SORUNUN yanıtını almaktan ziyade "karşı tarafa gol atmak" maksadıyla hazırlanan milletvekili soru önergeleri vardır ya...
Muhalefet milletvekillerinin hem seslerini duyurmak, hem de hükümet cenahını zor durumda bırakmak maksadıyla kaleme aldıkları önergelerden söz ediyorum...
Bendeniz işte o önergelerin dilinin, üslubunun, içinde barındırdığı tuzakların falan hastasıyımdır...
Hep "elime bir fırsat geçse, ben de benzer bir soru önergesi hazırlasam" diye yanıp tutuşmuşumdur...
Sağ olsun, Cumhurbaşkanı Gül bu fırsatı bana verdi...
İşte hayatımın ilk ve tek soru önergesi...
Gül’ün yanıtlaması istemiyle arz ediyorum:
* * *
SORU BİR: İstanbul Üniversitesi Rektörlük seçiminde birinci olan Ali Akyüz de, ikinci olan Yunus Söylet de gayet başarılı, namuslu, dürüst, rektörlük görevine layık iki bilim adamı... İkisi arasında bir tercih yaptınız ve birinci Ali Akyüz’ü değil, ikinci Yunus Söylet’i rektör olarak atadınız... Yaptığınız tercihte "en çok oy alan" kriterini uygulamadığınıza göre, acaba hangi kriteri uyguladınız?
SORU İKİ: Yunus Söylet yaşam tarzı itibariyle kafa denginiz... Başbakan’ın aile doktoru... Başbakan’ın kurucusu olduğu bir vakfın başkanı... Sizin de ahbabınız... Acaba atamanızda işin bu kısımları ne kadar rol oynamıştır?
SORU ÜÇ: Sizden önceki Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer de, yaptığı atamalarda "sandıktan çıkan"a kulak asmazdı... Siz de asmıyorsunuz... Ancak Sezer’in "sandık" diye bir derdi yoktu... Oysa siz var oluşunuzu "sandık" ile gerçekleştirmiş bir siyasetçisiniz... Hayatınız boyunca "Sandık sandıklar içinde çok şanımız var" şarkısını terennüm ettiniz... Söyler misiniz? Artık "sandık" o kadar da önemli değil mi?
SORU DÖRT: Kısa ve acısız bir soru: Ali Akyüz de "Sıcak Yuva Vakfı"nın kurucusu olsaydı... Ali Akyüz’ün de eşi türbanlı olsaydı... Ali Akyüz de "kafa dengi" olsaydı... Ali Akyüz de camiadan gelseydi... Ne yapacaktınız?
SORU BEŞ: Atamayı yaptığınız gece yatağınıza uzandığınızda, içinizden "İstanbul Üniversitesi de tamamdır" diye geçirdiniz mi? Rahat bir uyku uyudunuz mu?
2008’de magazine neden bulaşmadım
ÖZCAN entel oldu... Mahsun ajite sinemacılar kervanına katıldı... Alişan iyice alttan almaya başladı... Mazhar Baba ile birbirimizi daha iyi anlar olduk... Hülya ile yapılacak polemik konusu kalmadı... Gülben evinin kadını oldu... Seda duruldu... İbrahim Tatlıses, arsızlığını bütün hızıyla sürdürmesine karşın artık şaşırtmaz oldu... Okan elektriğini kaybetti... Beyaz’la ahbaplığı ilerlettik... Cem Yılmaz’ı defterden sildik... Şahan’la kavgamızı yaptık... Ayşe Özyılmazel’i bile kanıksar hale geldik...
Yaz geçti, kış geçti...
Eski Hülya’yı, eski Seda’yı, eski Gülben’i falan arayarak...
Koca bir yılı devirdik...
Ve sonuçta elde şu üç cümle kaldı:
BİR: Sadece Melih Gökçek’in yarattığı tek bir devinim bile, bugünün adını sanını bilmediğimiz bütün dizi oyuncularının yarattıkları devinimlerden daha fazladır...
İKİ: Eskinin bir İclal Aydın’ı ile yapılan polemiğin verdiği haz, günümüz magazin aleminin en esaslı kahramanları ile girişilecek en büyük kavgalardan bile elde edilemez...
ÜÇ: Mahalle baskısı üzerine yazılacak kısacık bir kritik bile, artık gittikçe daha çok tatsızlaşan magazin alemiyle ilgili yazılacak en şatafatlı yazıdan bile daha fazla elektrik doğurmaktadır...
Akıllı adam
İSTANBUL Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, kendisine meydan okuyan CHP’li Kemal Kılıçdaroğlu’na şöyle yanıt vermiş:
"Kendisi muhatabım değildir."
Kadir Bey gerçekten akıllı adam...
Maazallah bir de "Kemal Kılıçdaroğlu balonunu ben patlatacağım... Çıksın karşıma" falan deseydi... Akıbet ne olurdu acep?
Bugünü de gördük ya
TRT’de Kürtçe kanalın yayına başlaması nedeniyle düzenlenen bir tartışma programına takılıyorum:
Gülten Kaya orada... Ahmet Kaya’nın eşi... "Bir özür bekliyorum Ahmet için" diyor... "Bizim" Muhsin orada... Muhsin Kızılkaya... Kürt popüler kültürünün bir numaralı ismi... "Umutluyum" diyor... Bejan Matur orada... "Geç oldu ama iyi oldu" diyor... O da mutlu... Ümit Fırat orada... İçerikle ilgili beklentilerini dile getiriyor... O da iyimser... İstanbul Kürt Araştırmaları Derneği’nin Başkanı orada... "Devletin oyunu" falan demiyor... Yapıcı konuşuyor...
Bense heyecan içinde arada bir "Bugünleri de mi görecektik?" diye şaşırıyor ve "Ne güzel... Ne güzel" deyip duruyorum...
Ne gelir elden, emeği geçen herkese teşekkür etmekten gayri...