Yargıya ‘idareden’ talimat verilebilir mi?

EMNİYET Genel Müdürlüğü tarafından İstanbul’da düzenlenen ve “terörün finansmanı ile mücadelede işbirliği” konulu toplantıdan size pazartesi günkü yazımda söz etmiştim.

Toplantıya adli yargı çevreleri, terörle mücadele şube müdürleri, MASAK uzmanları, Adalet, Maliye ve İçişleri Bakanlığı bürokratları katıldılar.

Gazetelere yansıyan haberlere göre PKK’nın özellikle Güneydoğu’daki kamu ihalelerinden “pay” adı altında haraç aldığı anlatılmış.

Mümkündür, PKK böyle bir yolu kullanıyor olabilir, insanlar da kimi çaresizlikten, kimi can güvenliğinden korktuğu için bu haracı ödüyor olabilirler. Ve elbette bununla mücadele etmek devletin görevidir. Hem terör örgütünün mali kaynaklarını kesmek için, hem de vatandaşların mali çıkarlarını korumak için bunu engellemelidir. Pazartesi günü yazdığım yazıda, böyle bir toplantının yapılmasının normal ve gerekli olduğunu da belirtmiş, ancak böyle bir toplantıda yargıçların da bulunmasının sakıncasına dikkat çekmiştim.

Önlerine gelen dava dosyalarına, önyargısız olarak ve sadece somut deliller ve kanunlar çerçevesinde bağımsız bir şekilde karar vermek durumunda olan yargıçlara böyle brifingler verilmesinin bir “28 Şubat alışkanlığı” olduğunu vurgulamıştım.

Dün Milliyet’te Tolga Şardan’ın haberinde şöyle bir bölüm vardı:

“Toplantı kapsamında, savcılıkların başta ihale yolsuzluğu olmak üzere çeşitli finans kaynaklı operasyonlarda daha ayrıntılı çalışma yapmaları, mahkemelerin de verdikleri kararlarda bu çerçevede değerlendirmelerde bulunmaları gerektiği vurgulandı.”

Savcıların sadece bu konuda değil ama önlerine gelen her dosyada ayrıntılı çalışma yapmaları zaten görevlerinin gereğidir. Bunu savcılara bir talimat olarak tekrarlamak pek hoş olmasa da yine de normaldir diyelim. Ancak bu “normal” duruma rezervim olduğunu da belirteyim.

Ama yargıçlara “verdiğiniz kararlarda bu çerçevede değerlendirmelerde bulunun” demek, bir hukuk devletinde, yargının bağımsız olduğu bir ülkede kabul edilebilir bir durum değildir.

İdarenin yargıyla bu kadar içli dışlı olması, işi kararların nasıl değerlendirilmesini söylemeye kadar vardırması ise hiç hayra alamet bir durum sayılmaz.

Polisin itibarını polis korur

İZMİR’de bir kadını karakolda döven polisler ile ilgili olarak yazdığım yazılar üzerine bazı polis okuyuculardan sitem mektupları aldım.

“Polisin itibarını sarstığım” iddia ediliyor. “Polis gerektiğinde silah da kullanabilir” diyenler de var.

Ben ise tam tersini düşünüyorum. Evet, polis gerektiğinde silah da kullanabilir ama kanunda yazılı şartlara uymak koşuluyla!

Polisin bu yetkisini aştığı durumların nasıl üzücü sonuçlar doğurduğunu ve söz konusu polislerin idarenin koruması altında olsalar bile cezalandırıldıklarını unutmayalım.

Öte yandan polisin itibarı dediğimiz şey, öncelikle polisin koruması gereken bir durumdur.

Bunun yolu da bütün polis teşkilatının kanunlara titizlikle uyduğunun, vatandaşların haklarına saygılı olduğunun ülkede genel kabul gören bir durum haline gelmesinden geçer.

Polis, nasıl ki rüşvetçileri, suç örgütlerine bulaşanları, görevini kötüye kullananları içinde barındırmıyorsa, aynı durum işkence ve kötü muameleyi alışkanlık haline getiren, vatandaşın en temel insan haklarını yok sayan psikopatlara karşı da aynı şekilde davranmalıdır.

İşkence ve kötü muamele ile mücadelede “sıfır tolerans” esastır.

Polisin, vatandaşın güvenini kazanması, vatandaş haklarının polis tarafından titizlikle korunacağına ilişkin inancın pekişmesi ile mümkün olur.

İtibar da bundan kaynaklanır, üniformadan değil.

Bir adli tıp vakası daha

DİYARBAKIR Ergani’de zihinsel engelli bir kadına tecavüz eden komşusu için 17 yıl hapis cezası isteniyordu.

Adli Tıp mahkemeye verdiği raporda “Saldırı anında bağırmadı, kendisini savunabilirdi” şeklinde bir rapor verince bu “Kadının da cinsel ilişkiye rızası var” olarak yorumlanmış.

Tutuklu olarak yargılanan sanık, bunun üzerine salıverilmiş!

Zihinsel engelli bir kadın var ve tecavüz olayı zihinsel engelli kadının kaymakamlık talimatıyla gönderildiği hastanede hamile olduğunun anlaşılmasıyla ortaya çıkmış!

Kadının nasıl bir korkuya kapılmış olduğunu tahmin etmek zor değil. Ve her insanın korku anında benzer tepkiler göstermediğini de biliyoruz.

Ama Adli Tıp bunu “kadının ilişkiye rızası var” diye yorumluyor!

“Adaletin bu mu dünya” demekten başka bir şey de elimizden gelmiyor!
Yazarın Tüm Yazıları