Yasemin'ce

Yasemin BORAN
Haberin Devamı

Gençlerden beklediğimiz anlayış!

Bu yazının başlığı ne tuhaf, diye baktığınızı biliyorum. Bence de çok garip. Fakat, geçen gün konuştuğum gençlerden biri bana aynen şunları söyledi;

‘‘Öğretmenlerden biri sınıfa girip yaşadıkları sorunları anlattı ve sonra da dönüp bize dedi ki; çocuklar sizlerden anlayış bekliyoruz.’’

Bu sözler çok ilgimi çekti ve öğretmenin ne çeşit bir anlayış beklediğini sordum. O da bana, ‘‘kendilerini anlamamızı bekliyor’’ dedi.

Anlamak, anlaşmak, anlayış göstermek... Şüphesiz bunlar iletişimin temel ilkeleri. Lakin anlayış beklediğiniz gençleri önce anlamak gerekmiyor mu?

Zaten bana bunları anlatan gencin de (Diğer bütün gençler gibi) anlaşılma sıkıntısı vardı. Ve de en fazla öğretmenlerin kendilerini anlamadığını, anlamak için en ufak bir gayret göstermediklerini, zaten bütün yetişkinlerin sadece kendi sorunlarıyla meşgul olup kendilerini düşündüklerini ve gençlerin de bunu anlamalarını beklemelerinden yakınıyordu.

Kısaca, anneler, babalar, öğretmenler ve bütün yetişkinler gençleri anlamak şöyle dursun bunun için çaba bile harcamayıp sadece anlatmakla meşguller. Bunun karşılığında da gençlerin bunları anlamasını bekliyorlar.

Üstelik şimdiye kadar konuştuğum bütün gençlerin aynı durumda bulunduğunu anladığım zaman içim titredi. Demek ki, dedim, yetişkinler birbirlerine davrandıkları gibi çocuklara ve gençlere de aynı biçimde davranıyorlar. Yani sadece konuşuyorlar. Dinlemeksizin, anlamaksızın sadece kendilerini anlatmaya çalışıyorlar.

Düşünüyor, yargılıyor, hüküm veriyor ve sadece ‘‘doğru olan budur’’ zihniyetiyle kimseyi dinlemeden kabul ettirmeye çalışıyor.

İyi de ‘‘bu doğru’’nun neye göre olduğu hiç düşünülmüyor. Zaten geçim derdi, çalışma hayatının gerilimi ve bütün bunların getirdiği tek-düze yaşam içinde robotlaşmış biz yetişkinlerin çevremizi görecek hali bile kalmamışken düşünecek ve doğru tesbitler yapabilecek durumu mu var?

Kafamızı yaptığımız işten kaldırıp düşüncelerimizi yeni ufuklara çevirebiliyor muyuz? Bugüne kadar öğrendiklerimizin üzerine ilave bilgiler ekliyor muyuz? Hayata baktığımız açı ne kadar genişledi? Bunun için bir gayretimiz var mı? Şu anı değerlendirmenin dışında geleceğe yönelik bir fikrimiz var mı?

Yok. Aksini söyleyenler çıkabilir tabii. Fakat, büyük bir çoğunluğun bu sorulara vereceği tek bir cevap var, o da; hayır.

Halbuki gençleri dinleme zahmetine birazcık katlanabilseniz, hayata bakış açınız kendiliğinden genişleyecek. Onların ufukları çok daha açık. Yaratıcı zekaları tahmin edemeyeceğiniz düzeyde ve bütün bunlara ‘‘şimdi’’yi öyle bir algılayıp geleceği öngörebiliyorlar ki, dinlemenizi tavsiye ederim. Ama lütfen onları dinlerken, şimdiye kadar öğrendiklerinizle değerlendirmeden dinleyin. Yani birazcık düşüncelerinizi özgür bırakın ve ne anlatmaya çalıştıklarına canı yürekten kulak verin. O zaman siz de anlayacaksınız.

Mesela Mimar Sinan Üniversitesi öğrencilerinin geçen gün fakulte yönetimini protesto etmeleri bunun en tipik göstergesi. Gençlerin davranışlarını bütün kalbimle destekliyorum. Ve birazcık düşünebilme yeteneğine sahip kim varsa, herkesin öğrencilerin eylemini desteklemesi gerektiğine inanıyorum.

Neden mi? Okul yönetimi ağaçları katlediyor da ondan. Az önce dediğim gibi, biz yetişkinler sadece anlık çözümler üretip yaptıklarımızın sonuçları hakkında en ufak bir düşünce üretmiyoruz. İşte, bunun en tipik örneği, Fındıklı'daki Güzel Sanatlar Fakültesi bahçesine rektörlük binası yapmak isteyen Rektör Tamer Başoğlu...

Rektör'ün bakış açısından buraya bina yapılmasından daha doğal bir şey olamaz. Mutlaka böyle bir binaya ihtiyaç var. Ve en pratik çözüm, ağaçlarla kaplı alanı ağaçlardan temizleyip pekala bu bina yapılabilir.

Fakat, gençler yetişkinlerden çok daha duyarlı davranıp o andan sonraki zamanı görebiliyorlar. Yani geleceğe yönelik düşünce üretebiliyorlar. ‘‘Doğayı katletmeyin’’ diyerek yetişkinleri uyarabiliyorlar. Çünkü, biz yetişkinlerin uyarılmaya ihtiyacımız var. At gözlükleriyle baktığımız dünyada önümüzü bile göremiyoruz. Peki kulaklarımız da mı, tıkalı? Gençlerin çığlıklarını duyamıyacak halde miyiz?

Şayet okulun bahçesindeki ağaçlar kesilip rektörlük binasına dönüştürülecek olursa, kulaklarımız da fonksiyonunu kaybetmiş demektir. ‘‘Ne olacak yani, bunun zararı bize’’ deyip geçemezsiniz. Çünkü, çocuklar ve gençler, geleceğimiz demektir. Doğayı yok ettiğiniz zaman geleceği de yok etmiş oluyorsunuz. Ve tabii gençleri de... Zaten gençleri anlamıyorsunuz, onlardan anlayış bekliyorsunuz. Onların geleceğini ortadan kaldırmaya kalkıştığınız takdirde sizi anlayacaklarını umud edebiliyor musunuz, diyorum, Yasemin'ce...

Yazarın Tüm Yazıları