine dair birbirinden enteresan masallar anlatılıyor... Bize de "Allah ömür verirse İlker Paşa’yı da göreceğiz" demekten başka söyleyecek bir söz kalmıyor...
Önder Sav’ın ayıbı
YAŞLI bir amca CHP’nin önemli isimlerinden Önder Sav’a yaklaşıp, "Bu yıl hacca gideceğim" diye bir bilgi veriyor...
Önder Sav’ın tepkisi şöyle oluyor:
"Boş ver! Paranı Araplara kaptırma."
Zavallı adamcağız "Benim bir ayağım çukurda" diye lafı geveleyince Önder Sav, "Git... Bakarsın Muhammed seni bırakmaz" diye alay ediyor...
Tamam... Önder Sav’dan popülist ve ikiyüzlü davranıp, "Hacca gideceğim" diyen yaşlı adama, "Gel amca, Kabe’yi görecek o iki gözünü öpeyim senin" demesini beklemiyoruz...
Ama "Gözünü öpeyim" ile "Paranı Araplara kaptırma" arasında bir yer yok mu?
Peki ya inançla dalga geçmek? Bu Önder Sav’ın hangi kitabına sığıyor acaba?
CHP Kurultay’dan önce "Din de bizim / Çekil aradan" falan diye afişler astırmıştı yurdun dört bir yanına...
Din ve dince kutsal sayılan değerlere karşı gösterilen şu tavra bakınca...
Galiba CHP’nin "Din de bizim" sloganından da kuşku duymamız gerekecek...
Emine Hanım dersleri
Ders bir: Bu ülkede hiç kimse soğukkanlılığını sonuna kadar koruyamaz...
Ders iki: En küçük bir soğukkanlılık belirtisi görüldüğünde hemen "İşte çok cool bir hanımefendi", "İşte kıranta eda", "İşte muhteşem bir vakar dersi" falan diye övgüye girişilmemelidir. Yani...
Herkeslerin "Kraliçe ve ben" oyununu oynadığı bir dönemde...
Emine Hanım’ın, gerekçesi ne olursa olsun, Çankaya Köşkü’ne çıkmamayı tercih etmesi karşısında kendimi kaybedip fazla havaya girmişim...
Ne yazık ki...
Emine Hanım da en sonunda Hayrünnisa Hanım’dan doğan bir boşluğu iyi değerlendirip İngiliz Sefareti’ne kendisini atıverdi...
Ne olur laf çakmayın, başa kakmayın...
Dersimi aldım, ediyorum ezber...
* * *
Başka bir mesele daha var...
İşittiğime göre...
Başbakan Tayyip Erdoğan, CHP Lideri Deniz Baykal’ın Çankaya’yı boykot edip Kraliçe’yi İngiliz Sefareti’nde ziyaret etmesine kafayı takmış... Demiş ki:
"Ey Baykal! Bu nasıl bir kindir, bu nasıl bir nefrettir."
Oysa...
Deniz Baykal’ın yaptığı ile Emine Hanım’ın yaptığı arasında zerre kadar fark yoktur...
Bu durumda Baykal’ın, "Sayın Başbakan! Önce Hanımefendi’ye bu nasıl kindir falan diye sorsanız" diye yanıt verme hakkı vardır...
Ya da...
İçinde "çöp", "göz", "mertek" gibi sözcüklerin geçtiği atasözünü hatırlatmakla yetinebilir...