Paylaş
Türkiye ise koronavirüsle mücadelede dünyanın en iyi üç ülkesinden biri. Ancak mücadele hâlâ devam ediyor, hiçbir ülkenin rehavete kapılmaya hakkı yoktur.
90’lı yıllarda da gazetecilik yapmış biri olarak sağlıktaki tabloyu çok yakından takip edenlerden biriyim. Dünya küresel bir salgınla boğuşmuyordu. Batı’daki sağlık sistemine imrenerek bakıyorduk. Şimdi onlar bizdeki sisteme imrenerek bakıyorlar. Hastanede hastaların rehin kaldığı, insanların senet imzalayarak cenazesini çıkarmak zorunda kaldığı dönemin yöneticileri ise bugün çıkıyor, Türkiye’nin koronavirüsle mücadelesini küçümseyen açıklamalar yapıyorlar. Ankara’da bir vatandaş, hastaneden kaçırdığı babasının cenazesini bir seyyar tezgâha koyup Ulus’ta eski adliye binasının önüne getirip “Param yok. Ödeyemedim. Adaletiniz bu mu?” diye eylem yapmıştı. O kadar sıradan bir olaydı ki, Ankara ekleri dışında haber bile olmadı.
O günlerden vatandaşlarını ambulans uçakla ülkesine getiren; ABD, İngiltere, İspanya başta olmak üzere birçok ülkeye yardım gönderen bir Türkiye’ye ulaştık. Pandemi sürecinde bazı devlet başkanları virüsü hafife alırken Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu mücadeleye öncülük eden liderlerden biri oldu. Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ise sakin üslubu, kucaklayıcı dili ve ayrıntılı açıklamaları ile topluma güven verdi.
Biz bu mücadeleyi toplumla birlikte yürüteceksek, inandırıcılık ve güvenilirlik önemli. O nedenle vaka ve hasta sayısıyla ilgili iddiaları ciddiye aldım. Sağlık Bakanlığı kaynakları ile konuştum.
HASTA SAYISI İLE VAKA SAYISI ARASINDAKİ FARK
Türkiye uzun bir süredir vaka sayısını açıklıyordu. Herhangi bir tartışmaya meydan vermeme ve baştan beri sağlanan güveni sarsmama adına keşke bu o gün açıklanıp, izah edilseydi.
TARAMA YAPIYORUZ
Gelişmiş Batı ülkelerinin birçoğunda hastalık belirtisi olması yetmiyor, eğer solunum sıkıntısı yaşıyorsa test yapıyor. Türkiye ise zaten belirti gösterenlere test yapıyor. Ama bir de dünyadan ayrı artı bir şey daha yapıyor. Tarama yapılıyor. Semptom göstermeyen pozitif vakaları tespit etmek için tarama yapıyor. Hastalık belirtisi gösterip hastaneye gelenlere, cezaevindekilere, sporculara, havaalanlarında yurtdışına seyahat edecek olanlara, COVID testi pozitif çıkanlarla temaslı kişilere test yapılıyor. Günlük olarak 100-120 bin kişi arasında test yapılıyor. 4 Ekim tarihi itibarıyla 10 milyon 806 bin 285 kişiye test yapılmış. Yani test yapılmaktan vazgeçilmiş, testi pozitif çıkanların sisteme kaydedilmesine son verilmiş değil.
POZİTİF VAKALAR RAHATÇA DOLAŞIYOR MU?
Bunların içinden testi pozitif çıkanlara ne yapılıyor? Eğer hastalık belirtisi varsa tedavi altına alınıyor. Yok eğer testi pozitif ama belirti göstermiyorsa bunlar ne oluyor? Saldım çayıra Mevlam kayıra misali toplumun içine mi salınıyor? Hayır. Tam aksine, kontrol altına alınıyor. HES sistemine kaydediliyor. 12 bin filyasyon ekibi sahada takibini yapıyor. Sisteme kaydolduktan sonra aile hekimi görüyor, polis takibi başlıyor. Bunların resmi binalara girmesi ve seyahat etmeleri yasaklanıyor. Pozitif vakaların topluma karışmasının engellenmesi için her şey yapılıyor. Buna rağmen katılan olmuyor mu? Oluyor tabii... Onlar da bu sistem sayesinde tespit edilip izole ediliyor. Ceza kesiliyor.
Peki Türkiye vaka sayısını açıklamak yerine neden hasta ve ağır hasta sayılarını açıklamaya başladı? Dünya hastalara test yaparken, AB ülkelerinde solunum yolu sıkıntısı baş gösteren ağır hastalara test uygulanırken, onlarla uyum adına hasta ve ağır hasta sayıları açıklanmaya başlamış. Türkiye’nin üstüne üstlük taramalar sonucunda belirlediği vaka sayılarını açıklamasına son verilmiş.
Durum bu. Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Direktörü Hans Kluge’nin koronavirüsle mücadele konusunda Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın şahsında Türkiye’yi takdir ettiği bir süreçte, Hans kadar olsak yeter diyorum. Başka bir şey demiyorum.
KILIÇDAROĞLU HAKLI
Yılmaz Ateş’in CHP’den ihracını doğru bulmadım. Ancak bu onu eleştirmeme engel değil.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Milliyetçi İmam Hatipliler Derneği üyeleri ile videokonferans yöntemiyle bir araya geliyor. Kılıçdaroğlu, imam hatiplilerde CHP’ye yönelik bir algı olduğunu, CHP’de de imam hatiplilere yönelik bir algı olduğunu belirterek bunun kırılması gerektiğini söylüyor.
Kılıçdaroğlu, CHP’nin başörtüsüne karşı tavrının yanlış olduğu özeleştirisinde bulunuyor. “Başörtüsü sorununu Türkiye’nin temel sorunu haline getiren partilerden biri CHP. CHP’yi eleştirmezsem size karşı samimi olmamış olurum” diyor.
Yılmaz Ateş’in itirazı ise tam bu noktada geliyor. “Sayın Kılıçdaroğlu, başörtüsünü, imam hatipleri CHP hiçbir zaman sorun haline getirmedi. Başörtüsünü sorun haline getiren 12 Eylül askeri yönetimidir” diyor. Kılıçdaroğlu’nun konuşmasında en doğru nokta neresi derseniz, ben başörtüsü konusunda özeleştiride bulunması derdim ama tam aksine Yılmaz Ateş, bu tespitinden dolayı Kılıçdaroğlu’nu eleştiriyor.
Ama birkaç açıdan tarihi gerçeklere aykırı bir eleştiri.
Kılıçdaroğlu, başörtüsü sorunu hakkında bir özeleştiride bulunmasa o görüşme samimi olmazdı.
Evet, başörtüsü yasağını 12 Eylül yönetimi getirdi ama bekçiliğini CHP yaptı. ANAP döneminde ve AK Parti ile MHP’nin başörtüsü yasağını kaldırmak için yaptığı yasal düzenlemeleri iptal ettirmek için Anayasa Mahkemesi’ne götüren CHP oldu. Özal’ın çıkardığı başörtüsü aflarını Erdal İnönü’nün SHP’si, Erdoğan ve Bahçeli’nin çıkardığını Anayasa Mahkemesi’ne götürüp iptal ettiren ise Baykal’ın CHP’siydi. Kılıçdaroğlu, başörtüyle ilgili son değişikliği Anayasa Mahkemesi’ne götürmedi. Doğruya doğru.
Paylaş