Yapay zekâ beni korkutuyor
◊ Oyunculuğunuzun farklı yönlerini gösterdiğiniz bir film “Dream Scenario” (Rüya Senaryo)... Bu filmde oynamanın en güzel yanları neler?
- En güzel yanı filmin adı: Dream Scenario-Rüya Senaryo. En sevdiğim iki kelime bir arada; rüya ve senaryo. Birlikte kulağa çok güzel geliyor. Zaten sonra senaryoyu okuduğumda şimdiye kadar okuduğum en iyi beş senaryodan biri olduğunu düşündüm.
◊ Diğer 4 senaryo hangileriydi?
- 42 yılı aşkın süredir bu işi yapıyorum, diğerleri “Raising Arizona”, “Leaving Las Vegas”, “Vampire’s Kiss” ve “Adaptation” filmleri... “Dream Scenario”yu okur okumaz ‘bu filmi mutlaka yapmalıyım’ dedim. Paul’u oynayacak yaşam deneyimine sahip olduğumu hissettim. Aslında Paul’e benzemiyorum, Paul gibi konuşmuyorum. Hepsi karakter için yapılan tasarımdı. Son zamanlarda seçtiğim işlerin daha kişisel olmasını istediğimi fark ettim. Önce “Pig” şimdi “Dream Scenario”... Yaşam deneyimini alabileceğim karakterleri oynamak istiyorum. Karakteri yüksek vitese geçirmek, değişik hisler arasında süzülürken gerçek hissi elde etmek için çok fazla rol yapmayı gerektirmeyen işlerde olmak istiyorum. Mesela filmde yayınladığım özür videosu sahnesinde gerçekten öyle hissettim.
◊ Filmin mizah ve gerilim kombinasyonu hakkında ne düşünüyorsunuz?
- En iyi kombinasyon mu bilmiyorum ama en sevdiğim... Eğer korku ve komedi kombinasyonunu doğru bir şekilde yakalayabilirseniz ve hedef tahtasını vurursanız çok lezzetli oluyor. İzleyiciler için çok eğlenceli, benim için de çok eğlenceli...
BEN ÖĞRENCİYİM, HER ZAMAN YENİ ŞEYLER ARIYORUM
◊ Babanız profesördü, siz de bu filmde bir profesörü canlandırıyorsunuz. Bu mesleği gerçek hayatta yapma şansınız olsaydı insanları hangi konular hakkında eğitmek istersiniz?
- Babam öğrencilerini seven, sanatı teşvik etme fikrinden ilham alan ve heyecan duyan bir öğretmendi. Sporu unut, eğer rekabetten bahsedeceksek aslında akademi dünyası çok rekabetçi, hem kendi aralarında hem de çalıştıkları üniversitede herkes birbirini alt etmeye çalışıyor. Babamın bu unsurdan kaynaklanan hayal kırıklığıyla mücadele ettiğini gördüm. Ancak öğrencileriyle ilişkisi her zaman mükemmeldi. Babamı gerçekten seviyorlardı, bu çok önemli. Paul’u iyi bir profesör olarak oynamak istedim, gerçekten öğrencilerle bağı kurmayı isteyen bir eğitimci... Öte yandan ben kendimi hayatta öğrenci olarak görmeyi seçtim, kendime asla usta ya da profesör demedim. Bir öğrenci gibi düşünmeyi ve olaylara öğrenci gözüyle bakmayı tercih ediyorum. Filmografime dikkatlice bakarsanız, macera filmleri de yaptım. İnsanların benim işim olmadığını söylediği şeyleri de yaptım. Belki bir şeyler öğrenirim diye düşündüm ve denemek istedim. Ben öğrenciyim, her zaman yeni bir şeyler arıyorum. Sanırım öğretebileceğim şey nasıl öğrenci olunacağı olurdu.
◊ İnternet ve sosyal medyadan önce büyümüş biri olarak, önce viral olarak inşa edilen sonra linç kültürünün kurbanı olan bir karakteri oynadınız. Bu yeni toplum düzeni hakkında neler düşünüyorsunuz?
- ‘Bilgi o kadar hızlı yayılacak ki hepimiz buhar olacağız’ diye bir söz var. Bunun ne anlama geldiğini bilmiyorum ama içgüdüsel sese sahip bir yanı var. Bilgi katlanarak hızlanıyor ve maalesef herkes kolektif bilinçsizliğine sahip. Teknoloji bunların sebebi... Ve teknoloji hâlâ gelişiyor ve bizimle birlikte burada kalacak ve hiçbir yere gitmeyecek artık.
OYUNCULUĞA İLK BAŞLADIĞIMDA SESİMİN KÖTÜ OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORDUM
◊ Karakteriniz Paul Matthews büyük bir entelektüel... Bu role hazırlanırken ilham aldığınız gerçek ya da kurgu karakter var mıydı?
- Bence gerçekten düşünen sanatçılar ve insanlar bazen dışlanmış, normal kabul edilen davranışlara tam olarak uymayan, sosyal uyumsuzlar olma eğilimindeler. Akıllarında çok şey var ve farklı şeyler düşünüyorlar. Bazen bu insanlar keyif veren, heyecan veren harika insanlar olarak kabul edilir. Ve bazen de tam tersi olur. Yani iki ucu var ya sosyal açıdan uyumsuz derler ya da kabul edilebilirsiniz. Sanırım babam da biraz böyleydi... Konuşmayı ve düşünmeyi çok seviyordu. Bu sebepten sosyal iletişimde pek çok insanı kaybetmişti. Öğretirken değil, sosyal olarak. Ve bu sanatçılar için de geçerli olduğunu düşünüyorum.
◊ Oynadığınız karakterler için farklı sesler yaratıyorsunuz, ‘Vampire’s Kiss’te de öyleydi mesela... Bu filmde Paul Matthews’un sesini nasıl çıkardınız?
- Oyunculuğa ilk başladığımda sesimin kötü olduğunu, zayıf ve heyecan verici olmadığını düşünüyordum. Tüm kahramanlarımın çok farklı sesleri vardı. Cagney ya da Bogart gibi... Onların görsel imajdan daha fazla bağlanabileceğiniz sesleri vardı. Mesela “Vampire’s Kiss”te karakteri yaratırken babamın sesini yapıyordum. Babam Orta Atlantik aksanıyla konuşurdu: ‘Baba, sen İngiliz değilsin’ derdim. ‘Ben bir İngilizce profesörüyüm ve ayrıcalıklı konuşmayı seçiyorum’ derdi.Ses, karaktere girmenin harika yollarından biri. Bu filmde biraz daha yumuşak bir sesle denemeler yapmaya başladım.
Yeni yıl kararım sosyal medyadan uzak durmak
◊ Yapay zekâ gibi teknolojiler hakkında ne düşünüyorsunuz?
- Yapay zekâ beni korkutuyor. Karakterlerin bir bilgisayara yerleştirilmesini ve bilgisayarın o karakteri yaratmasını istemiyorum. Bu konuda dikkatli olmamız gerektiğini düşünüyorum. İnsanlar gerçekliğin kaybolduğunu fark edecek, sesi duymak ve karakterleri yaratan asıl kişiyi hatırlamak isteyecek. Bununla birlikte teknoloji artık burada, hiçbir yere gideceğini de sanmıyorum, çok daha fazlası da olacak. Sanatçıları rahatlatacak ve teknolojiyle çalışabileceğimiz ortak bir yol bulmalıyız.
◊ Sosyal medya bağımlılığı hakkında neler söylemek istersiniz?
- Gerçekten bağımlılık yapan bir tarafı var. Sadece sosyal medya değil Google’a sormadan duramıyoruz. Benim yeni yıl kararım bu yönde mesela, Ocak 1’den itibaren çok daha dikkatli davranacağım. Sosyal medyadan uzak duracağım. Bu durum gerçek insan deneyimlerini elimizden aldı, telefon ekranlarına bakmaktan etrafımıza bakmaz olduk.
Türkiye’de heyecan verici bir deneyim yaşadım
◊ Daha önce hiç Türkiye’de bulundunuz mu?
- Evet, Kapadokya’da bulundum. 2011 yılında “Hayalet Sürücü 2” filminin çekimleri için gelmiştim.
◊ Neler hatırlıyorsunuz Türkiye seyehatinizden?
- Kapadokya’ya gidebilmek, orada çalışabilmek çok kıymetli ve özel bir şanstı. Ne kadar antik bir şehir. Peribacaları gerçeküstüydü. Muhteşem buldum. Oranın insanıyla diyaloğum çok güzeldi, dostçaydı. Sanat, el yapımı halılar, Türk kahvesi... Türkiye’de heyecan verici ve cok canlandırıcı bir deneyim yaşadım.
Rüyaların büyüsü
◊ Sinema ve rüyalar arasındaki ilişkiyi nasıl görüyorsunuz?
- Bütün filmlerin rüya olduğunu düşünüyorum. Hepsinin rüya niteliği var. Mesela dün gece tuhaf bir rüya gördüm, bu rüyadan bir film çekebilirim. Dadım benim dadım değildi yanıma geldi, büyü yaptı. Ben de yatak odama koşup “Bence dadı deli” dedim. Bununla ilgili bir film yapabilirim... Filmler ve rüyalar aynı DNA’yı paylaşıyorlar. İkisi de düşünme sürecindeki zihin ifadelerinin yansımaları ve doğası gereği çok soyutlar.
◊ Rüyalarla sizin kişisel ilişkiniz nasıl? Uyanınca hatırlar mısınız?
- İçimdeki fantezi rüyaların derin anlamlara sahip olduğuna inanmak istiyor ama içimdeki bilim insanı derin anlamlara sahip olduğunu düşünmüyor. Ama rüyaların büyüsünü seviyorum. Küçükken bile rüyalar görürdüm, babam kâbuslardan korktuğumu söylerdi. Artık kötü rüyaları nasıl kullanacağımı öğrendim, rüyaları hediye olarak düşünmeye başladım.Diyelim ki bir uçak kazası rüyası gördüm. Bu bende şefkat uyandırıyor. Bu deneyimi yaşamış insanlara karşı şefkat duyuyorum. Beni topluluk içinde daha şefkatli kılıyor.