Paylaş
Suudi Arabistan, BM İnsan Hakları Konseyi’ne Kaşıkçı cinayetine karışanların adalete teslim edileceğini bildirdi. Bu açıklama üzerine heyecanlandım. Suudi Arabistan’da tutuklanan 18 kişi yargılanmak üzere Türkiye’ye mi teslim edilecek diye düşündüm. Cinayetin işlendiği yer İstanbul, olaya ilişkin deliler ise Türkiye’nin elinde. Suudi Arabistan adaletin tecelli etmesi için faillerin Türkiye’de yargılanmasına izin vermeli diye akıl yürüttüm. Ancak Ankara’da yaptığım kısa bir sorgulamada kazın ayağının hiç de öyle olmadığı sonucuna ulaştım. Suudi Arabistan’ın olayın üstünü örtme çabası içinde olduğu izlenimi edindim.
Ayrıca bu açıklamanın yeni bir tarafı da yok. Kaşıkçı cinayetinde parmakların gösterdiği veliaht prens Muhammed bin Selman da 25 Ekim’de “Kaşıkçı olayının faillerinin cezaları caydırıcı olacak” demişti. Hem de Kaşıkçı cinayeti için “çirkin ve acı verici” tanımını kullanarak. Tabii ne kadar acı verici olduğunu ancak o bilir.
Bu durumda siyasi bir cinayet adli bir vakaya dönüşür, fatura üç-beş kişiye kesilir, böylece olayın üstü kapatılmış olur. Kaşıkçı’nın cesedinin yerini bildirmeyen olayın aydınlatılmasını ister mi? Peki bu takdirde kimse adaletin tecelli ettiğine inanır mı, Suudi Arabistan bu şaibeden kurtulabilir mi? Asla.
KAŞIKÇI’NIN OĞLU NASIL ÇIKARILDI?
Suudi yönetimi önce Kaşıkçı’nın öldürüldüğünü kabul etmemişti. Türkiye’nin ısrarlı baskıları üzerine önce cinayetin varlığını kabul etti, sonra arbede sırasında öldüğünü ifade etti. Sonra da bunun planlı bir cinayet olduğu noktasına gelindi. Hadi tüm iyimserliğimizi kullanarak cinayeti işleyenlerin yargılanacağını düşünelim... Peki, cinayeti planlayan ve Kaşıkçı’nın ortadan kaldırılması talimatını verene dokunulmayacak mı?
Bu siyasi cinayetin bir siyasi bedeli olmayacak mı?
Cinayeti organize eden 4 ismin veliaht prense olan yakınlığına dikkat çekilmişti.
Kraliyet Divanı Müsteşarı Bakan Suud Bin Abdullah el-Kahtani, Genel İstihbarat Başkan Yardımcısı Tümgeneral Ahmed Asiri, Kraliyet Muhafızı Albay Mahir Abdulaziz Mutreb ve Adli Tıp Kurumu Başkanı Salah Muhammed Abduh et-Tubeyki’nin veliaht prens Abdullah bin Selman’dan habersiz hareket etmedikleri Batı medyası tarafından yazıldı.
Bunun bir anlamı olmayacak mı?
Kaşıkçı soruşturmasını yürüten başsavcı Muceb’in veliaht prensin sağ kolu olduğu ve Suudi zengin prenslerin aylarca bir otelde rehin tutulması kararının arkasındaki kişi olduğu biliniyor. Adaleti bunlarla mı sağlayacaksınız?
Belki gözlerden kaçtı ama Cemal Kaşıkçı’nın Suudi Arabistan’dan yaşayan oğlu Salah’ın, Washington Post’un ve ABD Dışişleri Bakanlığı’nın baskısı olmasa Suudi Arabistan’dan çıkışına izin verilmiyordu. Suudi Arabistan’da olduğu sırada aile adına açıklama yapmıştı ama o sırada veliaht prens tarafından kontrol altında tutulduğu haberleri geliyordu.
NEDEN TÜRKİYE SEÇİLDİ?
Üzerinde yeterince durulmayan noktalardan biri de Kaşıkçı’nın Türkiye’de öldürülmesiydi. ABD’de yaşayan ve sıkça seyahat eden bir gazeteci olan Cemal Kaşıkçı istendiği takdirde başka bir yerde ortadan kaldırılabilirdi. Neden İstanbul seçildi, kör göze parmak gibi cinayet neden başkonsoloslukta işlendi? Bugün geriye dönseler cinayet yeri olarak başkonsolosluğu tercih edeceklerini sanmam ama Türkiye’nin seçilmesinin özel bir anlamı var. Çünkü Arap dünyasının aydınları bir süredir toplantılarını Türkiye’de yapıyorlar. Kaşıkçı cinayetiyle onlara “Bakın, çok güvendiğiniz Türkiye de sizin için güvenli değil. İstanbul’a gelir, sizi ortadan kaldırırız” mesajı verildi.
Kaşıkçı cinayetinde suçüstü yakalanan veliaht prens görevine devam ettiği sürece rejim muhaliflerinin hayatı güvencede olmayacak. Kaşıkçı cinayetinde bedel ödemeyen veliaht prens, yeni siyasi cinayetlerin talimatlarını vermeye devam edecek.
Tabii eğer “saraydan kız kaçırma”, pardon, “cinayetten veliaht prensi kurtarma” oyununa prim verirsek...
Paylaş