Paylaş
ÜRETİM Reform Paketi’nde zeytinle ilgili maddeler gündemdeki yerini koruyor.
Komisyondaki görüşmeler sürerken...
Ege Bölgesi Sanayi Odası Yönetim Kurulu Başkanı Ender Yorgancılar önceki gün bir açıklama yaptı ve dedi ki:
“1 dönümde en az 30 zeytin ağacı varsa burası için ‘Zeytinlik’ diye bir tanım yapılmalı.
Yoksa 4 zeytin ağacı var diye orası zeytinlik sayılmamalı.
Bu ağaçlar oldukça dayanıklı ve kışın aldığı yağmurla ürün veriyor.
O açıdan kanunda zeytinlik alanların tanımlanması ve 3 kilometrelik sınırın kaldırılması gerek.
Tire, Aliağa, Bergama, Ödemiş OSB’nin hepsinin etrafı zeytinlik.
Orada zeytinlik var diye yatırım yapılmasına izin vermeyecek miyiz?
Bu sınır 500 metreye çekilebilir.”
Kusura bakmasın ama ben kendisine katılmıyorum.
Bırakın 4’ü, 15’i bence 1 tanesi bile çok kıymetli.
Biliyorum tekrar olacak ama...
Zeytin kadim kültürlerde ve tüm dinlerde kutsal olarak tanımlanan, bilgeliği, barışı, hayatı, istikrarı, güveni, kardeşliği, dostluğu, ölümsüzlüğü, zaferi, bolluğu, bereketi, rahmeti, verimliliği temsil eden çok özel bir ağaçtır.
Ege kıyılarını gezerken yorulup gölgesinde oturan Homeros’un kulağına, “Herkese aitim ve kimseye ait değilim. Sen gelmeden önce buradaydım ve sen gittikten sonra da burada olacağım” diye fısıldamıştır.
Ülkemizde sanayi yatırımları elbette olmalıdır.
Ancak bunu yaparken doğaya saygıya ve sürdürülebilirliğe de önem verilmelidir.
Aksi takdirde yapılan yanlışların bedellerini bizden sonrakiler doğa felaketleri ile acı bir şekilde ödemek zorunda kalabilirler.
Hepimiz bir gün toprak olacağız.
Ancak çevreye duyarlı ve toplumu düşünen bireyler olarak gelecek nesillere yaşanabilir bir dünya bırakmak durumundayız.
Bilmem yanılıyor muyum?
***
ÇÖZÜM(SÜZ)
Koku hortladı!
13 MAYIS 2016’da bu köşede, “Kokuyor kardeşim kokuyor” diye yazdım...
İzmir’in kanayan yarası Meles Deresi’ne dikkat çektim.
Büyükşehir’in bugüne kadar aklına gelen her yöntemi denediğini ve her seferinde...
“Bundan böyle yazın artan sıcaklıklara bağlı olarak dere tabanında biriken malzemelerde koku oluşumu kesinlikle engellenmiş olacak” tarzı açıklamalara yer verdim.
Ve özetle dedim ki:
“İyi de; olmadı, olmuyor.
Bu dere yine kokuyor.
Haliç’te, Porsuk’ta oluyor da Meles’te niye olmuyor?
Artık şapkayı önümüze koyup, ‘Biz nerede hata yapıyoruz?’ demek gerekmiyor mu?
Ayıp değil; buraları kim kurtardıysa getirin, bitsin bu çile!”
Bu sene hava bir açıp bir kapıyor ama İzmir’in kabusu olan o kötü koku çoktan geri döndü.
Demek ki; yine biz çaldık, biz oynadık!
***
BENCE DE
Bu görüntü
son olsun!
İZMİR geçen pazartesi kabus gibi bir güne uyandı.
Eskilerin tabiriyle gök sanki delindi.
Yüzlerce ev ve işyeri sular altında kaldı.
Sel, -tsunami gibi- önüne çıkan ne varsa (arabalar dahil) sürükledi.
En çok etkilenen yer ise Gültepe oldu.
Ertesi gün gazetelere haberi nasıl vermişler diye baktım.
Yerel yönetime yakınlık-uzaklığa göre...
‘Yağmur değil, tsunami’ başlığı atan da olmuş...
‘Gültepe ağır yaralı’, ‘Vatandaş böyle afet görmedi’ diyen de...
‘camurizmir’ diye çıkan da olmuş, manşetine ‘En acı itiraf’ sözünü taşıyan da...
Siyaset kanadından MHP İl Başkanı Necat Karataş’ın yazılı açıklaması ise aynen şöyle:
“İzmir’de yağan kuvvetli yağış neticesinde kentin alçak kesimleri sel suları altında kaldı.
Ani yağan yağmur cadde ve sokakları dereye dönüştürdü.
Özellikle Gültepe’nin eğimli bir bölge olması nedeniyle yükseklerden aşağıya inen sular araçları önüne kattı, belediyenin çöp konteynerleri araçlara çarparak hasar oluşturdu, sokak taşları ve asfalt sökülüp yollar çamur deryasına dönüştü.
Artık alışkanlık haline gelen bu müzmin İzmir görüntüsü bizleri derin üzüntülere boğuyor.
Yaşanan felaketten dolayı siyasi rantiyecilik yapıp, belediyeyi eleştirmeyeceğim.
Yalnız bu şehrin kanayan yarasına yani altyapı sorununa bir an önce kalıcı çözüm bulsunlar.
Çünkü yıllardır yönettikleri şehre ve İzmirlilere borçları var.”
İşin medya ayağında...
Tüm kentler için (iktidar-muhalefet ayrımı yapmaksızın) benzer değerlendirmelerde bulunanların hiçbirine en ufak bir itirazım yok.
Siyaset ayağında ise Necat Bey’in, “Yaşanan felaketten dolayı siyasi rantiyecilik yapıp, belediyeyi eleştirmeyeceğim” cümlesi siyasette sanırım hepimizin görmek istediği tablo.
“Yalnız bu şehrin kanayan yarasına yani altyapı sorununa bir an önce kalıcı çözüm bulsunlar.
Artık alışkanlık haline gelen bu müzmin İzmir görüntüsü bizleri derin üzüntülere boğuyor” sözlerine aynen katılıyor, altına imzamı atıyorum!
***
NOT
YER darlığı nedeniyle bu haftalık ‘Portre’ ve ‘Sonradan Go(u)rme’yi pas geçiyorum, bilginize!
Paylaş