Yaşar Nuri Öztürk: Tefkir ve Tekfir

Yaşar Nuri ÖZTÜRK
Haberin Devamı

KURAN'ın en önemli kavramlarından ikisi üzerindeyiz.

Tefkir, fikir kökünden bir sözcük. Düşündürmek, düşünmeye yöneltmek, düşünce üretecek yol ve yöntemler keşfetmek veya önermek anlamında. Tekfir ise küfür kökünden bir kelime. Küfürle itham etmek, káfir damgası vurmak, káfir oldun demek, kişi veya grupların káfirliğini ispat için didinmek anlamlarında.

Tefkir, yani düşünme aktivitesi içinde olmak veya kişi ve toplumları bu aktivite içine sokmak, Kuran'a göre, insanın en onurlu eylemidir. Böyle olunca da varlığın en onurlu eylemidir. Din açısından bakılınca da dinin en onurlu eylemidir. Başka bir deyimle, en yüce, en kutsal ibadettir. Çünkü Tanrı'nın insandan beklediği tüm olgunluk ve erginlikler tefkir sayesinde elde edilir. Hiç abartmasız denebilir ki, Kuran'ın yarıdan fazlası, doğrudan veya dolaylı bir biçimde, tefkir eylemini anlatan ve kutsayan ifadelerden oluşur. Kuran'a göre, tüm varlık ve oluş, atomdan galaksilere kadar, sonsuz ve sınırsız ayetlerle doludur ve bunların tümünü incelemek, tümü üzerinde düşünmek insanın varoluş ve onur borcudur.

Allah'ı gereğince bilmek de, Allah'ın dinini tanıyıp yaşamak da bu onur borcunu yerine getirenlerin bahtiyarlığıdır. Esas din, bu onur borcunu ödemek için didinenlerin mutluluk yoludur. Kuran'ın cihad dediği de esas anlamıyla bu onur borcunu ödeme gayretidir. Allah'ın dininin omurgası budur. Bu varsa din vardır, yoksa yoktur.

İslam dünyasının, yüzyıllardır tefkirden uzaklaştığını ve Allah'ın dinin omurgasını tahrip ettiğini, bu yüzdendir ki yaşadığı dinin Kuran'ın dini olmadığını yıllardır söylüyoruz.

Türkiye'de de aynı süreçte seyreden bir ‘‘din hayatı’’ yaşanmaktadır. Türkiye'de yaşanan din de Kuran'ın dini olmaktan çok uzaktır. Çünkü onda da tefkirsizlik illeti egemendir. Özellikle son çeyrek yüzyılda tefkir düşmanlığı, din haline getirilmiştir. Yani dinin istediğinin tam tersini yapmak dinleştirilmiştir. Hz. Ali'nin ölümsüz deyişiyle, ‘‘dinin elbisesi tam tersine çevrilerek giyilmiştir’’. Düz giyildiğinde insana itibar sağlayan elbise, ters giyildiği için insanı rezil etmekten başka bir işe yaramaz olmuştur. Bu rezilliği kapatmak için başvurulan rezillikler ise birinciden daha beterdir.

Ülkemizde, tefkirden koparılan din, bir tekfir kurumuna dönüştürüldü. Kişileri, toplulukları, sistemi, askeri-sivili, kadını-erkeği káfir ilan etmek, temel ibadet haline getirildi. ‘‘Tekfir zevki’’, birçok çevrede, din adına dağıtılan hemen hemen tek teselli görünümündedir. Zaman zaman sadizme dönüşen bir zevktir bu.

Bunda şaşacak bir şey yok: Tefkirden nasiplenemeyenlerin sapacağı tek yol, tekfir yoludur. İslam'ın daha doğuş asrında bunun örneklerini görüyoruz. Tefkirin doruk noktasına yükselen ve İslam'ın, Peygamber'den sonra en büyük şahsiyeti olan Hz. Ali, tefkirden nasip alamamış ‘‘şecere-i mel'une’’ (lanetli ağaç, lanetli soy. Bk. İsra suresi 60) çocukları tarafından ‘‘káfir’’ ilan edilerek yani tekfir siyaseti uygulanarak öldürülmüştür. Hem de İslam'ın mabedinde, secde halinde iken...

Türkiye'de, tekfir zulmünden daha korkunç bir zulüm vardır: Tekfir zulmünün tüm harcamalarının, bu zulmün sillesini yiyen kitleye yaptırılması... Bunu, aldatılmış halktan çeşitli yollarla ‘‘toplayarak’’ veya sistemin makam ve imkánlarını kullanarak yapıyorlar. Türkiye bu bakımdan, eşi az bulunur bir örnek oluşturmaktadır. Ve sanıyorum, Türkiye'nin acılı kıvranışının reçetelerinden en önemlisi, bu son noktanın iyi tahlil edilmesiyle elde edilecektir.

Tekfir zulmü, ülkemizin maruz kalabileceği en büyük zulümdür. Ne terör bu zulme denk olabilir, ne de işgal orduları kahrı... Çünkü bunların tümü bir şekilde biter. Ama tekfir siyaseti, insanın asla bitmeyecek değerlerinin kurumu olan dini sömürdüğü için asla bitmez.

Tekfir zulmünden kurtuluşun tek yolu, tekfir politikacılarının ‘‘din’’ dediği şeyin din olmadığını bilmek ve hiç vakit kaybetmeden ‘‘Allah'ın dini’’ne ulaşmak ve onunla barışmaktır. Kısacası, tek çare, Kuran'ı din yapmaktır.

Türkiye ya bunu yapar, selamete çıkar; yahut da tekfir bezirgánlarının artık ve atıklarından ‘‘birkaç oy kapmak’’ için ikiyüzlülük sanatının tüm hünerlerini sergileyenler yüzünden kahırdan kahıra sürüklenmeye devam eder.

‘‘Allah'a iki rekat namazla da varılır; elverir ki aptesini kanınla al.’’

Hallác-ı Mansûr

Yazarın Tüm Yazıları