Yasemin'ce

Yasemin BORAN
Haberin Devamı

Mesajlar ve insanlar

İnsan, merak eden bir varlık. Daha doğrusu benim tanımladığım insan kavramı içinde ‘‘merak’’ da var. Hem de önemli ölçüde.

Aslında ‘‘merak’’ denilen özelliğin bol miktarda bulunması gerektiğini söylemeye çalışıyorum. Bir ‘‘kedi’’ kadar olmasa bile gelişmenin merakla atbaşı gittiği düşüncesini taşıyorum.

Merak etmek, öğrenmek demek. ‘‘Bu nedir?’’ ‘‘Nasıl oluyor?’’ ‘‘Nasıl çalışıyor?’’ ‘‘Bundan sonra ne olacak?’’

Merak ettikçe öğrenmeye çalışıyorsunuz. Ne kadar çok merak ederseniz, o kadar çok öğrenme şansınız artıyor. Çünkü, merak ettiğiniz konuyu araştırmaya başlıyorsunuz. Soruyorsunuz, düşünüyorsunuz, ilgili kitapları inceliyorsunuz ve sonunda merakınızı tatmin ediyorsunuz.

Ya da öğrendiklerinizin sonucunda yeni sorular zihninizde uyanıyor ve bunları merak etmeye başlıyorsunuz. Tabii bütün bunlar sizin gelişmenizi, düşüncelerinizin ufuklarını açıyor. Ve hayata, olaylara, kendinize bu bilgilerin ışığında bakmaya başlıyorsunuz.

Elbette burada merakın derecesi çok önemli. Şayet öylesine anlık bir merak duyabilirsiniz. Bu durumda, o dakika öğrenirseniz ne ala, öğrenemezseniz, daha sonra unutup gidersiniz ve bir daha da ilgilenmezsiniz. Halbuki, merakınızın derecesi yüksek olursa, o dakika öğrenemezseniz bile, içinizdeki merak sizi araştırmaya, anlamaya ve öğrenmeye yöneltir.

Merakınızın derecesi ne kadar yüksek olursa, öğrenmek için göstereceğiniz gayret de o derece fazla olacaktır. Bu gayreti doğuran da sizin isteğiniz.

Merakınızla birlikte yükselen ‘‘istek’’ sizi hedefinize götürecek ve elde edinceye kadar, öğreninceye kadar büyük bir sabır ve metanetle ortaya irade koymuş olacaksınız ve öğrenmeye uğraşacaksınız.

Tabii bu esnada dikkatiniz de doğru orantılı olarak yükselecek. Yani dikkatinizi tam olarak merak ettiğiniz konuya yöneltmiş olacaksınız. Böylece istek, irade ve dikkat sonucu hedefinize ulaşacaksınız.

Yani sadece merak edip geçtiğiniz takdirde hemen öğrenme şansınız olmazsa bir daha öğrenmeniz mümkün değil. Tabii merakınız yüksek olduğu halde aynı derecede istek, irade ve dikkatinizin de yüksek olması gerekiyor. Bunlardan biri olmazsa, yine hedefinize ulaşamıyorsunuz. Şayet merak ettiğiniz şey açıkta, ulu orta bir yerlerde değilse...

Önceki yazılarımda hem istek, hem irade, hem de dikkat konusunu uzun uzun işledim ve insanın hayatını yönetebilmesi için bu yeteneklerin gelişmesinin ne kadar önemli olduğunu anlattım. Zaten bunları uzun uzun anlatmaya da sanırım gerek yok. Çünkü, bunlar hepimizin malumu olan konular.

Hepimizce malum olmayan şey ise, merak ettiğimiz şeyin cevabını nasıl bulacağımız? İşte bu, hepimiz için pek bilinmiyor. İstediğiniz kadar dikkatli olun, isteyin ve büyük bir iradeyle çalışmalarınızı sürdürün. Açık bir zihin ve yüksek bir anlayış (anlayıştan hoşgörüyü kastedmiyorum, anlamaktan bahsediyorum) olmadan merak ettiğiniz durumun ya da sorunun cevabını yine öğrenemezsiniz.

Sorunuzun cevabı kimi zaman koca bir kitabın satırları arasına gizlenmiştir. Kimi zaman hiç tanımadığınız birinin anlattığı bir anısında saklıdır. Kimi zaman da yaşadığınız hayatın düpedüz içindedir ve müthiş bir tesadüfle (anlamlı rastlantı!) karşınıza çıkıverir.

İşte böyle bir durumda zihninizin uyanık ve anlayışınızın kuvvetli olması gerekir ki, sorunla arasındaki bağlantıyı kurabilesiniz. Ve de anlayıp öğrenebilesiniz.

Mesela geçen günü yazdığım rahmetli Dr. Bedri Ruhselman'ın anlattığı ‘‘örümcek’’ tecrübesinde olduğu gibi. Ancak, bu hikaye pek çok kişi tarafından yanlış anlaşılmış. Ve de ateşe rağmen yuvasına gitmek için gösterdiği ısrar sonucunda kendini yakan örümcek, hikayesini ‘‘eve gitmemek gerektiği’’ şeklinde yorumlamışlar.

Efendim burada anlatılmak istenen şu; Neo Spritüalizm'in kurucusu olan Sayın Bedri Ruhselman günlerdir kafasını meşgul eden bir sorunun cevabını aramaktadır. Çok merak ettiği bu konu üzerinde o gece derin düşüncelere girer ve sonra da uyur. Sabah uyandığında mutfağa gidip çay demlemek için ocağın altını yakar. O sırada ocağın kenarından bir örümcek fırlayıp aşağı sarkar. Örümcek gideceğine sıradışı bir davranışta bulunur ve yukarı çıkıp yuvasına gitmeye çalışır. Sonra tekrar kaçar ama yeniden yukarı çıkma gayreti içine girer ve bu davranışını tekrarlar. Sonunda da ocağın üzerinde bulunan demir kızdığı için orada yanar.

Bunun üzerine Bedri Ruhselman düşünür ve kafasındaki sorunun cevabı zihninde uyanır. Böylece karşısına çıkan bu örümceğin son derece anlamlı bir rastlantı sonucu merak ettiği konunun cevabını kendisine anlatmakta olduğunu fark eder.

Bütün bunların üzerine, ‘‘Merak’’ deyip geçtiğimiz bir durumun insanı nerelere götürdüğünü bilmem anlatabiliyor muyum?

İnsanı tanımlarken ‘‘merak eden varlık’’ olması gerektiği üzerinde neden bu derece durduğumu, insanlar ve mesajların nasıl da iç içe bulunduğunu Yasemin'ce, anlatmış bulunuyorum.

Yazarın Tüm Yazıları