‘Yargıçları çocuk yerine koymak’ da bir suç değil mi?

SON günlerde en çok tartıştığımız konulardan biri ‘yargıyı etkileme suçu’. Ama bu, bizim ülkemizde, Amerikan filmlerindeki gibi yargıcın bir yakınını kaçırıp şantaj yaparak değil, gazetede yazı yazarken ya da bir toplantıda konuşma yaparken işlenebiliyor.

En son olarak, Ermenice yayın yapan Agos Gazetesi’nin bazı yazarları ve sorumlu müdürleri hakkında bir dava açıldı. Davanın nedeni gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Hırant Dink hakkında verilen mahkûmiyet kararının eleştirilmesi.

Hırant Dink hakkındaki mahkûmiyet kararının verildiği tarih 7 Ekim. Gazetenin yeni davalara konu olan haber ve yorumlarının yayın tarihi ise 14 Ekim. ‘Bitmiş ve kararı verilmiş bir davada’, yargıyı etkileme suçunun nasıl işlenmiş olabileceğini dava sürecinde göreceğiz.

Benim bu aşamada takıldığım asıl konu ‘yargıçları etkileme’ meselesi.

Yargıçlar kararlarını yasalara ve yerleşmiş yüksek yargı içtihatlarına dayanarak veriyorlar. Yasaları yorumlarken elbette kendi hukuk bilgilerinden ve tecrübelerinden de yararlanıyorlar ama hangi alan içinde hareket edebilecekleri esasen ‘yazılı’ olarak ellerinde bulunuyor.

Bu nedenle toplumda mahkemelerde süren davalarla ilgili olarak yapılan yorumlardan yargıçların kolayca etkilenebileceklerini düşünmek olası değil.

Eğer böyle olsaydı yargıçların en çok asayiş suçlarındaki uygulamalara karşı toplumda yükselen tepkili görüşlerden etkilenmiş olmaları gerektiğini düşünmemiz gerekecekti.

Suçüstünde yakalanan hırsızların, kapkaççıların, adam yaralayanların, ölümlü trafik kazalarına karışanların, yargıçlar bizim gibi düşünseler bile sırf yasa böyle olduğu için kolayca salıverildiklerini biliyoruz. Ve bu durum basında, halk arasında ciddi olarak eleştiriliyor.

Polis yetkilileri bile zaman zaman bundan yakınıyorlar: Biz yakalıyoruz, mahkeme salıveriyor! Ama bugüne kadar bu konuda açılmış bir ‘yargıyı etkileme girişimi davası’ da ben duymadım.

Demek ki yargı bir düşünce ‘suçu’ söz konusu olursa eleştirilerden kolayca etkilenebiliyor ama bir kapkaç suçu söz konusu olunca eleştiriden etkilenmiyor!

Bu doğru olabilir mi?

Kişisel düşüncem şu ki yargıçları öyle yazı yazarak, demeç vererek etkilemek pek olası değil. Çünkü her şeyden önce yargıçlar, her söylenenden kolayca etkilenebilecek çocuklar değiller!

İstanbul sokaklarında İtalyan komedi filmi

SONBAHARDAN
bu yana İstanbul trafiğinde yaşanan sıkıntılarla ilgili olarak birçok yazı yazdım. Bu yazılarda Vali’den tutun da Emniyet Müdürü’ne, Trafik Şube Müdürü’ne, Büyükşehir Belediye Başkanı’na kadar bildiğim ne kadar yetkili varsa hepsini eleştirdim.

Bu tür eleştirileri yaparken ‘terbiyesizlik’ yapmamaya gayret ederim, bu nedenle vicdanım rahat. Ama vicdanımı daha da rahatlatmak için bugün sıra, ‘iğneyi kendimize batırmaya’ geldi.

Şöyle düşünüyorum: İstanbul sokaklarında otomobil kullananlar, en basit trafik kurallarına uymak ve başkalarının geçiş haklarına saygı göstermek konusunda biraz istekli davransalar bugünkü sıkıntıların en az yarısını çekmek zorunda kalmayacağız.

En büyük sorun, yolların kesişme noktalarını ‘bloke etmek’. Geçemeyeceğini gördüğü halde kavşağa girenler, döneceği şeritte kalmayıp kuyrukta bekleyen otomobillerin önüne ‘kaynak’ yapanlar trafiğin kilitlenmesinde en büyük rolü oynuyorlar.

Eski İtalyan ve Fransız komedi filmlerinde rastlanan tablolar bunlar. O filmlerde seyredip güldüğümüz türden trafik kilitlenmeleri, bugün İstanbul’un en büyük problemi ve gerçek hayatta olduğu için kimsede gülecek mecal de bırakmıyor.

Sınırlı sayıdaki trafik polisinin bu tür kişilere ceza yazarak onları terbiye edebileceklerini düşünmek elbette mümkün ama polis hangi biriyle başa çıksın?

Bütün iş vatandaşlık bilinciyle ve başkalarının haklarına saygı göstermekle ilgili.

Acaba bu en basit trafik kurallarını yeniden hatırlatacak küçük filmler televizyonlarda gösterilse, bir ilerleme kaydedebilir miyiz?

Noel ve Hanuka’yı kutlamak

CUMARTESİ gecesi Hıristiyanların kutsal gün olarak kutladıkları Hazreti İsa’nın doğum günü olan Noel’di. Pazar günü de Yahudiler ‘ışığa kavuşma bayramı’ Hanuka’yı kutladılar. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer birer mesajla Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Hıristiyan ve Yahudilerin bayramlarını kutladı. Başbakan da bir ‘Noel’ mesajı yayınladı ama ‘Hanuka’ mesajı yayınladığını duymadım.

Amerika Birleşik Devletleri başkanları ramazan ayında ülkesindeki Müslüman kuruluşların liderlerine ve Müslüman ülke elçilerine bir iftar yemeği veriyor. Hatırlayacaksınız Bush da son ramazanda bu geleneği bozmadı.

Acaba, Cumhurbaşkanı ya da Başbakan, ABD başkanlarının bu adetlerinin bir benzerini Türkiye’de uygulasalar, kardeşliği ve bir arada yaşama kültürünü geliştirecek sembolik önemi büyük bir adım atmış olmazlar mı?

Ülkemizde ramazan boyunca verilen iftar davetlerine vatandaşımız olan Hıristiyan ve Yahudileri temsilen din adamları ve cemaat liderleri çağrılıyorlar, onlar da bu davetlere katılmakta bir sakınca görmüyorlar.

Bu davranış biçimi, çok kültürlülüğümüzü gösteren önemli bir tablo çiziyor.

‘Nüfusumuz içinde çok küçük de olsa Hıristiyanlar ile Yahudilerin varlıklarına ve inançlarına saygı duyduğumuzu gösteren bir davranış’, bugünkü medeniyetler çatışması ortamında dünya için de iyi bir örnek olurdu diye düşünüyorum.
Yazarın Tüm Yazıları