Paylaş
Muhalefet şerhi en geç 15 gün içinde yazılıp, gerekçeli karar Resmi Gazete’de yayınlanacak. Bireysel başvuru hakkının tanındığı tarihten itibaren ilk kez bir yerel mahkeme tarafından Anayasa Mahkemesi’nin yetkisi tartışma konusu yapılıyor. Anayasa Mahkemesi’nde tartışmaların izlendiği ancak bu aşamada bir açıklama yapılması düşünülmediği söyleniyor. Bu nedenle gerekçeli kararın Resmi Gazete’de yayınlanmasından sonraki süreci dikkatle izlemek gerekiyor.
Anayasa Mahkemesi’nin tahliye kararı uygulanmadığı takdirde gözler AİHM’den çıkması beklenen kararda olacak. AİHM’nin kararını da uygulamadığımız takdirde ne olacak? AİHM’de eskiden görev yapan Türk yargıç Rıza Türmen, “O zaman AİHM, AYM’ye gitmeye gerek yoktur, direkt bana gelin” diyeceği görüşünde. Ayrıca AİHM’e yapılan müracaatlarda, Anayasa Mahkemesi’nin aktif bir yol olduğu gerekçesi ortadan kalkacak. AİHM kararını uygulamadığı için Azerbaycan’ın başına gelen bizim de başımıza gelecek, AİHM başvuruları doğrudan kabul edebilecek.
AÇIK KAPI
Gerekçeli kararının Resmi Gazete’de yayınlanmasından sonraki süreci görmeden ve AİHM kararı ortaya çıkmadan yapılacak değerlendirmelerin eksik olacağı kanaatindeyim. Türkiye en zor dönemlerde dahi AİHM kararını uyguladı. Şimdi AİHM’in Öcalan’ın yeniden yargılanması kararına gidip, perde arkasında yaşananları aktarmak istiyorum.
Öcalan kararı kesinleştikten sonra avukatları 12 başlık halinde AİHM’e başvuruda bulundu, Türkiye, üç başlıkta haksız bulundu.
1- Öcalan’ın gözaltı süresinin 6 saat geçirildiği.
2- Gözaltına alındığında yakınlarına zamanında haber verilmediği.
3- Savunmasını hazırlaması için Öcalan’a yeterli süre verilmediği.
Ancak AİHM’nin tarihinde ilk defa bir şey oldu. AİHM sadece “yeniden yargılama” kararı vermedi. “Yeniden yargılanma yapılması veya dosyanın yeniden açılması” kararı verdi. AİHM kararında aynı zamanda Türkiye’ye yol gösteriyor, açık bir kapı bırakıyordu.
‘VEYA’DAN SONRA
AİHM kararı MGK dahil bütün zeminlerde tartışıldı. Ağırlıklı görüş Öcalan’ın yeniden yargılanması yönündeydi. Ancak bir engel vardı. CMK’nın 100. maddesinin 2’nci fıkrasında, “4.2.2003 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kesinleşmiş kararları ile 4.2.2003 tarihinden sonra Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yapılan başvurular üzerine verilecek kararlar hakkında uygulanır” deniliyordu. Öcalan’ın yargılanabilmesi için 2’nci fıkranın değişmesi gerekiyordu. Yasal düzenleme kamuoyu tepkisine yol açabilirdi. Ana muhalefet lideri Deniz Baykal’ın kapısı çalındı. Baykal, Adalet Bakanı Cemil Çiçek’i dinledikten sonra, “Bu memleket meselesidir. Biz bunu iç politikada konuşmayız” dedi. İstanbul’da gazetelerin genel yayın yönetmenleriyle buluşulup, işin hassasiyeti paylaşıldı. Ama buna rağmen AK Parti bu riski almak istemiyordu. Bu sırada Öcalan’ın avukatlarının yaptığı başvuru Ankara DGM tarafından reddedildi. Bunun üzerine İstanbul’a başvuruda bulundular. Ya Öcalan yeniden yargılanacak ya da başka bir çıkış yolu bulunacaktı. AİHM kararındaki, “veya”dan başlayan formül işte o zaman devreye girdi. Kararda, “Veya dosyanın yeniden açılması” deniliyordu. Yeniden yargılama yapılmadı. Dosya yeniden açıldı. Ama yargılama dosya üzerinden yapıldı. AİHM’in talebi kabul edilmedi. Buna rağmen Bakanlar Konseyi, Türkiye’nin dosyayı yeniden açtığını belirtip, Öcalan dosyasını düşürdü. Tabii bu kendiliğinden olmadı. Adalet Bakanı Cemil Çiçek, AİHM’deki Türk yargıç Rıza Türmen ve Büyükelçimiz Daryal Batıbey’in yoğun çalışmaları ve Türkiye’nin çabaları etkili oldu.
Anayasa Mahkemesi ve AİHM’le köprüler atılmadan önce hatırlatmak istedim. Boşuna dememişler, “Hukukçular isterse iğne deliğinden deve katarını geçirir” diye.
Paylaş