Üç günlük aşkımı geride bırakıp geldim

Portekizli Gaspar de Lemos, yorgun denizcilerine koyu yeşil yağmur ormanlarının biraz açığında, funda demir dediğinde, upuzun plajların ve ötesinin nasıl göründüğünü gerçekten çok merak ediyorum.

Acaba, yerliler ormanın içinden merakla yavaş yavaş çıkıp geldiler mi? Yoksa korkup saklandılar mı? Oklarla saldırdılar mı? Arkebüzlerle saldırıya mı uğradılar yoksa? Açık denizden gelip, gürültüyle demir atan ve çok pis kokan kapkara geminin başlarına ne kötülükler getireceğini tahmin edebiliyorlar mıydı?

Gaspar de Lemos, binlerce yıldır orada duran Brezilya’nın şimdi Rio de Janeiro diye bildiğimiz bölgesini "keşfettiğinde" 20 Ocak 1502’ydi. De Lemos, tüm büyük su parçalarına nehir denen o yıllarda, Guanabara Koyu’nda diz çöküp haç dikerek, Ocak Nehri diye adlandırdığı bu bölgeyi Portekiz topraklarına kattı.

Bugünün büyülü Rio’sunun kısa keşif öyküsü bu işte. Amerikalıların dediği gibi, "gerisi tarih."

*

Büyük şehirler güçlerini tarihlerinde saklar. Zümrüd-ü Anka Kuşu gibi küllerinden yeniden doğmalarını, hep zor zamanlarda başvurdukları tarihleri sağlar. İnatçı ağırsıklet boksörler gibidirler, yıkılmazlar. Aynı Rio gibi.

Son 150 yıldır yaşadığı hızlı gelişmeye rağmen, hálá olağanüstü güzel bir doğa ile koyun koyuna. Rio, coğrafi konumu nedeniyle büyük bir şehir; İstanbul gibi. Tek ve önemli farkı, İstanbul gibi küçük bir alana sıkışmamış olması. Rio’nun arkasında koskoca Amazon Ormanları ve dev bir kıta, önünde ise Atlantik Okyanusu var.

"Ne kadar kaldın Rio’da ki, ahkám kesiyorsun?" diye düşünenler olacaktır. Sadece, ve ne yazık ki, üç gün. Ama benim başka yerlerde de sadece üç gün kaldığım çok oldu. New York hariç hiçbir yere üç günde aşık olmadım.

Unutmayın tüm büyük şehirler dişidir. Rio da. Aşık olanı tutsak eden güçlü, cilveli ve işveli bir kadın. Kalbim kırık, üç günlük aşkımı bırakıp, koynunda doğduğum aşka döndüm.

*

Müzik, sevdiğim kadın ile keyifli bir yemek ve futbol; tek tek ya da birlikte, üçünden de vazgeçemem. Ne mutlu Rio’dayım diyene, çünkü orada üçü de vardı.

Gündüz, Rio’lu ilkokul öğrencileri ile birlikte ziyaret ettiğim gerçek futbol mabedi Maracana Stadı’nda aynı akşam oynanan Fluminense-Vasco de Gama derbisine yorgunluktan gidememenin ağır hüznünü, Copacabana Plajı boyunca uzanan Atlantik Bulvarı 290 numaradaki Marius Degustare’de ağır bir yemekle telafi etmeyi başardım. Gerçi, daha önce yemediğim lezzette dana eti tüketiminin çokluğu nedeniyle, keyifli yemek sırasında küçük bir aile çatışması çıktı ama olsun. Derbiyi, Brezilya’daki takımım, siyah beyaz Vasco’nun 1-0 kazanması Rio günlerine güzel bir cila oldu.

Bu cilayı parlak tutmaya, gördüklerimi, duyduklarımı, tattıklarımı, konuştuklarımı unutmamaya çalışıyorum. İleriye dair ciddi Brezilya planlarım var çünkü. Bir de Rio o kadar uzak olmasaydı...

2006’nın yeni tekneleri

2006, dünyanın önde gelen tekne üreticilerinin birçok modelini yenilediği bir yıl oldu. Amerika ve Avrupa’daki tekne üreticilerinin rekabeti fiyatları düşük tutarken, teknelerde standart olarak sunulan aksesuvarların artırılması kullanıcılara büyük avantajlar sağlıyor.

Island Packet 440

Renkler çoğaldı
/images/100/0x0/55eb1e4af018fbb8f8ac55ba
Avrupa’da özellikle euro’nun güçlenmesinden sonra güçlenen Amerikan markalarından Island Packet, hacimli, denizci, komple salmalı ve kaliteli işçiliği ile dikkat çeken tekneler üretir. Yıllar yılı, "Tekneniz her renk olabilir, beyaz olduğu sürece" diyen Island Packet, Avrupa pazarına açıldıktan sonra renk seçeneklerini arttırdı. En yeni teknesi IP 440’ın reklam fotoğraflarında da bu yeni pazarlama yaklaşımına uygun olarak lacivert tekne kullanılıyor. 14 metre boyundaki IP 440 uzun süreli ve güvenli denizaşırı seyir için ideal.

Najad 405

Üç yeni model/images/100/0x0/55eb1e4af018fbb8f8ac55bc

İsveç şirketi Najad, el değiştirdikten sonra, tasarım ve pazarlama anlayışında ciddi değişiklikler yaptı. Bu yıl üç tekneyi piyasaya çıkartan Najad’ın en dikkat çeken ürünü Najad 405 oldu. Kuzey Avrupa’nın kaliteli işçiliğini biraz yüksek fiyatlarla sunan Najad, bu modeli ile, bugüne dek, "yaşlı teknesi" olarak algılandığının bilincinde olduğu için, yeni kuşak yelkencilerin hoşuna gidecek ayrıntıları unutmadı.

Sun Odyssey 49P

Performans arttı
/images/100/0x0/55eb1e4af018fbb8f8ac55be
Hızlı ve kaliteli tekneleri ile tanınan Fransız Jeanneau, 15 metrelik Sun Odyssey 49P ile daha önce satışa çıkarttığı modelin yüksek performanslısını yelkencilere sunuyor. "Bu heyecanlandırıcı yeni model ailesiyle gezerken, ortalamanın üstünde performansı, banka hesabını alt üst etmeden elde etmek isteyenler için bir tekne" cümlesi ile SO 49P’yi tanıtan Jeanneau, hız artışını, güçlendirilen direk ve yelken sisteminin yanı sıra, yarışçı salma ile sağlamış.

Sun Odyssey 39i/images/100/0x0/55eb1e4af018fbb8f8ac55c0

Yeni teknoloji

Bu model Jeanneau’nun yeni enjeksiyon tekniği ile ürettiği bir tekne. Fiberglas teknelerde kullanılan bu yeni teknik, gövde, güvertesi ve iç iskeleti çok daha güçlü hale getiriyor ve burkulması zor ama hafif bir teknenin üretilmesini mümkün kılıyor. 11,8 metrelik Sun Odyssey 39i çift dümeni ile havuzlukta yaşamayı kolaylaştırıyor. Bu tekne önümüzdeki yıllarda hiç kuşkusuz Ege ve Akdeniz’deki charter piyasasının önemli teknelerinden biri olacak.

Hürriyet okurları seçti

Geçen hafta, Cannes- İstanbul yelken yarışına katılacak Hürriyet teknesinin balon yelkeninin üzerindeki tasarımı /images/100/0x0/55eb1e4af018fbb8f8ac55c2okurların seçmesini istemiştik.

Geçen hafta 80 civarında yanıt geldi. Bu yanıtların büyük çoğunluğu, beyaz balon yelken ve Hürriyet logosunun sol tarafından her gün gördüğünüz Türk bayrağı ve Atatürk grafiğini seçti. Hürriyet teknesi bu yelkenle yarışacak. Katılanlara teşekkürler.

Güverteden kuş gribi kapar mıyım

İngiltere’de amatör denizciler, teknelerin baş belası martıların dışkılarını güvertelerden nasıl temizleyeceğini kara kara düşünüyor. Göçmen kuşların kuzey yarımkürenin kuzeyine yeniden dönmesi ile kabaran kuş gribi kaygıları Kuşlar filmindeki gibi korku yarattı.

Tüm marinaların belalısı martılardır. Kaşla göz arasında kondukları tertemiz güvertelerde leş kokan izlerini bıraka bıraka dolaşır, sonra da uçup giderler. Martıları, teknelerden uzaklaştırmak zordur. Aylık Yachting Monthly Dergisi’nde yer alan bir haberde, yüzdükleri, dolaştıkları pis yerler nedeniyle "deniz sıçanları" olarak anılan martıların dışkılarından kuş gribine yakalanmanın, Loto’dan büyük ikramiye kazanmak kadar zor olduğu belirtilip kaygılar yatıştırılırken, "Bu kuşu, her şeyi yiyen Fransızlar bile yemiyor, acaba neden?" diye soruluyor. Dergi, şakayla karışık, martıları yemeye başlamanın, bu kuşlarla başı dertte olan kıyı kasabalarını, marinaları rahatlatacağını, temizlik masraflarının azalacağını belirtiyor. İngiltere’de bir zamanlar nesli tükenmekte olan martılar, bugün çok büyük bir nüfusa sahip. Martılarla karşı karşıya kalan herkesin bildiği gibi, saldırganlıkları ile herkesi korkutabiliyorlar da. İngiltere’de doğrudan doğruya martılara bağlanan olaylar şöyle:

Galler’de 80 yaşındaki bir adama saldırıp, kalp krizinden ölümüne yol açmak.

İngiltere’de bir kadına saldırıp, başından ağır yaralamak, köpeğini gagalayarak öldürmek.

İskoçya’da kıyıda oynayan çocuklara saldırmak

Jersey Adası’nda insanların yiyeceklerine saldırıp, dondurma külahlarını, masalardaki tabakları kapıp götürmek.

Yachting Monthly Dergisi’den
Yazarın Tüm Yazıları