Yasemin'ce

Yasemin BORAN
Haberin Devamı

Sanal bunalımlar

Aşk bunalımı, ergenlik bunalımı, ekonomik bunalım, siyasi bunalım ve daha bir çok bunalıma şimdi de sanal bunalımlar ilave oldu.

Aslında gelişen dünyanın çizgisine baktığınız zaman bunalımların da gelişmeler doğrultusunda yivme kazanacağı kesin. İşte örneği; sanal bunalımlar.

Bunun ne demek olduğunu bilgisayarı olanlar hemen anlayacak. Bilgisayarınız olmasa bile pek çok alanda hayatımıza girmiş olan bu cihazın marifetlerini sanırım herkes biliyor. En azından internet aracılığı ile kurulan arkadaşlıkları hatta aşkları bilmeyen yok gibi. Daha geçenlerde filmini bile yapıp gösterdiler. Hani şu Tom Hanks'in oynadığı ‘‘Mesajınız Var’’ adlı film.

Şimdi bununla bunalımın ne ilgisi var, diyeceksiniz... İnsanın dikkatini yönelttiği hemen her alanda bunalım var. Mesela, dikkatiniz arabaya yönelikse, hayalinizdeki arabaya sahip olamamanın bunalımına girebilirsiniz. Ya da arabınızı çizdikleri, soydukları veya park dertleri sonucunda bunalım ortaya çıkabilir. İşin gerçeği bu kadar çok arabaya karşılık (Her gün yenileri trafiğe çıkmaya devam ediyor) yolların pek değişmemesi sonucu ciddi bir ‘‘trafik bunalımı’’ zaten yaşanıyor.

İşte bunun gibi onlarca örnek sıralayabilirim. Bilgisayara bağlı ‘‘sanal bunalım’’da bunalımların bir başka çeşidini oluşturuyor.

Bilgisayarın başında oturup sabahlara kadar sohbet yapıyorsunuz. Tanımadığınız, bilmediğiniz, görmediğiniz kişilerle ahbap oluyorsunuz. İşi daha da öteye vardırıp aşık oluyorsunuz. Sonra da oturup kara kara düşünmeye başlıyorsunuz.

Düşünmeye başlamak, bunalımın başlangıcı oluyor. Sonrası da zaten geliyor.

Sanal alem, işin açıkçası hayal alemi oluyor. Bu demektir ki, bunalım denilen şey, zaten ‘‘sanal’’...

Ve bilgisayar denilen teknoloji ürünü olmasaydı da ‘‘sanal bunalım’’lar olacaktı. Çünkü, bunalımın kendisi zaten ''sanal''.

Sanırım her şey birbirine girdi. Aslında burada anlaşılması gereken tek bir sözcük var o da ''bunalım''ın kendisi.

Kimler bunalıma girer? Sadece ve sadece düşünen ‘‘beyin’’ler. Düşünmek de zaten sanal ortamın kendisi olduğuna göre, ‘‘bunalım’’ dediğimiz şey zaten sanal yani ‘‘hayal’’ bir şey. Sanırım, bu durum anlaşıldı.

Önce düşünüyorsunuz, sonra kurguluyorsunuz. Hayal ediyorsunuz ve sonra bunun gerçekliğini kabul ediyorsunuz. Sonra da gelsin bunalım...

Mesela geçen sene ‘‘Av hayvanları’’ ile ilgili bir bunalım yaşanmıştı. Yine bu zamanlar. Hatta hiçbir ahlak ve mantığa uymayacak kararlar alınmıştı. Sonra hepimizin sayesinde olmayacak bir şey oldu. Resmi gazetede yayınlandığı halde ‘‘karar’’ iptal edildi.

Buna ‘‘av hayvanları bunalımı’’ diyebiliriz. Ama bütün bunalımlarda olduğu gibi çok doğru ve yükselten bir sonuç alındı. Önce alınmış karar iptal edildi. Sonra, yani şimdi doğaya ve yaban hayata (bizim gibilerin) beklemeyecekleri bir yanıtla karşılaşıldı. Bu gerçekten yazılıp çizilecek kadar önemli.

Mesela geçen yıl haftada yedi güne çıkartılan (sonra değiştirilen) avlanma günü ikiye indirildi, gönlüm keşke tamamen yasak olsa, diyor. Fakat, bu önemli bir adım. Mesela, şu andaki bakanımız Sayın Arif Sezer usulsüz avlanma böyle giderse çok daha ciddi önlemler alınması gerektiğini hatta avcılığın tamamen yasaklanabileceği üzerine görüşler iletiyor.

Tabii içimden ‘‘evet, evet, öyle olmalı, hemen yasaklansın’’ diyor. Fakat, biliyorum ki, bir ata sporu olarak baş tacı edilen avcılık için büyük bir kayıp olacak. O zaman avcılar da yaklaşmakta olan tehlikenin farkına varıp avcılık sporunun ahlakına yakışır davransınlar da, bir de av sporuyla ilgili bunalım çıkmasın.

Şimdi sanal bunalımlardan nerelere geldik diyeceksiniz. Ama adı bunalım olan bir yazı her yerlere gidebilir ve ne yazan, ne de okuyan bunu tutabilir.

Düşünen beyinler için ilgilendikleri her alan bir bunalım konusu. Tabii bu arada hayatı karartacak denli içinden çıkılmaz görünen bunalımlar da var. Bu kişinin kendi potansiyeliyle ilgili bir durum.

Ancak, her ne olursa olsun ve bunalım adı ne olursa olsun, çıkmayı becerenler için ‘‘bunalım’’ iyi bir şey. Çünkü, bunalıma giren kişi ile o bunalımdan çıkan kişi, artık aynı kişi olmuyor. Yani bunalıma girerek nihayetinde dibe vuruyorsunuz. Ve dibe vurduğunuz zaman süratle çıkıyorsunuz. (Tabii bunalımınızı çözmüş olarak) Sonra, artık bunalım yaptığınız her ne ise, onun anlamı kalmıyor. Ve siz, yeni biri olarak hayata devam ediyorsunuz.

Sanal bunalımlar belki ‘‘bunalım’’ sözcüğüne yeni bir boyut katıyor fakat, aynı zamanda gerçeği vurguluyor diyorum, Yasemin'ce...

Yazarın Tüm Yazıları