Yasemin'ce

Yasemin BORAN
Haberin Devamı

Bir başka İzmir

Seneler sonra İzmir'e gelişimi sağlayan ‘‘Zodyak Geceleri’’ adlı organizasyon. Aslında bu geceye beni asıl davet eden Ufuk Suçsuzer. ‘‘MAPS Ajans’’ın sahibi. Ufuk'la tanışıklığımız hayli zaman önceden, Marmaris'ten.

Yaratıcılığı yüksek biri. (Zaten öyle olmasa, dost olamazdık herhalde) Mesela ‘‘İkizler Gecesi’’ için hazırladığı broşür ve afişler şaşırtıcı derecede güzeldi. PM Clup için hazırladığı logo ise, esprili bir kişilik yansıtıyor. Sanırım Pervin Hanım da aynı fikirdedir. Neyse ben oturduğum yerde övgülerime bir son versem iyi olacak. Zira Ufuk'u anlatmakla olmaz, tanımak lazım. Zaten, hepimiz için öyle değil mi? Tanıdığımız birini ne kadar anlatabiliriz? Ve de anlatılanlardan ne kadarını anlarız?

Neyse konuyu uzatmadan Ufuk beni arayıp ‘‘Bak Yasemin, böyle bir program var. Ben de bunu hazırlayan Perihan Mısırlıoğlu'na seni söyledim. O da çok sevindi. Ne dersin?’’ dedi. Tabii ki Ufuk'u kırmam söz konusu olmadığı için ‘‘Sen istediğine göre ne diyebilirim ki...’’ deyip gülüştük. Bu arada programın adına tav olduğumu da itiraf etmeliyim. ‘‘Zodyak Geceleri’’ kulağa çok hoş geliyor, sizce de öyle değil mi?

Aslında burada İzmir'i anlatmaya çalışıyorum ama geliş sebebini de yazmadan geçemiyorum. Zira uzun zamandır görmediğim dostlarla buluşmayı ve İzmir'i bir başka açıdan görebilmeyi böyle bir vesileye borçluyum.

Senelerdir uğramadan transit geçip gittiğim İzmir'i bu gelişimde hiç bilmediğimi anlamış bulunuyorum. Sıcak olmasına sıcak, ne kadar etkilenirsiniz bilemiyorum ama gecesinde ‘‘Kordon’’ pek bir güzel. Gerçeği söylemek gerekirse, Kordon'daki restorantların yaptığı deniz ürünlerine, servisine diyecek yok.

Fakat, her ne sebeple o şarkılara konu olmuş Kordun'un denizle ilişiği kesilmekle kalmamış ‘‘utanç duvarı’’ gibi arasına bir perde çekilmiş ki, buraya o meşhur Kordon demeye insanın dili varmıyor.

Biz de dikkatimizi Deniz Restorant'ın birbirinden leziz yemeklerine dikkatimizi yöneltip Ufuk ve eşi Gülsen'le koyu bur muhabbete dalıyoruz. Bu arada öğreniyorum ki, Marmaris'ten ortak dostumuz Esat Çeşme-Dalyanköy de bir restorant açmış. Tesadüfen ertesi günü açılışını yapıyormuş ve ona sürpriz yapmaya karar veriyoruz.

İzmir'in sahil yolu ne kadar güzel olmuş. Hele Çeşme'ye giden paralı yola diyecek yok. Göz açıp kapayana kadar oradasın. Doğrusu İzmirliler çok şanslı. Hafta sonunu bile beklemeden canın sıkıldı mı, sıcaktan bunaldın mı, verelini Çeşme.

Çeşme'nin civarındaki koyların her biri başka güzel ve de serin.

Esat, beni görünce çok şaşırıyor ve mutlu oluyor. ‘‘Beni yalnız bırakmadığınız için çok sevindim’’ diyor ve gözleri ışıl ışıl bakıyor. Hemen size bir yer ayarlamam lazım deyip işini, gücünü, açılışını öylece bırakıp bizi doğruca Çiftlikköy denilen Çeşme'nin bir koyuna götürüyor.

Püfür püfür esen denize doğru uzanmış ‘‘Babaylon Hotel’’de denize bakan bir odaya yerleştiriyor. Tabii bizi bırakıp gitmiyor. Zira restorantın açılışına yetişeceğiz. Hiç bu kadar hızlı hazırlandığımı hatırlamıyorum. Yıldırım hızıyla üzerimi değiştirip aşağı iniyorum.

Dalyanköy bana Bodrum'daki Gümüşlük'ü hatırlatıyor. Fakat, çok daha serin, çok daha keyifli. Zira bir körfezin üzerine dizilmiş lokantalar gözüme daha bir romantik ve samimi gözüküyor. Böyle düşünmemde Esat'ın ne derece katkısı var, bilemiyorum.

Borsa adlı bu lokantanın açılış gecesi olduğu için Esat izin isteyip yanımızdan ayrılıyor. Tabii diğer misafirlerle de ilgilenmesi gerek. Fakat, ayrılmadan önce ‘‘hayatında tatmadığın yiyeceklerle birazdan geliyorum’’ diyor. Şaşırıyorum. Aslında şaşmam lazım. Çünkü, mutfak konusunda özel bir yeteneği var.

Biraz sonra servis başlıyor ve sırasıyla gelen deniz ürünleri karşısında şaşkınlığımı gizleyemiyorum. Gerçekten şimdiye görmediğim (Sadece kumsalda topladığım) kabuklular teker teker çeşitli soslarla masaya konuluyor. Kimi peynirli, naneli, domatesli fırınlanmış, kimisi sıcak soslarla hazırlanmış çeşitli istiridyeler karşısında ‘‘bunlar da ne’’ demekten kendimi alamıyorum.

Gülsen, ‘‘yiyince anlarsın’’ deyip açıklama yapmıyor. Tek kelimeyle ‘‘nefis’’ ardından karidesle doldurulmuş ‘‘kalamar dolma’’ geliyor. Sonra da ‘‘sütlük’’ adında çöp şişe geçirilmiş ve ızgara yapılmış bir şey tadıyorum. Ne olduğunu sorduğumda ‘‘kalamar yumurtası’’ olduğunu söylüyorlar. Ne yalan söyliyeyim, bütün bunları ilk kez tadıyorum ve Esat'a hakkını veriyorum.

İyi ki, Ufuk beni çağırmış da şu ‘‘Zodyak Gecesi’’ne katılmışım. Böylece eski dostlarla karşılaştım. Hem de aklımın ucundan bile geçmediği bir sırada. Bence bunların hepsi anlamlı tesadüfler. Mesela kadim dostum ve de orada rastlamam mücize olan Melek'le karşılaşmış olmak, beni öylesine duygulandırdı ki, İkizler gecesinde (Kendisi de bir İkizler) birlikte olmaktan büyük mutluluk duydum.

Düşünün bir; 17-18 sene sonra ilk kez İzmir'e, hem de özel bir geceye davetli olarak gidiyorsunuz ve orada yaşamadığını bildiğiniz ve de pek sık görüşemediğiniz eski dostlarınızla karşılaşıyorsunuz... Bundan daha mutluluk verici ne olabilir, diye düşünüyorum, Yasemin'ce...

Yazarın Tüm Yazıları