Paylaş
15 Temmuz’da gördük ki, Türkiye’nin darbelerle hesaplaşmasını sulandıranlar, kendi darbelerini hazırlamakla meşgulmüş. Bu kez de FETÖ’yle mücadelenin sulandırılma çabalarına tanık oluyoruz.
Ergenekon’da kaçırdığımız fırsatı bu kez de FETÖ’de heba etmek istemiyoruz. Çünkü FETÖ’yle mücadele bir beka meselesi. Eğer bu millet sokağa çıkmasa, eğer Cumhurbaşkanı ölümü hiçe sayıp mücadeleyi seçmeseydi bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin adının yerine, ‘Fetullah Cumhuriyeti’ yazıyordu. Hassasiyetimiz bundan.
HSYK üyeliği ve Adalet Bakanlığı müsteşarlığı görevlerinde bulunan Birol Erdem’in, FETÖ’cülerin yargıdaki örgütlenmesine ilişkin Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na verdiği ifade ne tür bir örgütlenme ile karşı karşıya olduğumuzu göstermesi açısından çarpıcı.
“Öyle bir pervasızlık aldı yürüdü ki. cemaat mensubu asabı bozuk bir arkadaş heyette görüşme yaparken gereksiz müdahalelerde bulunuyor, başkan (Yargıtay) uyarınca başkana kafa tutuyor, hakaret ediyor, yumruk vurmaya kalkıyor.”
Adamlar darbe yapmaya kalkıştı. Meclis’i bombalayıp, Cumhurbaşkanı’nı öldürmeye çalıştı. 246 insanımız şehit oldu, sen hâlâ hangi saygısızlıktan söz ediyorsun diyebilirsiniz. Bunlar bir günde bu noktaya gelmedi. Onu anlatmak istiyorum.
Eski 2. Daire Başkanı Nesibe Özer, “Modern bir kadın olduğum için beni vitrin süsü olarak kullandılar” demişti.
Birol Erdem ise, FETÖ’cülerin, sosyal demokrat görünümlü YARSAV’ı nasıl kullandıklarını anlatıyor.
“YARSAV’dan Murat Aslan adında bir arkadaşı getirdiler. YARSAV’daki en etkili grubun kendileri olduğunu YARSAV’da her türlü yönetim değişikliğini yapabileceklerini ancak YARSAV’ın kamuoyundaki imajının bozulmaması için bunu yapmadıklarını, eski YARSAV Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu’nu nasıl tereyağından kıl çeker gibi başkanlıktan uzaklaştırdıklarını anlattı.”
28 Şubat’la birlikte Adalet Bakanlığı’na adım atıyorlar.
“28 Şubat süreci gerçekten dindar olan arkadaşların bakanlığa gelişini engellemiş ancak farklı görünümlere bürünebilen tedbir ve ruhsat altında takiye yapan bu cemaat mensupları için bir fırsat olmuştur. Ruhsat ve tedbir olarak başvurdukları alkol meselesiydi. Adıyaman’da çalışan cemaatçi olarak bildiğim bir arkadaş aşırı alkol almak suretiyle yolda sızıp kalmış.”
FETÖ’cülerin asıl sıçramayı Ergenekon sürecinde yaptıklarını belirtip, Zekeriya Öz’le ilgili ilginç bir anekdot anlatıyor, “İstanbul Cumhuriyet Başsavcımız Zekeriya Öz’ün Özel Yetkili Savcılık’tan alınmasını kendisi teklif etmesine rağmen Zekeriya Öz Ümraniye’de bulunan bombalarla ilgili soruşturmayı başlatınca tam kararname bağlanmak üzereyken kendisi arayarak yerinde bırakılmasını istedi.”
Birol Erdem’in Yargıtay ve Danıştay üyeliklerinin seçimine ilişkin anlattıklarını kısaltarak paylaşıyorum.
“HSYK Genel Sekreteri Mehmet Kaya’nın evindeydik. Bir yansıtma cihazıyla duvara yansıttıkları isimleri değerlendiriyorlardı. En az 140 kişi olmalı diye ‘Hocaefendi’lerinden talimat almışlar ve biz de herhalde birkaçını eleriz diye 150-160 kişilik liste hazırlamışlar” FETÖ’cülerin başkalarına hayat hakkı tanımayan tutumları yüzünden anlaşmazlık çıkıyor. Bir gün sonra Resul Yıldırım’ın evinde buluşmayı kararlaştırıyorlar.
“Sabah belirlediğimiz saatte Resul’ün evine gittim. Evde hiç kimse yoktu. Dedim, her halde ilk ben geldim. Resul, ağabey hayır hiç kimse gelmeyecek dedi. Arkadaşlarla görüştük, bu konu tartışma dışı, biz bu işte yokuz dedi.”
Birol Erdem’in ifadesini okurken bir de şantaj izine rastladım.
“YÖK’te önemli bir büyüğümüze karşı şantaj yapmak amacı ile gerçekleştirilen bir olaydı. ‘Üniversitelerarası Kurul’daki belgelerden gizlice fotokopi çeken ve kurul başkanının veya YÖK başkanının olay mahallini basması ve ilgili kişinin istifasını istemesi üzerine bu şahıs bir taraftan istifasını verip YÖK’ten ayrılıyor ama bir saat içinde Ankara Cumhuriyet Savcısı Murat Demir’i alarak YÖK’ü basıyor.”
Hangi devlet adamına şantaj yapacaklardı? Dosyasında neyi arıyorlardı?
Paylaş